Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kiminle konuşsanız televizyon yayınlarından memnun değil. Onca kanal var ama izlenecek tek program yok diyenlerin sayısı o kadar çok ki!..
Peki kırılan reyting rekorları neyin nesi? Reytingler halkın eğilimini, programın kalitesini yansıtmıyor mu?
En önemlisi de eğer televizyonlarda bir kalitesizlik söz konusu ise bunun sorumlusu kim?
Televizyon sahipleri ve televizyon yöneticileri mi? Reytingi belirleyen araştırma şirketleri mi? Reklam verenler mi? İzleyiciler mi? Yoksa programlara destek veren sponsorlar mı?
İsterseniz sorgulamaya patron ve televizyon yöneticilerinden başlayalım. Yayın kalitesinden en az bizler kadar onların da şikayetçi olduklarından eminim. Peki o halde neden bu diz boyu seviyesizliğe prim veriyorlar. Gerekçeleri hazır: Reytingi o tür programlar yapıyor.
O halde tüm kabahat reytingde mi? Evet demek çok zor. Çünkü reyting ölçen kurumlar da biz gazeteciler gibi ortada ne varsa onu yansıtıyor. Biraz hata payları olsa da televizyonların kalite erozyonuna uğramasında asıl sorumlu onlar da değil...
O halde yüksek reytingli programlara ilan vererek devamlılığını sağlayan kurumlar, bu işin en büyük destekçisi diyebilir miyiz?
Doğru bir mantık gibi gözükse de asıl sorumlu onlar da olamaz. Önünde sonunda onlar reklam veren. Seviyesiz bir program değil de, seviyeli bir program reyting rekoru kırsa ona reklam verecekler. Yani onların tek ölçüsü, programın çok izleniyor olması...
Geriye görünürde iki sanık kaldı. Biri izleyici öteki de program sponsorları.
Önce izleyicileri ele alalım: Ağızları açılsa programların çoğunu beğenmezler ama en fazla eleştirdikleri programlar, aynı zaman da en fazla izledikleri program. Yani bu konuda pek masum sayılmazlar. Ancak yine de en büyük kabahatli onlar değil. Çünkü önlerine hangi yemek konuluyorsa onlardan birini yemek zorundalar. Eğer yemeklerin yani programların pek çoğu aynı kalitedeyse onlar ne yapsın? Birinden birini izlemek zorunda. Çünkü vakit geçireceği başka alternatifi yok.
Türkiye farklı eğlence kültürleri olan, zamanın TV başında geçirmektense okumayı tercih eden, güzel havalarda TV başına çakılıp kalmaktansa doğayla iç içe olmayı tercih eden bir toplum değil. Kolayı ve avanta olanı seviyor. Televizyonlar da bu iş için biçilmiş kaftan. Anlaşılan o ki yayınların kalitesizliğinde izleyicinin payı olsa da en büyük sorumlu o değil...
Geriye sadece artık olmazsa olmaz haline gelen sponsorlar kaldı. İşte aradığımız sorumlu sanki o. Onların destek verdiği programlar yayında, vermedikleri tozlu raflarda. Onların destek verdikleri en çok izlenen saatlerde, destek vermedikleri izleme oranının en az olduğu saatlerde. Dolayısıyla, şu anda televizyonlarla ilgili en büyük sorumluluk onlarda...
Ciddi ciddi firmalara bakın. Öyle abuk subuk programlara sponsorluk yapıyorlar ki, ne sundukları hizmet ve ürünle bağdaşıyor, ne de sergilemeye çalıştıkları vizyonla örtüşüyor. Üstelik ağızları açıldığında yayınların kalitesizliğinden ve iyi programların eksikliğinden en fazla onlar şikayetçi.
O ciddi firmalar, kendilerinin de özlem duyduğu ciddi programlara dudak kıvırırken, entelektüel çevrelerde aşağıladıkları programlara niye destek oluyorlar? Dahası çıtanın yukarıya değil de, aşağıya inmesine niye seyirci kalıyorlar? Reytingin arkasına hiç sığınmasınlar. Eğer isterlerse, televizyonlarda kaliteyi kısa sürede doruğa çıkartabilirler...
Özetin özeti: Televizyon izlerken artık programın sponsoruna da bakın. Memnunsanız teşekkür edin ama eğer kızacak birilerini arıyorsanız doğru adres onlardır. Sizlerin sırtından kazandıkları parayı, nasıl har vurup harman savurduklarını yakından görün!..