Babasının izinden gitmeye kararlı müteahhit oğlu, yapacağı rezidansla rüşdünü ispat peşindedir. İnşaat yapacağı alandaki evlerin çoğuyla anlaşır, geriye tek engel halı saha kalır. Baskılara rağmen burayı müteahhide vermeyen baba, “Burayı satarsanız mezardan çıkar, boynunuza sarılırım” dedikten kısa bir süre sonra ölür!
Borçların belini büktüğü iki kardeşin önünde iki seçenek vardır. Ya yeri satacaklar ya da futbol takımı kurup 150 bin lira ödüllü futbol turnuvasına katılacaklardır.
Emre Şahin’in İnan Temelkuran’la birlikte yazıp tek başına yönettiği “Takım: Mahalle Aşkına”, ön plana futbol turnuvasını yerleştiren, arka planında ise kaybettiğimiz “mahalleli dayanışması”nın güzelliğini gözler önüne seren eğlenceli bir film...
Fırat Tanış, Yağız Can Konyalı, Beyza Şekerci, Cezmi Baskın, Rozet Hubeş, Erkan Can Köstendil, Mehmet Özgür, Pascal Nouma ve Sinan Bengier gibi ünlülerin kamera karşısına geçtiği filmde sadece dram yok; komedi de var.
Müteahhit firmanın yıkmak istediği mahallelilerin kurduğu Pilavüstükuru takımının, turnuva boyunca karşılaştığı takımların adları bile eğlenceli:
“Bir iş nasıl başlarsa öyle gider” derler.
Bizim Uzakdoğu seyahatimiz de ilginç bir sürprizle başladı ve öyle devam ediyor vallahi!
Atatürk Havalimanı’ndan bizi Uzakdoğu’ya götürecek THY uçağından içeri girip, yerimi buldum. İçinden yolda okuyacağım kitapları alıp, çantamı başucu dolabına koydum. Tam yerime oturacakken yolculara yardımcı olan hosteslerden biri, “Ali Bey, hoş geldiniz” dedi. Ben de aynı nezaketle karşılık verip yerime oturacaktım ki aynı hostes, “Ben sizi tanıdım ama siz beni tanımadınız?” demesin mi?
Buyur buradan yak!
Mahcup bir şekilde, özür dilerim, ama vallahi çıkaramadım deyince bu kez şu karşılığı verdi:
“2009’da Aydın Doğan Meslek Lisesi’nde okurken Milliyet’te staj yapmıştım sizin yanınızda.”
Buna rağmen hafızamda bir şey canlanmayınca mecburen göz attım
yaka kartına.
Uzakdoğu yolculuğuna çıkarken yanıma aldığım kitaplardan biri Metin Solmaz’ın “100 Büyük Yanılgı” adlı çalışmasıydı. Daha önce de benzer kitapları okuduğum için çok da şaşırtmadı beni Solmaz’ın sandığımız bazı şeylerin aslında öyle olmadığına dair yazdıkları.
Örneğin, “Bor madenimiz var, zengin olacağız ama Batı izin vermiyor” efsanesi! Türkler bu iddiaya öylesine inanmış ki sanırsın herkes maden veya jeoloji mühendisi!
Nereden bu bilgi?
Fikri olan çok, bilgisi olan yok!
Doğu ve Güneydoğu’daki petrol aramaları da öyle. Kime sorsan, “Açılan her kuyuda petrole rastlanıyor ama Amerika istemediği için, ‘Petrol çıkmadı’ denip, kuyu kapatılıyor” der.
Araştırmadan inanıyoruz
Peki, kim söylüyor bunu?
“Bir arkadaşımın yakını!”
Türk Sineması, bir ustasını daha son yolculuğuna uğurlayacak bugün… Memduh Ün, bir zamanlar hocalık yaptığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema TV Merkezi’ndeki törenin ardından vefat ettiği Bodrum’da toprağa verilecek. Ün, vefat ettiğinde İstanbul’daydım. Bugünse Hong Kong’ta…
Ün’e Allah’tan rahmet, başta Fatma Girik olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle Ün’ün vefat ettiği gün Fatma Girik’le ilgili öğrendiğim bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Medyapım, aylardır Amerikan yapımı ‘Jane the Virgin’ adlı dizinin Türkiye versiyonunun üstünde çalışıyor ve bu projedeki ‘Anneanne’yi Fato’nun oynamasını istiyordu.
Ün’ün Bodrum’da hastanede yatması nedeniyle iş için de olsa İstanbul’a gelmek istemeyen sanatçıyı Fatih Aksoy ve Armağan Çağlayan’ın ikna etmesi bayağı zaman aldı.
Ağustos ayında haftada iki, en fazla üç gün çalışmak şartıyla Girik’i ‘Aşka Gebe’nin kadrosuna katan Aksoy, daha sonra Hande Ataizi’nin de aralarında olduğu diğer oyuncularla anlaştı.
Ancak Ün’ün durumu ağırlaştıkça Girik, onu bırakıp İstanbul’a gelemediği için dizinin başlaması ha bire ertelendi.
Girik, hayat arkadaşını haftada iki gün de olsa yalnız bırakamayacağını
Antalya Belediyesi ve AKSAV’ın Antalya Televizyon Ödülleri’ni düzenlediği dönemde yarışma için Türk dizilerinin kataloğunu hazırlayan Alican Sekmeç’ten de destek alarak çıkardığım bu listedeki yapımların ortak özelliği ne biliyor musunuz?
Hepsi Kore dizisi…
18 diziden bir kısmı eski, ama çoğu yeni ve halen ekranlarda… Üstelik hepsi de Türkiye’de iyi iş yapan diziler…
Türkiye’de yapımcılar sadece Kore’den format almıyor, Amerika’dan İtalya’dan bile format alanlar var… ‘Şeref Meselesi’nin orijinali İtalyan’dı, ‘Medcezir’ ve ‘Umutsuz Ev Kadınları’ ise Amerikan formatı yapımlardı.
Batı’dan alınıp Türkiye’ye uyarlanan diziler arasında başarılı olamayanlar da var elbette…
Yabancı dizilere bölüm başına 5 ila 15 bin dolar arasında format parası ödeyip, Türkiye’ye başarıyla uyarlayıp onları bu haliyle tutturup daha sonra bölüm başına 45 ila 90 bin dolar arasında fiyata satmak da alkışlanacak bir başarı olsa gerek.
Ticarette, bir şeyi üretmekten daha önemli olan nedir?
Bir malı alıp, işlemek ve değerlendirmek, yani katma değer yaratmak.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Star TV Ana Haber’in sunucusu Nazlı Çelik’ten sonra Habertürk’ün başarılı ekran yüzü Didem Yılmaz Arslan’ın canlı yayınına konuk oldu.
Nazlı Çelik’in Bahçeli’yi ağırladığı yayını izleyememiştim ama perşembe akşamı Habertürk’ün yanı sıra Show TV ve Bloomberg HT’den canlı yayınlanan “Türkiye’nin Nabzı Özel”i başından sonuna kadar seyrettim.
İki saatlik canlı yayında Bahçeli, Didem Yılmaz Arslan’ın ısrarlı sorularına rağmen siyasi olarak yeni hiçbir şey söylemedi.
Ancak Bahçeli canlı yayında özel hayatı ve zevkleri hakkında yeni ipuçları verdi.
MHP liderinin iş yoğunluğu nedeniyle sosyal medya hesabından sadece çarşamba günleri duyuru yaptığını bilmiyordum, bu vesileyle öğrendim.
Hangi dizileri izliyor?
Bahçeli’nin otomobilinde hemşerisi Ferdi Tayfur’u dinlediğini biliyorduk ama “Akil İnsanlar” ekibine girmesine rağmen Orhan Gencebay sevgisinin bitmediği de bu canlı yayında çıktı ortaya.
Bahçeli’nin ayrıca MHP Genel Merkezi’nde fırsat buldukça televizyonda tartışma programları, eve geldiğinde de dizi izlediğini öğrendik. Ancak Bahçeli, o dizilerin hangileri olduğunu söylemedi.
Atlas dergisinin okurlarıyla doğada buluşmasının sonuncusu Kaz Dağları’nda yapıldı.
“Seyirci kalma, yaşama başla” etkinliğinin içinde Renault Kadjar’la Kaz Dağları’nda safari, Wolverine (Yeşil Kundura) botlarla doğa yürüyüşü, bölgenin tarihi ve turistik yerlerine geziler de vardı.
Kaz Dağları’nda geçirdiğimiz iki günde, gezdiğimiz yerler arasında daha önce gittiklerim de vardı, iyi bildiğimi sandığım bölgede şimdiye kadar keşfedemediklerim de...
Örneğin 2 bin 750 yıllık Antandros Antik Kenti...
Dünyanın ilk güzellik yarışmasının düzenlendiği, Roma İmparatorluğu’nun kurucusu Aeneas’ın gemilerini yaptırdığı antik kentte kazılarla ortaya çıkarılanlar müthiş.
Düne kadar Levent Kırca denince her bölümünü iple çektiğimiz, jenerik şarkısını ezberlediğimiz “Olacak O Kadar”daki efsane skeçler gelirdi aklımıza.
Levent Kırca’nın her bölümünde tipten tipe girdiği “Olacak O Kadar”da canlandırdığı “sarhoş adam”ı unutmak mümkün mü? Kırca’nın maceralarını seri yaptığı “sarhoş adam”ın başarısına yaklaşabilen bir oyuncu
daha çıkmadı...
“Jet sky”ci ve “İSKİ”ci ve daha niceleri Kırca’nın efsane parodileri...
Kırca’nın, Kenan Evren ile eski Genelkurmay başkanlarından Doğan Güreş’in emekliliklerinde balık avlayıp sohbet ettikleri skeç, bugünkü gibi aklımda.
Onlar iskelenin üstünde keyifte, iskelenin altında iki asker denizin içinde nöbette!
Paşalar oltaları atar atmaz askerler leğendeki balıkları takıyorlardı iğnelere.
Oltayı her çekişlerinde okkalı balıkları görünce, “Bugün de çok kısmetliyiz netekim” diye böbürlenirdi rahmetli!