Üniversitelerarası Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) için başvurular başladı. Bu yıl, bu kadar sessiz ve sakin geçmesinin nedeni, liselerin 4 yıla çıkması nedeniyle, pek çok okulun mezun vermemesi. Yani bu yılki ÖSS maratonunda, bir anlamda sadece eski mezunlar yarışacak.
Peki bu durum, bu yıl ÖSS’ye girecekler için bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı? Herhangi bir olumsuzluk yaratmayacağı kesin. Ama bu yıl sınava gireceklere çok büyük avantajlar sağlayacağını söylemek de abartılı olur.
ÖSS’ye yönelik geçmiş yılların istatistiklerine baktığımızda, yeni mezunların, üniversiteyi kazananlar içinde ortalama beşte bir oranında olduklarını görüyoruz. Yani en fazla yüzde 20’lik bir avantaj söz konusu.
Aslına bakılırsa bu oran bile abartılı. Çünkü bu yıl mezun veren liseler, iddialı liseler ve kazanma oranları yüzde 20’lerin çok üzerinde gerçekleşecek.
İşte bu yüzden başvuran aday sayısını ve bu yılki özel durumu hiç dikkate almadan hazırlıkları sürdürmek en doğru olanı. Yoksa bir de bu yüzden derin hayal kırıklıkları yaşanmasın.
Puanlar düşer mi? Hiç sanmıyoruz. Kontenjanlar boş kalır mı? Onu da hiç sanmıyoruz. Peki 30’u aşkın yeni üniversitenin açılması kontenjan artışı getirir mi? O da mümkün değil. Çünkü sadece tabelaları değişti.
ÖSS’ye hazırlanan adaylara önerimiz, bir an önce başvurularını yapmaları. Başvurular, YÖK’teki değişiklik nedeniyle zaten gecikmeli başladığı için, ek bir süre verilmesi mümkün değil. Başvuru gerçekleşmeden ÖSS’ye girilemeyeceğini ve olası bir unutkanlığın size en az bir yıla mal olacağını özellikle hatırlatmak isteriz.
Bahar geldi...
3 Mart’ta başlayan başvurular 7 Nisan’da sona erecek. Sınav da 15 Haziran’da yapılacak.
Baharla birlikte öğrencilerdeki rehavet doruğa çıktı. Bu durumdan en fazla etkilenenlerin başında da ÖSS adayları geliyor. Ayakları, okula da, dershaneye de geri geri gidiyor. Stres dorukta. Adaylardan ne kendileri memnun ne de aileleri.
Dikkate almadıkları en önemli nokta ise tüm adayların aynı durumda olduğunun farkında olmamaları. Sanıyorlar ki, yeterince ders çalışamayan sadece kendileri. Oysa kafalarını kaldırıp biraz çevreyi gözleseler herkes aynı durumda.
Aynı durum aileler için de söz konusu. Müthiş gerginler. Çocuklarıyla birlikte sanki onlar da sınava girecekmiş gibi heyecanlılar. Bu yüzden de sürekli haydi daha fazla çalış baskısı içindeler.
Adayları en fazla kızdıran ise başkalarıyla kıyaslanmaları. Falancanın çocuğu günde şu kadar ders çalışıyor, günde şu kadar test çözüyor, senin aklın ise havada. Kazanamayacaksın. Onca emek, onca harcama hep boşuna gidecek diye öylesine çok konuşuyorlar ki, susturabilene aşkolsun.
O yetmiyor dershane öğretmenleri, o yetmiyor okul öğretmenleri, o da yetmiyor özel öğretmen ve çevre baskısı.
Şu dönemde üniversite adayı olmak gerçekten hiç de özenilecek bir pozisyon değil. Kâbusu kim ister ki!
Yine bu dönemin önemli tartışma konularından biri de hangi üniversite, hangi meslek ve hangi kent konularında kimin haklı olduğu. Anne babalar sanki gidip kendileri öğrenim görecekmiş gibi hemen her şeye karar veriyorlar. Adaylar itiraz edince de kıyamet kopuyor. En komiği ise meslek seçimi. Kimse hayalindeki mesleği seslendirmiyor. Nasıl olsa kazanamam diyor. Peki o halde ne istiyorsun denildiğinde ise cevap hep aynı: Neresi olursa. Gerçekten de öyle oluyor. Puan nereye tutarsa oraya gidiliyor. Sonuç: Mutsuzluk, karamsarlık ve gelecek kaygısı.
Gençleri, ailelerini ve toplumu derinden etkileyen bu süreç yeniden masaya yatırılmalı ve daha akılcı çözümler bulunmalıdır...
Antakya’nın güzellikleri
Antakya, Gaziantep ve Adana’yı içine alan minik bir tura çıktım. İlk durağımız Antakya her şeyiyle farklı bir kent. Yaşadığımız güzellikleri de, göze batan çirkinlikleri de sizlerle paylaşacağız. Fırsat buldukça ülkemizi gezin. Gerçekten her köşesi ayrı bir dünya...
Özetin özeti: Ankara’daki gerginlik hemen her yerde en çok merak edilen konu. Biz onlara, onlar bize soruyor: Neler oluyor?..