Tatilcilere Kaş önerileri...

12 Ağustos 2011




Eğer bu aralar tatil planlıyorsanız, size bir önerim olacak. Büyük bir keşif değil elbette, bilen biliyor, giden gidiyor ama “Siz hâlâ Bodrum-Çeşme arasında kalanlardansanız, ama her defasında da kazıklandığınız duygusuyla noktalıyorsanız tatilinizi, bir de Kaş’ı deneyin” diyeceğim. Belki en yakın havalimanı Dalaman 160 kilometre uzaklıkta olduğundan hâlâ yeterince ‘bozulamayan’ bir küçük cennet bulacaksınız karşınızda.

İşte benim Kaş önerilerim:

-Küçükçakıl’da şahane bir butik otel olan Per Se. Sahibi Cengiz Bey ve dünyanın en güleryüzlü personeli sizi rahat ettirmek için 24 saat iş başında. Kimsenin gözü üstünüzde değil, ama bir şeye ihtiyacınız olduğu anda biri yanınızda. Terasında geçirilen bir saat dünyaya bedel.

Yazının Devamı

‘ÇEK BAKALIM’IN AMACI NE?

2 Ağustos 2011

Bütün o popstarlar filan hayatımızdan gelip geçtikten sonra artık bu yarışma furyasına doyduk sanmıştım saf saf. Ne münasebet efendim: Ne kendimizi, marifetlerimizi, cicilerimizi ortaya dökmeye doyuyoruz, ne televizyondan ele güne karşı haraket işitmeye. İkincisine artık diyecek hiçbir şey yok bence, herkes memnun, yesinler fırçalarını.Ama birincisine diyecek bir şeyler var... Hakikaten bu kadar yeteneksiz bir millet olduğumuza inanmak istemiyor insan. Morali bozuluyor.

Kısa film jürisi değil
Geçen gün, ‘Çek Bakalım’a denk geldim. İnsanlar ekipler halinde kısa filmler çekiyorlar, jüri değerlendiriyor. “Olmuş olmamış”, “Sen kal”, “Sen git” diyor. Kalan da yeni film çekiyor, bu böyle gidiyor. Tabii amaç vatana millete hayırlı sinemacılar yetiştirmek olsa o jüride en azından bir yönetmen olur, hatta mümkünse kısa filmcilikten gelme yönetmen olur ki doğru düzgün önerilerde bulunsun.
Burada amaç sadece daha yüksek izlenme oranı olduğundan karşımızda her konuda uzman jüri üyesi Hülya Avşar, profesyonel bilirkişi Hıncal Uluç ve de Okan Bayülgen var - ki kendisini ekranlarda ilk göründüğü günden beri beğenerek izlesem de, hangi kanalı açsam ya Rasim Ozan Kütahyalı ya

Yazının Devamı

MÜŞTERiNiN ALTINDAN SANDALYE ÇEKMEK

29 Temmuz 2011

Bugünlerde çok sık hatırlıyorum, ünlü Türk büyüğünün sözünü: Yollar yürümekle aşınmaz.
Aşınmıyor sahiden ve biz bir süredir muhtelif vesilelerle dökülüyoruz yollara. Artık pratik de kazandık, çok çabuk organize olup buluşabiliyoruz. Tutuklu gazeteciler için, internet yasakları için, muhtelif adalet ve özgürlük talepleri için twitter’dan, facebook’tan defalarca haberleşip toplaştık bu sene.
En son da Asmalımescit’teki masa-sandalye operasyonuna karşı bir yürüyüş yapıldı önceki gün. Mekan sahipleri, çalışanları ve müdavimleri hep birden sokaktaydı. Ellerde sandalyeler, tabureler, “Sokaklar sahipsiz değildir” pankartları, “Beyoğlu uyuma, sokağına sahip çık!” sloganlarıyla Galatasaray’dan Tünel meydanına yüründü.

Uygulama konusunda rivayet muhtelif
Başbakan Erdoğan’ın Cuba Bar’ın önünden geçişi artık efsaneye döndü. Kimine göre yuhalandı, kimine göre kadeh kaldıran birine kızdı ya da sadece geçmekte zorlandı ama neticede çoğunluk bu ani masa sandalye operasyonunu o geceye bağlıyor. Sebebi ne olursa olsun, sonucunun epey insafsız olduğu kesin. Tamam, sokaklara taşma işinin biraz suyu çıkmıştı, hele hele hafta sonları, değil araç, yaya bile zor geçer hale

Yazının Devamı

GENE Mi SU TESTiSi?

26 Temmuz 2011

Genelgeçer doğrulara göre yaşamıyorsan, hareketlerini ‘başkaları ne der’e göre ayarlamıyorsan, gece geziyor, içki içiyor, bu hayata ayık kafayla katlanamıyorsan-hele hele kadınsan-potansiyel bir su testisisin, er geç kırılacaksın ve bu kimseyi üzmeyecek, şaşırtmayacak. Ölüne bile saygı duymayacaklar, çünkü su yolunda kırıldın...
Kalbi doğuştan kırık Amy Winehouse’un gencecik ölümünü, belli ki beş kuruşluk değer vermediği dünyaya daha fazla tahammül edemeyişini, basınımızda çok yakın zamanda yaşadığımız diğer ‘su testisi’ vakasıyla kıyaslıyor değilim tabii. Defne Joy Foster’ınki bambaşka bir hikayeydi. Benzeyen ve insanı çileden çıkaran, arkasından yapılmaya cüret edilen yorumlar. Ortada kayıp gitmiş bir insan hayatı varken, birilerinin bundan ders çıkarmaya, parmak sallayarak “Su testisi su yolunda kırılır!” diye öğüt vermeye kalkışması.

Yargılamak haddimiz değil
Herkesin hayatı biricik, bu gül bahçesine hiç benzemeyen hayata dayanma gücü de, sabrı da, kırılganlığı da kendine göre. Sen her şeye rağmen dört elle yaşama sarılabilirsin, daha ünlü, daha zengin, daha daha daha fazla olmak seni mutlu edebilir. Bir başkası için bunların hiçbir anlamı olmayabilir ama.

Yazının Devamı

Yeter ki beyinler selülit tarlasına dönmesin

22 Temmuz 2011

Yaz geldi, magazincilerin selülit avı başladı. Ne zannediyorlar? Selülitin çok nadir bulunan, göreni şok eden bir şey olduğunu mu?

Bıktık artık bu selülitli beyinlerden. Her yaz aynı hikaye, ‘hangi sahilde kimi gafil avlayabiliriz, havlusunu indirdiği anı tespit edebiliriz, ele güne teşhir edebiliriz’ kaygısı... Sonra gelsin “Vay, filancaya bak, selülit yapmış” diye başlayan çirkin muhabbetler... Ne zannediyorlar, insanların kimin selüliti var, kimin yok gibi konuları çok merak ettiğini mi? Ya da selülitin çok nadir bulunan, göreni şok eden bir şey olduğunu mu?
Sözüm, ‘sözüm ona’ magazin programlarına: Varoluşunu daha fit, Allah muhafaza selülitsiz olma üzerine kuran, her yaz plaj kreasyonlarıyla ses getirmeyi amaçlayan ikoncanlarımız var, çok şükür. Bu tür ‘plajdan bildiren’ programlarınızı onlarla yapsanız, diğer insanların huzur içinde denize girmelerine izin verseniz, izleyiciyi sizin adınıza utanmak zorunda bırakmasanız olmuyor mu?
Kullanılan dil, hakikaten cüretkâr, saldırgan, üstüne üstlük mide bulandırıcı... 23 yaşında ve selülitsiz olmaktan başka özelliği olmayan, misal bir sunucunun sahip olması gereken konuşma yetisinden yoksun bir takım kızlar gözlerini

Yazının Devamı

24 SAAT iNŞAAT OLUR MU?

19 Temmuz 2011




Aklı olan hiç kimse, bir zamanlar Park Otel olan o ‘hayalet bina’nın kentin göbeğinde kara bir leke olarak oturup durmasından hoşnut olmaz. Hele o yakınlarda oturuyorsan faresi, sineği, böceği eksik olmaz. Zifiri karanlıktır, evine korka korka gidersin, haftada bir arabanın camı kırılır, kimsenin ruhu duymaz.
O yüzden, sağduyu sahibi her Ayaspaşa sakini gibi ben de alkışlarla karşıladım Park Otel’in çürümüş bir yıkıntıdan yaşayan bir binaya dönüşeceği haberini. Anıtlar Kurulu 22 yıllık kabusa son vermiş, binayı satın alan CVK Grubu’nun projesini onaylamıştı.
Lobi bölümüyle binanın üç katının yıkılarak otele yeni bir form verileceğini öğrendik. Güzel haberlerdi bunlar.
Biz de biraz toza, biraz gürültüye razı olacaktık, çaresiz.

Yazının Devamı

Geçmişi artık rahat mı bıraksak?

15 Temmuz 2011

Gerçekten gözlerime inanamadım Işın Karaca’nın ‘Arabesque-II’ diye bir albüm daha yaptığını gördüğümde. O zamanlar yazmıştım fikrimi, uzun uzun tekrar etmeyeceğim, özetle, bence son derece güçlü bir sese sahip olduğu su götürmez ama Karaca’ya arabesk hiç yakışmıyor. Onun yorumculuğunun arabeskin tarzına, tavrına uygun olduğunu düşünmüyorum. Aynı konuda Naim Dilmener’in de yazdığı gibi ‘Dert Bende Derman Sende’yi ondan dinlerken ne derde, ne derman arayışına ikna olmuyor insan.

Bin kere Orhan Gencebay’dan dinlerim
Neyse, Karaca bu ikinci ‘arabesque’ albümün giriş yazısında (kendisi rüzgar tanımını tercih ediyor), ilk rüzgarının verdiği özgüvenle “Geçmiş bize yakışıyor” gibi bir cümle kurabileceğini belirtmiş. Ve geçmişi bilmeyenin geleceğe söz geçiremeyeceğinden dem vurarak, “Bu çok özel şarkıları bilmeyen nesillere yeni bir merhaba. Bilenlere selam olsun...” deyip bitirmiş.
Şimdi ben o ikinci neslin bir mensubu olarak çok üzgünüm ki misal ‘Dertler Benim Olsun’un bu versiyonu yerine bin kere daha Orhan Gencebay’dan dinlemeyi tercih ederim. Bilmeyen yeni nesle de tavsiyem budur. 11 şarkı var bu hâlâ niye ‘que’ ile bitmesi gerektiğine akıl sır erdiremediğim arabesk

Yazının Devamı

GÜMÜŞLÜK’ÜN iKi HAZiNESi

12 Temmuz 2011

Ama bir de Gümüşlük’ü sadece oralıların değil, bütün Bodrum’un, hatta ülkenin önemli cazibe merkezlerinden biri haline getiren iki mekan var ki, onlardan özellikle söz etmek gerek. Biri, 10 küsür yıl önce “Limon Cafe diye bir yer varmış, gün batımı oradan çok güzel izleniyormuş” gibi mütevazı bir cümleyle hayatımıza giren, şimdi birkaç gün önceden rezervasyon yaptırmadan giderseniz ayakta kalacağınızın garanti olduğu bir cennet. Gün batımına doğru önünde arabalar birkaç sıra halinde diziliyor Limon’un önüne, canlı müzik ve tercihen mekanın spesiyalitelerinden Gelincik Kokteyli eşliğinde güneş denize uğurlanıyor.

Limon’un hikayesi
Duygu Asena’nın efsane ekibinin üyesi gazeteci Candan Aslanbay’ın bir sabah kalkıp hay huy içinde kaynayıp giden kendi hayatını yakalamaya karar vermesinin ürünü Limon Cafe. Aslanbay, 10 yaşındaki oğlunu da alıp daha sade bir yaşam özlemiyle Gümüşlük’ün yolunu tutmuş. Avanak Avni ve Bezgin Bekir gibi iki ünlü karikatür kahramanın esin kaynağı olan kaligraf sevgilisi Rıza Külegeç de beraber. Birkaç yıl irili ufaklı işlerle geçmiş, derken günün birinde denize tepeden bakan bir ev çekmiş canı Aslanbay’ın ve şimdiki Limon’un mekanını bulmuşlar.

Yazının Devamı