Bugün yine tıpkı daha önceki 10 Kasımlarda olduğu gibi gün boyu Atatürk’ü konuşacağız.
Gazetelerin en tepesinde, ana haber bültenlerinin manşetlerinde, işyerlerinin vitrinlerinde hep Atatürk olacak.
Çoğunluk alkışlayacak, birileri de buna kızmaya devam edecek...
Saat dokuzu beş geçe, araçlar kornalarını çalmaya başlayacak, bayraklar yarıya inecek, vatandaşlar da saygı duruşunda bulunacak.
Anıtkabir yine dolup taşacak...
Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle, her ne kadar eski coşkusunda olmasa bile, yine hemen yerde, kırk yıl öncesinde olduğu gibi aynı saygı ve sevgi var olacak.
Peki, aradan geçen onca sürede, kendisini yeterince algılayabildik mi?
Evet demek o kadar zor ki!..
Ne sevenleri ve kendisine toz kondurmayanlar onu yeterince anladı ne de ismini duyunca tüyleri diken diken olanlar..
Oysa onu tanımak hiç de zor değildi.
Bırakın söylemlerini, yaptıklarına bakmanız yeter de artardı.
Onu bile yapmadık...
Nereden nereye?..
Ve bir gün olsun, “Peki o olmasaydı, yaptıklarını yapmasaydı, şu anda hangi noktada olurduk?” sorusunu kendimize hiç sormadık.
Sorsak da üzerinde durmadık. Dursak da bunu başkalarıyla paylaşmadık...
Atatürk’ü anlamak için bırakın tüm yaptıklarını, sadece kendi çerçevenizden bakmak bile fazlasıyla aydınlatıcı olur.
Özellikle de şu günlerde çok fazla tartışma konusu olan kız öğrenciler ve kadınlar açısından bakıldığında...
Ayrıca, demokrasi, hukuk, din, eğitim, sanat, modernleşme, tarım, savaş, barış, dış politika, endüstri, hangi konuyu ele alırsanız alın, sadece bir konuda yaptıkları bile tek başına onu anlamaya ve büyüklüğünü görmeye yeter de artar
Örneğin, eğitimi ele alalım. Cumhuriyet öncesinde okullaşma oranları kaçtı, bugün kaç?
Okul, öğretmen, öğrenci sayıları dün neydi, bugün ne?
İyi yetişmiş kalifiye eleman sayısı dün ne kadardı, bugün ne kadar?
En önemlisi de öğretmene verilen değer dün neydi, bugün ne?..
İşte size çok çarpıcı bir anekdot:
Çarpıcı bir anekdot!
Yıl: 1923
TBMM’de milletvekillerinin maaşları düzenlenecek...
Mustafa Kemal’e soruyorlar; “Sayın Başkanım vekil maaşları ne olsun?”
M. Kemal şöyle diyor: “Öğretmen maaşlarını geçmesin.”
Peki ya şimdi?
Öğretmenlerin halini ne siz sorun ne de ben anlatayım...
Saygıyı hak edene...
Başta Atatürk ve daha önceki devlet adamlarımız olmak üzere hepsine saygımız sevgimiz sonsuz. Ülkemiz ve ulusumuz için attıkları her olumlu adım için elbette minnettarız. O günün koşullarında yapamadıkları ya da yanlış yaptıkları için de eleştirilerimiz hep oldu. Bu noktada önemli olan, artılarla eksileri birbirine karıştırmamak. Yani sadece artıları ya da sadece eksileri görme alışkanlığından kurtulmamız gerekiyor.
Hele hele ideolojik takıntılardan bütünüyle arınmamızın zamanı geldi de geçiyor.
Büyüklere saygı ve sevgi bizim geleneklerimizin en önde geleniyken şimdi bu konuda bile nasıl kamplara ayrılabildik anlamak mümkün değil. Umarız, bugün biraz da bu konuyu düşünme olanağı bulabiliriz...
Karma eğitim kalkar mı?
Karma eğitim kaldırılsın söylemleri giderek artmaya başladı. Bu kervana, şimdi iktidar partisi milletvekilleri de katılmaya başladı.
Oysa, Türkiye karma eğitime geçmek için onlarca yıl bekledi.
Şimdi kaldırılır mı?
Hiç sanmıyoruz.
Evet eskiden kız ve erkek liseleri vardı.
İsteyen istediğine giderdi.
Dünyanın pek çok ülkesinde de vardı ve hala az da olsa devam edenler bulunuyor.
Ama olaya cinsiyet ya da ideolojik açıdan değil pedagojik açıdan bakmakta yarar var.
Artılarını, eksilerini, anlamayanlar için sanki bir kez daha değerlendirmek gerekiyor.
Çünkü bu görüşü savunanların sayısı yüzde bir de olsa onları ikna etmek gerekir.
Ve en önemlisi böylesi bir karar alınırsa nerede başlayacak, nerede bitecek?..
Özetin özeti: Neleri tartışmamız gerekirken, neleri tartışıyoruz! Gençlerin yüzlerce sorununu bir kenara itip, sadece birine takılıp kalıyoruz. Ve bu şaşı bakışımız dünden bugüne hiç değişmedi!..