Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bilgi çağında yaşıyoruz. Ülkeler için en büyük zenginlik üretken beyin gücü. Amerika'sı, Avrupa'sı, Japonya'sı kendi beyin güçlerini maksimuma çıkarmanın ötesinde bütün dünyada beyin avcılığı yapıyor. Peki ya biz? Beyinlerimizi ezmenin, kaçırmanın ötesinde ne yapıyoruz? Koskoca bir hiç...
Özel okul ve dershanelerden pek çoğunun etik değerlerden ve pedagojik kaygılardan giderek uzaklaştıklarını ve hoyrat bir ticari kurum haline gelerek bindikleri dalı kestiklerini yazmıştım. İşte yüzlerce, binlerce ibret dolu örnekten biri:
"Yükseköğrenimimi Almanya'da tamamladım. Son 7 yılı yönetici olmak üzere 16 yıl finans sektöründe çalışmış bir bilgisayar mühendisiyim. Çalışma hayatım boyunca birçok önemli proje içinde bulundum ve birçok proje yönettim.
Aldığım eğitim ve yurtdışı tecrübem doğrultusunda misyonum, kaynakları en rasyonel şekilde kullanmak ve en düşük maliyetle yüksek getiriyi sağlamaktı. Yani kendi kariyerimi ve geleceğimi fazla düşünmeden, çalıştığım yerlerin menfaatlerini üst düzeyde kollayarak projeler ürettim.
Nisan ayında ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte zorunlu olarak emekli edildim (Ne acıdır ki 1975 girişim vardı ve 42 yaşında en verimli çağımda emekli olmak zorunda kaldım). O zamandan beri işsizim. Mesleğimden uzaklaşmamak ve moral motivasyonumu kaybetmemek için daha önceleri beraber çalıştığım bir arkadaşımın yanında herhangi bir ücret almadan çalışıyorum. Çünkü onun durumu da iç açıcı değil.
7. sınıfa giden bir oğlum var. 1. sınıf hariç sonraki yılları, daha iyi eğitim alabilmesi için bir özel okulda geçirdi. Oldukça başaralı bir eğitim grafiği vardı. Fakat benim iş hayatımdaki son gelişmelerle birlikte bazı zorluklar içine düştük. Bu nedenle oğlumu eylül ayına kadar gittiği okula kayıt yaptıramadım. Nihayet 4 eylül günü uzunca geceler kendi kendimi ikna ettikten sonra okulun sahibi ile görüşmeye gittim. Kendisinden ödeme tarihleri ile ilgili bazı esneklikler göstermesini rica edecektim. 5 yıl boyunca hiç pazarlık etmeden ve ödemelerimi bir gün bile geciktirmeden katkımın olduğunu düşündüğüm eğitim kurumunun eğitimci olmakla övünen sahibinden ilk defa bir kolaylık göstermesini rica edecektim..."
Mektup bu minvalde gidiyor. Sonuç olarak, eğitim kurumu olamadığı gibi ticari bir müessese olma yeterliliğine de sahip olmayan bu sözde okul, bırakın kolaylık sağlamayı, veliyi kabul edip görüşmemiş bile. Ve işte gelinen nokta:
"O gün bu ülke ile ilgili tüm umutlarımı ve hayallerimi kaybettim. Şerefim ve namusum üzerine yemin ettim. Oğlum 18 yaşına geldiğinde ne benim ne de kendisinin TC'ye ait bir nüfus kağıdı ve pasaportu olmayacaktı.
Tüm çalışmalarımı yurtdışına yoğunlaştırdım. İş buldum, oturma iznimi aldım ve gidiyorum. Çocuğum ve eşim de arkadan gelecek...
Yıllarca bu ülkede çok şeyler yaşadım. Ama motivasyonumu hiç kaybetmedim. Ama bu olay çok şeyleri aldı götürdü..."
Özetin özeti: Mektup tam bir ibret vesikası. Öylesine derslerle dolu ki! Ama hala bu ülke nereye gidiyor diye kaygılanan yok. Ne eğitimi ne de ticareti becerebilen söz konusu okul ve benzerleri, eminim kısa sürede yok olup gidecekler. Ama yarattıkları enkazın izleri öylesine derin ki!..