Cuma günü ilginç bir zarf geldi postadan... Zarfın içinden bir CD, bir de mektup çıktı. CD’nin üstünde “Serhan & Baran Arşiv Görseli” yazılıydı, “Contact” antetli kağıtta ise şöyle bir yazı:
“Değerli Basın Mensubu;
Süzer Grubu İcra Kurulu Başkan Yardımcıları Serhan Süzer ve Baran Süzer’in özel fotoğraf çekimlerini arşivinizde bulunması için dikkatinize sunuyoruz. Saygılarımızla...”
Cumartesi günü gelen zarflardan birinin üstünde de “Ali Ağaoğlu Görselleri” yazısı vardı.
Zarfı açtım, onda da benzer bir halkla ilişkiler faaliyeti.
Akdeniz İnşaat’tan gelen yazıda ise şunlar yazılıydı:
“Sayın Yetkili;
Show TV’nin yeni yayın dönemi prototipine göz attım. Doğrusu, Kanal D’yi koltuğundan edip Show TV’yi birinci sıraya yükseltecek pek bir şeye rastlamadım... Ya da şöyle söyleyeyim; ben öyle bir koku, öyle bir tat almadım.
Görünen o ki bu yayın döneminde de Show TV’nin en büyük kozu “Var Mısın Yok Musun?” adlı yarışma programı olacak.
Acun Ilıcalı’nın sunduğu yarışmanın performansı bir anlamda reyting sıralamasında Show TV’nin yerini belirleyecek.
Yarışmanın ilk günlerdeki karnesi fena değildi...
En azında bu performansta gider ve reytingini biraz daha yükseltirse sorun yok. Ancak seyirci “Bu yarışmadan da fenalık geldi” deyip kanal değiştirirse Show TV’nin prime time kuşağı çöker...
Bir programa bel bağlamak bazen insanın belini büker...
Show TV bu haliyle iki numaradaki yerini korur, ama Kanal D’yi koltuğundan edip bir numaraya yerleşmesi çok zor...
Dört eski, dört yeni dizi
Sezen Aksu’nun evin bir bireyi gibi gördüğü, ‘Onda insan geni vardı” dediği Cano’sunun ölümünün üstünden günler geçti.
Üstelik Aksu’nun o acıyı çoktan unutup normal yaşama dönmesi gereken bir süreç bu...
Ama öyle olmadı.
Aldığı psikolojik destek, okuduğu dünyaya bakışını değiştirecek, yaşadığı acıları unutturacak onca kitaba rağmen Cano’nun yüreğine düşürdüğü ateş sönmedi.
(Burada bir parantez açıp Sezen Aksu’nun şu sıralar başucu kitaplarının neler olduğunu belirtmeliyim. Vamık D. Volkan’ın “Kozmik Kahkaha”, “Kimlik Adına Öldürmek”, “Atlarla Yaşayan Kadın” kitaplarıyla ve Dr. Nusret Kaya’nın PVT - Psikolojik Virüslerden Temizlenme” adlı eseri)
Çünkü yaşadığı Kanlıca’daki yalının her yanında bir Cano anısı vardı.
Aksu, acılarını biraz olsun hafifletmek için yaşadığı ortamı değiştirmeye karar verdi.
Seyfi Dursunoğlu ya da nam-ı diğer “Huysuz Virjin”den özel hayatı ve cinsel kimliği üzerine şimdiye kadar böylesi açık sözler çıkmamıştı.
Gençlerin yakından takip ettiği müzik kanalı MTV Türkiye’de bu akşam ekrana gelecek “beniMTV’m”e konuk olan Seyfi Dursunoğlu’nun yaptığı açıklamalar bir hayli çarpıcı.
Seyfi Dursunoğlu’nun “Huysuz Virjin nasıl ortaya çıktı?” sorusuna verdiği yanıt şu:
“Bunu ben de kendi kendime soruyorum, nasıl oldu bu böyle ben memurken. Öğle tatili olurdu, yemek yerdik, bütün kızlar benim odama gelirdi. Ben konuşurdum, onlar gülerdi. Hatta tamim çıktı ‘Öğlenleri Seyfi Bey’in odasına gitmek yasaktır’ diye. Peki dedim, ben de erkek arkadaşlarımı çağırdım, oturduk, yine tamim geldi. Çıktım müdüriyete, ‘eşcinsel yok ne yapabilirim?’ diye... Aslında ben memurken de çok espriliydim.”
Seyfi Dursunoğlu’nun kendini tutamayıp, cinsel kimliği ve tercihi konusunda ilginç bir itirafta bulunduğu soruya...
“Bu
Klarnet virtüözü Hüsnü Şenlendirici’nin şu açıklamasını okuyunca şaşırıp kaldım.
Şenlendirici iyi bir müzisyen olabilir...
Sadece Türkiye çapında değil, dünya çapında bir klarnet virtüözü de...
Ama yaptığı son açıklama gösterdi ki, Şenlendirici asla ve kat’a centilmen bir erkek olamaz...
“Maço”lar arasında liste başı bile olabilir ama kadın ruhundan anlayan adamlar arasında kesinlikle yer alamaz...
Şenlendirici’nin Star TV’de yayınlanan “Mega Magazin” programına yaptığı şu açıklamaya bakar mısınız:
“Nazire’nin de Deniz’in de yerinde olmak istemezdim. İkisinin de işi çok zor...”
Türkiye Musıki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) bu yaz temmuz ve ağustos ayında yurdun çeşitli yerlerinde gerçekleşen bazı konserlerin çetelesini tuttu.
MESAM’ın bunu yapmasının sebebi belli.
Meslek birlikleri ile lisans almadan konser organize edenleri teşhir etmek.
Çünkü yasa uyarınca lisanssız olarak konser organize eden kişi ve kurumlar suç işliyor.
Bu mekanlarda konser için anlaşma yapan şarkıcılar, “Meslek birliklerinden lisans almazsanız sahneye çıkmam” diye şart koşmadıkları için de, eserlerini okudukları insanların hak kaybına uğramasına göz yumuyor, çanak tutuyorlar.
Var mı böyle şey?
Sen sahneye çık, o insanların eserlerini söyle ve bir gecede 40 ile 120 bin YTL arasında konser parası kazan, sana o paraları kazandıran eserlerin sahipleri avuçlarını yalasın...
Radikal Kitap ekinde İlyas Başsoy’un “Reklamcı Nedir?” adlı çalışmasının tanıtım haberini gördüğümde kafamın bir kenarına not etmiştim onu mutlaka almalıyım diye...
“Gurbet Kuşları” dizisinin seti için gittiğim Trilye’den dönüşte bir de baktım ki, “Reklamcı Nedir?” masamın üstünde...
“Havada ararken yerde buldum” derler ya, aynen öyle...
İlyas Başsoy’un “Reklamcı Nedir?” adlı çalışması kayıtlara “kitap” olarak geçse de, tam da yaratıcı bir reklamcıya özgü bir çalışma...
Ederi 9.90 YTL olan çalışma bir karton kutu içinde 5 level ve 5 posterden ibaret...
“Reklamcı Nedir? Nasıl Reklamcı Olunur?”un en ince ayrıntıları ve püf noktaları işte bu beş posterin içinde...
İlyas Başsoy’un 1997’de reklam yazarıyken kaleme alıp 2007’de ajans patronuyken yeniden gözden geçirdiği eser, reklamcılığın çileli yolculuğunu eğlenceli bir şekilde gözler önüne seriyor... Hem de Uykusuz dergisinden Emrah Ablak’ın çizgileri
Avşa’da bir gece ve iki gün geçirdiğim Çınar Otel’in avlusunda oturdum, yarın Cafe Milliyet’te yayınlanacak “Cafe Sohbeti”ni deşifre ediyorum.
Saat 21.30 suları...
Yan tarafımda 70’ine merdiven dayayan kadın, ağacın altında oturmuş etrafı seyrediyor.
Biraz sonra kadının yanına gelini geliyor.
Gözleri eskisi kadar iyi görmeyen ve işitme sorunu yaşayan kadın yüksek sesle gelinine sesleniyor:
“Baksana mehtaba, ne kadar da güzel...”
Gelin, kayınvalidesi dediği yöne bakıyor ama ortada ay falan göremeyince soruyor: