Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk sinemasının “efsane” oyuncularından Cüneyt Arkın, filmleriyle olduğu kadar, söylemleriyle de gençleri etkiledi. Marmara Üniversitesi’nde gerçekleşen Genç Bakış’ta salonu tıklım tıklım dolduran öğrenciler, üç saati aşkın bir süre, Arkın’ı adeta alkış bombardımanına tuttular.
Arkın, sinemanın yanı sıra güncel konulardaki söylemleriyle de alkışların odağı oldu. AB ve ABD’yi eleştirdikçe alkış aldı. Alkış aldıkça da sinemadan çok güncel konulara yöneldi. Başbakan’ın “Yahu“lu konuşmasından Orhan Pamuk’a, aydınların Türk toplumundan kopukluğundan sansüre kadar hemen her konuda, herkese verdi veriştirdi.
Köyde koyun güderken bir anda kendini tahta valiziyle Haydarpaşa Garı’nda bulduğunu, ardından tıbbı bitirdiğini, yarışmayla sinemaya girdiğini, ismini değiştirdiğini ve 400’e yakın filmde rol aldığını ilginç anekdotlarla anlatırken müthiş ilgi çekti. Ve öğrencilerden son dönemlerin en iyi karnesini aldı. Bu arada Malkoçoğlu olmak isteyen öğrencilere de canlı yayında uygulamalı olarak takla atma taktikleri verdi. İşte satırbaşları:

Adını Unutan Adam

Malkoçoğlu’ndan AB ve ABD’ye veryansın

-  Amerikan sineması bizim gibi ülkelerde, gençlerimizin beyinlerini yıkayıp kendine hayran ediyor.
- Amerikan tarihi, Türk tarihinin yanında hiç kalır... Ama biz Türk gençlerine tarihimizi öğretemiyoruz. 
-  Karakter oyuncuları Türk halkının tüm değerlerini temsil eder, ayakta tutardı. İnsanlar kendinden bir şeyler buldukları için sinemaya giderdi. Kemal Sunal’ı, Adile Naşit’i bu yüzden severdi. Türk sinemasının etkin olduğu dönemde, Türk halkında bugünkü gibi bir bölünme, parçalanma yoktu, sinema onları bir arada tutardı. Ne zaman ki Türk filmlerinin yerine Amerikan filmleri oynamaya başladı, bu noktaya geldik. 
-  Her ülkede farklı bir ismim var. İtalya’da George Arkın, Avrupa’da Steve Arkın, İran’da Fahretti Arkın, Uzakdoğu’ da Lee Arkın, Türkiye’de Cüneyt Arkın. Bu yüzden “Adını Unutan Adam” diye bir kitap yazdım.
-   Amerika değil, aslında Türkiye fırsatlar ülkesi.
-  Yılmaz Büyükerşen benim sınıf arkadaşımdı. Ona kopya verirdim. Ama çok gelişmiş bir sosyal yönü ve sanatsal becerileri vardı. (Telefonla programa katılan Yılmaz Büyükerşen ise şunları söyledi: Ben çok parlak bir öğrenci değildim ama Fahrettin de çok iyi kopya çekerdi. Fahrettin film yıldızı olarak da çok başarılıydı ama doktor olarak kalsaydı Türkiye’ye çok daha büyük faydası olurdu.)
-  N’ayır, n’olamaz sözleri özellikle söylenmiş değil. Negatif film montajından kaynaklanan bir ses kaybı nedeniyle ortaya çıktı. Sonra da hoşumuza gitti. Öyle kaldı.
-  Türk sineması, yıllardır, sansür nedeniyle kendisini bulamadı, sanayileşemedi, hatta ulusal bile olamadı. Her gelen iktidar yeni bir sansür anlayışı getirdi. Bizim ideolojimiz doğrultusunda film yapacaksınız, başka yolu yok dedi.
-  Bankalarımızın yüzde 50’si gitti, ticaret, haberleşme, enerji her şey yabancıların elinde. Ama Türk halkı her zaman en zor şartlar altında bağımsızlığını korumuştur ve gelecekte de aynı mucizeyi yaratacaktır...
-  Atatürk öldüğü andan itibaren karşı devrim başladı.
-  AB bize etmediği hakareti bırakmadı. Biz bunların hepsini yuttuk. Ben başından beri şunu söyledim: AB’ye neden girelim?  NATO’nun yükünü neden çekelim?
- O eleştirdiğiniz filmleri çektiğimiz sırada, sansür boğazımızı gırtlaklarken, yaptığım bir numara vardı. Sigara veriyorlar bana, bakıyorum Amerikan. Diyorum ki, “Amerika’nın pis sigarası, içmem.” Tepkimi ancak böyle ortaya koyabiliyordum.
-  Demokrasiyi, herkes kendi çıkarına göre kullanıyor. 
-  Türkiye’ ye düşman olan herkes, söz özgürlüğü, insan hakları diyor.
-  Bir adam kalkıp, “ 30.000 Ermeniyi katlettik” diyor. Bu da düşünce özgürlüğüne giriyor ve Nobel alıyor. O yüzden nereden ihanete uğradığınıza çok dikkat edin. 
-  Ne doktorluk ne de artistlik, Betül Hanım benim en büyük şansım. 
-  Bir dönem Susurluk, derin devlet gibi birçok şey Türkiye’ de saklandı. Aydınlarımız öldürüldü. Yiğidim, aslanım Uğur Mumcu nasıl gitti! Ahmet Taner Kışlalı yok oldu.
Halk bunları merak ediyor. Kurtlar Vadisi de bunları açıklama vaadiyle çıktı ve çok ilgi gördü. Ama devamı gelmedi. Ben bu dizilerde bir tek tehlike görüyorum, gençlere bazen kötü örnek oluyorlar.

Önce yuhaladılar,  sonra alkışladılar 
-  5 yıl önce Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü beni bir panele davet etti. Duvarlara  “Boğaziçi Sinema Kulübü Cüneyt Arkın’ın Kara Murat filmini utançla takdim eder” diye kocaman bir afiş asmışlar. Şaşırmadım. Enteli, aydını Türk sinemasına, çok vurdu. Sonra içeride aydınlar, öğrenciler, gazetecilerle birlikte sinemayı tartışırken bana Amerikan sinemasını övmeye başladılar. Ben, Amerikan sineması hakkında en az 50 kitap okumuşum. Amerikan sinemasının bizim gibi ülkelerde ne büyük  propagandalarla gençlerimizin beyinlerini yıkayıp kendine hayran ettiğini bilmez miyim? Sonra düzelttiler, birkaç yıl sonra gittiğimde bu kez  “Gururla takdim eder...” diye yazdılar.
-  Bana Rambo filmlerini övüyorlar. Tabii ben alçakgönüllü bir insanım; Rambo’ya ok atmayı ben öğrettim demedim. 
-  Çılgın Dershane filmi en başta öyle değildi. Bilgisayar gençliğinin şaşkın dünyasında, bir öğretmenin hikâyesiydi. Ama sonra işin rengi değişti. Aynı şekilde Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu filminde de niye oynadım? Kıramadığım dostlarım vardı. Ama ben hatalarını kabul eden bir adamım.
Özetin özeti: Öğrenciler, filmlerinin ötesinde çok farklı bir Cüneyt Arkın’la tanıştı. Babacan Arkın’ı sanki daha bir sevdiler...