Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YÖK Başkanı’nın İngiliz modeli diye ortaya attığı sisteme tepkiler yağmaya devam ediyor. İngiltere’den gelen mail’ler, “Burada, Türkiye’de olduğu gibi merkezi sistem yok. YÖK Başkanı nereden çıkardı!” diye başlıyor. Fransa’dan gelenler ise “En iyisi bakalorya” diye noktalanıyor. ABD’den gelenler çok daha farklı. Görünen o ki, bize, ithal çözümler değil, Türkiye’ye uygun, yerli çözüm gerekiyor.
YÖK Başkanı Özcan’ın Amerika’yı keşfetmek için yeniden sefere çıkmasına hiç gerek yok. ÖSYM, bugüne kadar, farklı sınav seçeneklerini bin defa araştırdı. Bugün hâlâ bu sistemde ısrar ediyor olması ise merkezi sistemin en iyi çözüm yolu olduğundan değil, en güvenilir olduğu içindir.
Yeni YÖK yönetimi, getireceği yeni sistemle belki iktidarı memnun edebilir. Peki ya öğrenci ve veliler? Onlar ne olacak? Daha da önemlisi hakkaniyet, güvenirlik, seçicilik ne olacak?
Bunlar bugün var mı ki diyenleriniz elbette olacaktır. Haklılar da. Ama yanlışı bir başka yanlışla düzeltmeye kalkarsanız, ortaya kaostan başka bir şey çıkmaz.
Şu anda yapılmaya çalışılan da sanki bu!..
Son 20 yıldır YÖK de kaldırılmaya çalışılıyor. Peki kalktı mı? Hayır.
Bu durumda, ya kaldıracağız diyenler samimi değil ya da gerçekten böyle bir kuruma ihtiyaç var.
Şimdi aynı durum ÖSS için de geçerli.
Sistemden şikâyetçi olmayan yok. Hemen herkes değiştirilmesini istiyor. Ama el atıldığında da yine hemen herkes ihtiyatlı. Çünkü kimse yerine ne getirileceğini ve sonuçlarının nasıl olacağını net olarak bilmiyor.
YÖK eğer bu konuya gerçekten sağlıklı bir çözüm arıyorsa, mevcut adayları tedirgin edecek çözümler değil, geleceğe yönelik, uzun vadeli çözüm yolları aramalıdır.
Şu anda lise 2 ve 3’üncü sınıftaki öğrenciler, “Gelecek yıl sınav sistemi değişiyor. Eyvah ne yapacağız!” diye panik halinde. YÖK, yapılması düşünülen olası bir değişikliğin, mevcut adaylara değil, liseye yeni başlayacak adaylara uygulanacağını şimdiden açıklamalıdır. Yoksa 1998’de Gürüz döneminde gerçekleşen katsayı dayatması’nın bir başka örneği yaşanmış olur. Öğrencilerden bir bölümü memnun edilirken, diğer bölümü mağdur hale düşürülür ki, bu da yeni yakınmaları beraberinde getirir.

Eski mezunlar
Üniversiteye giriş sistemi değiştirilmek istendiğinde, sıkıntı yaratan konulardan bir diğeri de eski mezunlar. Sayıları bir milyondan fazla. Yeni olarak getirilecek her sistem onları derinden etkileyecek. Liseye yeniden dönemeyecekleri için farklılıkları ya dershaneler yoluyla kapatmaya çalışacaklar ya da üniversite hayallerine son verecekler.
Uzun vadeli çözümde, örneğin eski mezunlara, mevcut sisteme göre son birkaç hak daha verip sonra yeni sisteme geçilebilir. O zaman şikâyetleri olmaz. Ama birdenbire yapılacak bir değişiklik hem onlara hem de bir iki yıldır mevcut sisteme göre ÖSS‘ye hazırlanan lise öğrencilerine karşı büyük haksızlık olur.
Ayrıca ÖSS’de yapılacak her değişiklik, ortaöğretim sistemini de derinden etkileyecektir. Bu konuda ille de bir şey yapılacaksa, eğitim sistemi okulöncesinden doktoraya kadar bir bütün olarak ele alınmalı ve ona göre çözüm yolları üretilmelidir.
Bütün bunlar yapılırken de temel felsefe, öğrencileri sınavlara yönlendirici umut tacirliği değil, başarılı olanın önünü açan, akademik başarısı sınırlı olanları da daha erken yaşlarda mesleğe yönlendiren kalıcı çözümler olmalıdır. Yani, erken eleme sistemi.
Her yıl 1 milyon 300 bin çocuk doğuyor. Eğer Başbakan’ın 3 çocuk formülü tutarsa, bu sayı 1.5 milyonu bulur. Bu kadar öğrenciye ise ne üniversite bulmak mümkün ne de iş. Zaten dünyanın hiçbir yerinde doğan her çocuk üniversiteyi bitirmiyor. AB ortalamalarını hedef alsak ve en azından her iki çocuktan birine üniversite olanağı sağlayalım desek bile bu bütçelerle bu da olanaksız gibi.
Objektifliğini çoktan yitiren ölçme değerlendirme sistemi ise ayrı bir konu. Zaten bu sistem düzeltilmeden ne yapılsa boş!
Özetin özeti: Kırk yıllık sorunlar kırk günde çözülmez. Hele bu bakış açısıyla...