Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Üniversiteler sıkıntılı günler geçiriyor. Rektöründen öğretim üyesine, öğrencisinden idari personeline kadar hemen hepsi tedirgin. Bir o kadar da huzursuz. Öylesine gerginler ki, kavgaya tutuşmaları için herhangi bir kıvılcım yetiyor. Ama, 70’li, 80’li yılların Ankara’dan beslenen siyasi gerginlikleri gibi değil. Tam aksine, Ankara, durun, yapmayın diyor. Ancak onlar yine de gergin. Hem de çok. Rakip olarak kimseyi bulamazlarsa, kendi aralarında bile kavga edebiliyorlar.
Peki üniversiteler ve üniversite gençliği bu noktaya nasıl geldi? Son zamanlarda tırmanan kavgalar kadar, araştırılması gereken en önemli konu aslında bu.
Evet, öğrenciler neden gergin? Neden patlamaya hazır bomba gibiler?
İşte bu nedenlerden bazıları:
-  Üniversiteyi kazanıncaya kadar çok büyük emek ve para harcıyorlar. Bunun karşılığını aldığına inananların sayısı ise yok denecek kadar az. Pek çoğu hayal kırıklığı yaşıyor. İlk 5 tercihine girenlerin oranı, yüzde 3’lerde.
-  Ekonomik sıkıntı içerisindeler. Ailelerinden yeterince para gelmiyor. Devletin verdiği aylık 160 YTL ise yetmiyor. Tek öğün yemekle gününü geçiren öğrenci sayısı çok fazla.
-  Ders dışı etkinlikler yok denecek kadar az. Sosyal, spor ve kültürel etkinliklerden aktif olarak yararlanan öğrenci sayısı üçte bir oranında bile değil.
-  Hükümet ile YÖK arasındaki gerginlik onlara da yansıyor. Hükümetin kendilerini cezalandırdığına inanan öğrenci sayısı giderek artıyor. Bu yüzden AB ve ABD’den sonra en büyük tepki neredeyse hükümete.
-  Siyasilerin hemen hepsine karşı tavır var. Marjinal gruplar dışında, siyasete ilgi duyan öğrenci sayısı çok fazla değil. İktidarıyla, muhalefetiyle siyasete ve siyasetçiye karşı genel bir soğukluk dikkat çekiyor.
-  70’li, 80’li yılların sessiz çoğunluğu, şimdi konuşur oldu. Üniversite ve ülke sorunlarına karşı daha duyarlılar. Marjinal grupların karşısında daha dik durabiliyorlar.
-  Ve en büyük tedirginlik kaynağı, işsizlik. Mezun olmaktan adeta korkuyorlar.

Tansiyon nasıl düşer?
Üniversitelerde tansiyonun düşmesi için herkes elinden geleni yapmalıdır. En başta da iktidar, YÖK ve rektörler. Hükümet, ebeveynlerin söz dinlemeyen çocuklarının harçlığını kestiği gibi, kendi kontrolüne girmeyen üniversiteleri parasızlıkla “ıslah” etmeye çalışıyor. Bundan vazgeçmelidir. Rektörler de öğrencilerine daha çok vakit ayırmalılar.
Türkiye’deki üniversitelerin pek çoğu, henüz kuruluş aşamasını tamamlayamadığı için, üniversite yöneticileri tüm dikkatlerini inşaatlara veriyor. Rektörler, yıllardır adeta şantiyede yatıp şantiyede kalkıyor. Yüz milyonlarca dolarlık yatırımlar yapıp, devasa kampuslar kurdular. Bu yoğun tempoda ihmal ettikleri sadece öğrencileri olmadı. Kendi ailelerinin de çok uzağında kaldılar. Çocuklarının, torunlarının büyüdüğünü bile yakından göremediler.
Bu konuda rektörlere bir dokunun, bin ah işitin. Her hafta Genç Bakış için kendilerini ziyarete gittiğimizde en çok konuştuğumuz konulardan biri de bu oluyor.
Peki, üniversitelerdeki olayların hiç mi ideolojik yönü yok? Elbette var. Ama öncekiler gibi değil. Hele hele kapsamı kesinlikle eskisi kadar geniş değil. Ama vakıflar da dahil en az 50 üniversite patlamaya hazır bomba gibi. Çünkü öğrenciler mutsuz. Patlamak için bahane arıyorlar.
İktidardan muhalefete, üniversite yöneticilerinden emniyet güçlerine, medyadan felaket tellallarına kadar herkese düşen görev, gençleri olayların içerisine çekmek ya da itmek değil, onları kazanmaktır. Yangına körükle gitmekten vazgeçip provokatörlerin ekmeğine yağ sürülmezse bu başarılır.
Özetin özeti: Üniversitelerdeki gerginlik yaygınlaşmadan ve sokağa taşmadan, bir an önce önlenmelidir. Bunun yolu da gençlere sıcak ilgiden geçiyor.