Hüsnü Özyeğin sıfırdan dolar milyarderi olan başarılı işadamlarımızdan biri. Genç Bakış’ta, yaşam öyküsünü tüm detaylarıyla dinlemiş ve geldiği noktayı öğrencilere örnek olarak göstermiştik. Eşi Ayşen Özyeğin’in AÇEV ile gerçekleştirdiği çalışmalar da takdire şayan.
Uzun süredir hazırlıkları süren Özyeğin Üniversitesi’nin tanıtımı, önceki gün nihayet gerçekleşti. Ben gidemedim. Ama ekonomi basınının hiçbir süzgeçten geçmeyen abartılı gözlemlerini ayrıntılarıyla okudum.
İşadamları ve ekonomi basını, üzülerek bir kez daha gördüm ki, eğitimin ruhuna hâlâ vakıf olabilmiş değiller. Özyeğin, eğitime yatırım yapan ilk işadamı değil. Koç’lardan Sabancı’lara, benzeri yatırım yapan en az 20 işadamı var. Hemen hepsinin hedefi de dünyanın en iyi eğitim kurumlarından birini kurmaktı. Ama geriye dönüp baktığımızda, bu işin o kadar kolay olmadığını onlar da gördü.
İşadamları, sanıyor ki, iş dünyasında olduğu gibi her şey paraya bağlı. Ne kadar çok yatırım, ne kadar geniş vizyon, o kadar hızlı büyüme sanıyorlar. Oysa bir eğitim kurumunun iyi ya da kötü olduğunun anlaşılması için en az 30 yıl gerekir. Mezun verecek. O mezunlar hayata atılacak, yönetim kademelerine yükselecek, kriz yönetecek, çocukları olacak ve kendi çocuklarını da mezun oldukları öğretim kurumlarına gönderecekler. Ancak, işte o zaman maya tuttu denilebilir. Ondan önce söylenecek her söz, temenninin ötesine geçmez.
Rektör Erhan Erkut, “Türkiye’de uluslararası üniversite yok” demiş. Pes yani. Eminim ki ilk Üniversitelerarası Kurul’da kendisine gerekli cevap verilecektir. Boğaziçi Rektörü Ayşe Soysal da, ilk seçildiğinde, benzeri sözler söylemişti. Altında kaldı. Kendi üniversitesi bile aforoz etti.
Benim şaşkınlığım, genç rektörün sözlerine değil, hemen yanı başında, Mütevelli Heyeti’nde oturan Boğaziçi, ODTÜ ve Koç’un eski rektörlerine! Demek ki koltuklar değişince, bakış açıları da değişiyor!
Özyeğin, üniversite için 100 milyon dolar ayırmış. Devlet üniversiteleri de dahil, diğer yatırımlara bakıldığında, hiç de büyük bir para değil. Kesenin ağzını daha fazla açmazsa, yarı yolda kalabilir.
Tüm öğrencilere burs demiş. Umarız ilk yılla sınırlı kalmaz. Öğrenci sayısı, hedeflendiği gibi 8 bine ulaştığında, burslar aynı şekilde devam eder. Öylesine örnekler gördük ki, artık yoğurdu üfleyerek yiyoruz.
İş garantili, girişimci üniversite modelleri ise çok önceden kuruldu. Ha biz onlardan farklıyız diyorlarsa, sabırlı olup önce bunu göstermeleri gerekir.
Özyeğin, 5 yıl içinde, Koç ve Sabancı’nın da içinde bulunduğu Türkiye’nin en iyi 5-6 üniversitesi içinde yer almayı hedeflediklerini söylemiş. Sadece güldüm. Bu iş bu kadar basit değil Sayın Özyeğin! 5 yılda dolar milyarderi olabilirsiniz ama Türkiye’nin en iyileri arasına giremezsiniz. Hodri meydan, bekleyelim görelim.
Bu sözler, her şeyden önce, üniversitelerimizin yüzlerce yıllık mücadelesine haksızlık olur.
Bilkent, Koç, Sabancı ve diğer vakıf üniversitelerini, doğum sancılarından bugüne yakından izledim. Rahmetli Vehbi Bey, Sakıp Bey ve Doğramacı ile defalarca görüştüm. Ama hiçbiri çıtayı bu kadar yükseğe tırmandırmamıştı. Onların mı vizyonu yoktu? Yoksa siz mi çok farklısınız? İnşallah başarırsınız diyemiyorum, çünkü 5 yılda, ilk 5’e girilmez. Üniversite ile banka kavramları birbirine karıştırılmamalıdır.
Özyeğin ve eşi dünya tatlısı insanlar. Tanıyan herkesin sevdiği, saygı duyduğu isimler. Bundan sonra, isteseler de değişemezler. Eğitime katkıları da sonsuz. Ama medyanın ve Azerilerin deyimiyle, “köhne“ rektörlerin gazına gelip mahcup olmasınlar. Eğitim sabır gerektiren bir süreçtir. Örneğin yaptırdığınız yurtlar, okullar “en iyiler” arasına girebildi mi? Ya kampusunuz?..
Özetin özeti: İş dünyası eskiden eleştirirdi. Şimdi taşın altına elini koyuyor. Bu da geleceğe daha umutla bakmamızı sağlıyor.
Yayın döneminin son Genç Bakış’ı bugün Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde gerçekleşecek. Konumuz, Başbakan Erdoğan’ın “garabet” olarak nitelendirdiği dershaneler ve sınavlar kaldırılsın mı, kaldırılmasın mı? O tartışılacak.