Reytingde son nokta!

17 Nisan 2010

Bir haftadır Amerika’daydım... ABD’ye “Eşrefpaşalılar” filminin New York Film Akademisi’ndeki özel gösterimi için geldik, ama sadece New York’ta kalmadık. New Jersey, Washington ve Virginia’yı da gezdik.
Amerika’da bizi karşılayıp gezdiren Türklerin ortak bir özelliği dikkatimi çekti.
Hepsinin elinde IPhone telefon, hepsi Türkiye’den olan bitenden anında haberdar...
Çünkü çoğu haber saatlerinde 3G ile uyumlu yayın hizmeti veren CNN Türk, Kanal D, STV gibi kanalları açıp izliyor.
Amerika’da tanık olduğum bir başka şey de şu:
Türk ailelerin çoğu Türkiye’de televizyonların yayınladıkları dizileri internetten takip ediyor. Akşam yemeğine davet edildiğimiz evlerde insanların hangi sitelere girip hangi dizileri takip ettiğini görme imkanım oldu.
Bu sitelere girip kullanıcı sayılarına bakın, en az ilgi göreni bile AGB’nin reyting evrenindeki insan sayısını çoktan solladı...

Yazının Devamı

Ekranlarda güzel şeyler de oluyor

10 Nisan 2010

Bizim işin iyi yanlarından biri şu... Söz uçup gidiyor ama yazı kalıyor...
Google’da bir arama yaptığınız zaman, neler yazdığınız anında karşınıza çıkıyor.
Kanal D’nin sabah kuşağına sağlık programı koyduğu günlerde bir yazı yazmıştım konuyla ilgili...
“Doktorum” programının ilk günleriydi...
Program, çoğu zaman reyting listesine giremiyordu.
Kanal D’nin, izleyiciye fenalık geçirten kadın - magazin programlarından uzaklaşıp sağlık programına yatırım yapması ve düşük reyting alması yüzünden eleştirildiği günlerdi...

Yazının Devamı

1.5 MİLYON HEBA OLDU

9 Nisan 2010

Geçen yıl sinema sektörünün kullanması gereken para sinemaya dönmeyip, Hazine’ye gitti. Sebebi ise kredi için Sinema Destekleme Kurulu’na müracaat eden bazı yapımcı ve yönetmenlerin beceriksizliği...

Sinemalarda oynayan filmler için kesilen biletlerden ‘Rüsum’ adı altında toplanan paralar, bir süredir kaynak olarak yine sinemaya aktarılmakta.
Böylece yılda ortalama 7-8 milyon TL civarında rüsum geliri sağlanıyor.
Fonda toplanan bu paradan kime ne kadar kredi ya da kaynak sağlanacağını da Sinema Destekleme Kurulu belirliyor.
Film yapımcıları ile ilk filmini çekecek yönetmenlere bu paralar, geri ödenmek koşuluyla kredi olarak veriliyor.
Sinema Destekleme Kurulu’ndan kredi alanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tanıdığı festivallerin birinden ödül aldığı zaman, o parayı iade etmiyor. Kredi, böylece ‘ödül’e dönüşüyor.
Kurul, belgesellere ise krediyi geri ödemesiz veriyor.

Yazının Devamı

BU KABADAYIYI TANIDINIZ MI?

8 Nisan 2010

Esra Erol’un çocukluk ve gençlik fotoğrafları bugünün habercisiymiş. İyi bir projede oynama şansı bulması halinde Erol’un, Türkiye’nin aranan oyuncuları arasına gireceğine eminim

Çok iyi tanıdığımız ünlüleri aslında ne kadar tanıyoruz?
Cine 5’te yaptığım ‘Senin Hikayen’ adlı programdan sonra şu kanaate vardım. Şov dünyasının ünlülerine dair bildiklerimizin çoğu, bugünlerine dair. Şöhreti yakalamadan önceki hayatlarına dair çok fazla şey bilmiyoruz. Ünlülerin, çocukluğundan bugüne hatıralarının saklı olduğu fotoğraf albümlerine göz atıp, o fotoğraflar hakkında bilgi aldıkça, ‘buz dağı’nın görünmeyen yüzünün, görünenden daha büyük ve renkli olduğu çıkıyor ortaya. Örneğin Esra Erol. Türkiye onu ‘İzdivaç’ programıyla tanıdı.



Peki ya öncesi?
Kısa sürede Türkiye’nin başarılı televizyon yıldızlarından biri olan Erol, bugünlere nasıl geldi? Esra Erol’un çocukluk, gençlik fotoğraflarının her biri, aslında bugünün habercisi. Çünkü o, 15 yaşındayken Kütahya’da ‘Radyonuzda DJ’lik yapmak istiyorum’ diye kapısını çaldığı radyocu ‘Enerji Fatih’ten “Senden bir şey olmaz” yanıtı alınca, “Göreceksin, benden bir değil, iki şey olacak” diyecek kadar hırslı ve azimli biri.

Yazının Devamı

Ve ‘Romeo’ evi terk etti

7 Nisan 2010

Kadir Doğulu üzgün. Hande Yener kızgın. Sinan Akçıl şaşkın. Tarafların üçüyle de konuştum. Yorumu size bırakıyorum


Bebek’te bir restoranda karşılaştım Hande Yener’in ‘Romeo’su Kadir Doğulu ile. Hande Yener’i sordum, duymazdan geldi. Yener’in ‘Romeo’su çok geçmeden de izin isteyip, masadan kalktı. Doğulu gitti, ama iki arkadaşı bizimle kaldı. O güne kadar Doğulu bende efendi, saygılı biri imajı bırakmıştı. O yüzden sormadan edemedim arkadaşlarına, Doğulu niye böyle davrandı diye. Çünkü Karadeniz’de gemileri batmış gibiydi.
Doğulu’nun arkadaşları birbirlerine baktı, “Anlatsak bir dert, anlatmasak başka dert” der gibi bir halleri vardı.
“Bırakın naz yapmayı da anlatın bildiklerinizi” diye ısrar edince mecburen çıkardılar ağızlarındaki baklaları. “Kadir’in moralinin bu denli bozuk olmasının sebebi, ihanet kuşkusu. Bu yüzden Hande’yle tartıştılar ve özel eşyalarını alıp, evi terk etti.”
“Doğulu’nun kuşkulandığı kişi, Yener’in “Hande’ye Neler Oluyor?” albümündeki bütün şarkıları yazıp, besteleyen ve albümün her şeyini üstlenen Sinan Akçıl mı” diye sordum. Aldığım yanıt “Evet” oldu. Hande Yener’in 2006 yılında uğruna ‘Romeo’ gibi bir şarkı yazıp bestelediği aşkıyla

Yazının Devamı

Tuba’nın suçu ne?

6 Nisan 2010

İzmir’den bir okuyucum Tuba Büyüküstün’e benim de dahil haksızlık ettiğimi yazmış. “Olgunluk çağında bir yönetmenin, başrolü teslim ettiği oyuncusunu bu işin sorumlusu gibi göstermeyi düşünmesi bile çok acı” diyor

‘Yüreğine Sor, asıl suçlu kim?’ başlıklı yazım üzerine İzmir’den öğretim görevlisi Ayşegül Gündoğdu, ilginç bir e-posta yolladı. Gündoğdu’nun hayli uzun mektubundan ben üstüme düşeni aldım ve aynen yayınlamaya karar verdim. Bu eleştirilerden acaba başkaları da paylarına düşeni alır mı? İşte Ayşegül Gündoğdu’nun yazdıkları:
“Sayın Ali Eyüboğlu, yıllardır köşenizi okumakta, sıklıkla da konularla ilgili yerinde tespitlerinize katılmaktan kendimizi alamamaktayız. Ama Tuba Büyüküstün’ün filmine destek vermediğine dair, sanki yönetmenin bu konudaki düşüncesini onar tarzındaki yazınıza katılamadığımı söylemeliyim. Gencecik, pırıl pırıl bir oyuncunun, ilk başrolünü aldığı filmde fazla haksızca eleştirildiğini düşünüyorum.
Ali Bey, İzmir’de bir üniversitede öğretim elemanıyım ve derslerimizde, alanımız gereği, film-film teorileri-tarzlarını da işlemekteyiz. Burada gördüğümüz durum aslen şu; ortada, hem çekim teknikleri, hem konu, hem o konunun işlenişi, hem de oyunculuklar

Yazının Devamı

Zeki & Metin Kabare Show

5 Nisan 2010

İki büyük usta yıllar sonra bir projede yeniden buluşuyor. Fatih Aksoy’un yeni yarışmasında hem jüri hem oyuncu koçu olacak ikili ‘Yeni Devekuşu Kabare’nin yeni oyuncularını arayacak

1967’de Haldun Taner’in öncülüğünde Ahmet Gülhan’la birlikte kurdukları ‘Devekuşu Kabare’ ile tiyatrolarını kapattıkları 1992 yılına kadar toplumsal ve politik taşlamalarıyla ünlü birçok oyun sahneleyen Metin Akpınar ile Zeki Alasya, yıllar sonra ilk kez yeni bir projede buluştu.
Akpınar’la Alasya’yı buluşturan kişi Medyapım’ın ortağı Fatih Aksoy oldu. Aksoy, Show TV’de ekrana gelecek ‘Zeki Metin’le Kabare Star’la amaçlarının ‘Yeni Devekuşu Kabare’yi kurmak, gençlere, vaktiyle Devekuşu Kabare’nin dev oyuncularının sahnelediği oyunları oynatmak ve Türkiye’ye yeni Metin’ler, Zeki’ler kazandırmak olduğunu söyledi. Aksoy, “Yarışmadan seçilecek gençlerle de Yeni Devekuşu Kabare’yi kuracağız” dedi. Show TV’de 10 hafta sürecek yarışmada gençler, Devekuşu Kabare’nin sahneleyip, milyonlara sevdirdiği ‘Deliler’, ‘Beyoğlu Beyoğlu’, ‘Geceler’, ‘Reklamlar’, ‘Haneler’, ‘Astronot Niyazi’, ‘Dün Bugün’, ‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’, ‘Yasaklar’, ‘Ha Bu Diyar’, ‘Dev Aynası’,

Yazının Devamı

Ferhat’ın feryadı!

3 Nisan 2010

Müzik yönetmeni Osman İşmen’in Ahmet Kaya hakkında yazdıklarından alıntı yaparak kaleme aldığım “İşte benim Ahmet’im” başlıklı yazımdan sonra birçok e-posta aldım.
İçlerinden en anlamlı olanı şüphesiz eşi Gülten Kaya ile Ahmet Kaya’nın arkadaşı ve meslektaşı Ferhat Tunç’un yazdıklarıydı...
Gülten Kaya’nın yazdıklarının “çok özel” olması nedeniyle kendime sakladım, ama Ferhat Tunç’un yazdıklarından birçok insanın üstüne düşen payı çıkarması gerektiğini düşünerek sizlerle paylaşmak istedim. İşte Ferhat Tunç’un yazdıkları:
“Değerli Ali Eyüboğlu. Öncelikle sevgi ve selamlarımı yolluyorum. Bu sabah sevgili Osman İşmen’in Ahmet’ini okuyunca duygulandım ve aradım Osman’la biraz sohbet ettim. Çünkü sürgün Ahmet’i gerçek Ahmet’ten koparmak sanırım onu yeteri kadar tanımamış olmak anlamına da gelecek. Bunu da ancak onunla yakın olan ve hayatı çok değişik anlam ve renkleriyle birlikte yaşamış olanlar anlayabilir.
Bu arada değerli abim, magazin medyası içinde senin hep farklı yerin oldu. Bunu belirtmeliyim. Bu ülkede her şeyin “lay lay lom’lardan ibaret olmadığını hatırlayan ender kişilerden biri oldun ve olmaya devam ediyorsun. Kendimle ilgili son bir gelişmeyi sadece seninle paylaşmak

Yazının Devamı