Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

4 yıla çıkmaları nedeniyle, liselerin pek çoğu bu yıl mezun vermiyor. Ama ÖSS başvurularında ciddi bir azalma söz konusu değil. ÖSS’ye geçen yıl 1 milyon 776 bin aday başvurmuştu. Bu yılki tahmini rakam ise 1 milyon 643 bin. Oysa geçen yıl lise son sınıf düzeyindeki aday sayısı, 801 bin idi. Yani en az 600-700 binlik bir azalma beklenirken, düşüşün 100 bin civarında kalması şaşkınlık yarattı.
ÖSYM, başvurulara yönelik analizleri henüz tamamlamadığı için, şimdilik bir açıklama yapmıyor. Ama söz konusu artışın, yeni YÖK Başkanı’nın, katsayıların kaldırılacağına yönelik açıklamasından kaynaklandığı tahmin ediliyor.
Eğer liseler bu yıl tümüyle mezun vermiş olsalardı, başvuru sayısı rahatlıkla 2 milyonu geçecekti.
AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda da başvurularda ciddi artışlar olmuş, ama katsayılara yönelik bir düzenleme gerçekleşmeyince, başvurular yıldan yıla azalmıştı. Bu yılki artış ise üniversiteye girmekten umudunu kesen meslek lisesi mezunlarından kaynaklanıyor. Çünkü bu konuda yaratılan yüksek beklentinin arkasında artık sadece iktidarın söylemi yok. YÖK ve Çankaya da katsayı değişikliğine sıcak bakıyor...
ÖSS’ye yönelik en büyük çelişki ise üniversite sayısı ile kontenjanlar arasında. Örneğin son bir yıl içerisinde üniversite sayısı neredeyse ikiye katlanırken, kontenjanlar adeta yerinde sayıyor.
Geçen yıl üniversitelere, 193 bini lisans, 199 bini önlisans ve 233 bini de açıköğretim olmak üzere toplam 626 bin öğrenci alınmıştı. Bu yılki kontenjanın 650 bin civarında olacağı söyleniyor.
Peki, böylesi bir çelişkinin perde arkasında neler var?
Evet, üniversite sayısı sürekli artıyor. Hatta açılmasına karar verilen son 9 üniversiteyle, üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Ama bu üniversitelerin çoğu, sadece tabela değiştirdiler. Düne kadar farklı üniversitelere bağlı olarak öğretimlerini sürdüren fakülte ve yüksekokullar, şimdi o tabelalarını indirip yerine yeni üniversitelerinin tabelasını taktılar. Sonuçta da üniversite sayısı arttı ama kontenjanlarda bir değişiklik olmadı.
Umarız başvurularla birlikte kontenjanlar da artar, istihdam olanakları da. Yoksa yeni üniversiteler mutluluğun değil, mutsuzluğun odağı haline gelirler...

Şiddet nasıl önlenir? (2)
“Dünkü yazınızda üniversitelerdeki çatışmaların önüne geçilmesinde öğrencilerle kurulacak sıkı ilişkilerin etkin olacağını dile getiriyorsunuz. Bu konuda kesinlikle haklısınız. Türkiye’de genel hoca profili derse girip çıkan, kapısını kilitlediği odasında kendi çalışmalarıyla uğraşan bir görünüm çiziyor. Öğrencilerle ilişki ise derslerle ve tez/ödev çalışmalarıyla sınırlı kalıyor.
Ancak bir sorun daha var ki o durumu daha da vahim hale getiriyor: Öğrenci etkinliklerini engellemek/izin vermemek.
Lisans eğitimimi Ankara’da tamamladım. Dördüncü sınıf öğrencisiyken Kültürel Çalışmalar Topluluğu’nun kuruluşunda yer aldım ve mezun olduktan sonra da toplulukla ilişkimi devam ettirdim. Hâlâ da iletişimde olmaya devam ediyorum. Topluluk bünyesinde, iki yıl gibi kısa bir zamanda onlarca söyleşi, film gösterimi ve konserler düzenlendik. Özellikle söyleşilerde temel amacımız her şeyi tartışılabilir kılmaktı. Bu doğrultuda popüler kültürden Kürt sorununa, mizahtan antropolojiye, Alevilikten Irak Savaşı’na kadar çok farklı konularda söyleşiler yaptık. Yaptığımız bu etkinlikler, öğrenciler arasında oldukça olumlu karşılandı ve genelde yüksek katılımla etkinlikleri gerçekleştirdik. Ama dekanın değişmesiyle birlikte, fakültemiz, öğrenci toplulukları için bir “yoksunluk” yuvasına dönüştü. Yeni göreve gelen dekan hanım, ilk etapta öğrenci etkinliklerinin yapılmasını zorlaştırdı. Bu yıldan itibaren de fakülte mekânlarını öğrencilerin ve toplulukların kullanımına kapattı. Yani öğrencilerin herhangi bir sosyal faaliyet dahi yürütmesi engellendi.  Sizden isteğim, eğer mümkün olursa bu yönde bir tartışma başlatmanız...”
Özetin özeti: Üniversitelerin bir değil, bin sorunu var...