İstanbul’un filmlerdeki 1001 yüzü

31 Ağustos 2010

Zordur kısa film. Eğer parlak bir fikir yoksa içinde, “Anlatacak çok şeyim vardı ama yerim dardı” duygusu bırakır izleyende. Kendi sınırları, başı sonu, sözü olan bir film izlediğini hissedemezsin. Ama gerçekten bir fikirle yola çıkılmışsa da, tadına doyulmaz bir şey çıkabilir ortaya.
Işıl Özgentürk Film Atölyesi’nin ‘Dürbünümde 1001 İstanbul’ projesinin sonuçlarını izlemeye bu düşüncelerle ve biraz kuşkuyla oturdum doğrusu. Ve içim açılarak, yüzüm gülerek kalktım.
Önce biraz atölyeden söz edelim: Yedi yıl önce Kadıköy Belediyesi bünyesinde ‘Herkes film yapabilir’ sloganıyla yola çıkmış atölye. Çeşitli mesleklerden, çoğu kamerayı ilk kez eline alan 40 kişinin birlikteliğinden Nazım Hikmet’in 100’üncü doğum yılına armağan 33 film çıkmış ortaya.
Sonraki yıl, aralarına katılan yeni öğrencilerle birlikte savaş ve terörü almışlar vizörlerine. Muhtelif festivallerde gösterilecek yedi adet, savaş ve terör karşıtı film yapmışlar.
Çalışmalar birbirini izlemiş ve nihayet gelinmiş 2009 yılına... Bu yılın projesi, 2010 Avrupa Başkenti İstanbul için çekilecek 10 kısa film olmuş. Işıl Özgentürk Film Atölyesi proje sınıfı öğrencileri oturup ‘kendi İstanbulları’nı anlatan 10 senaryo

Yazının Devamı

Rakılı şarkıya Ramazan dokunuşu

27 Ağustos 2010

Özgün, ‘İstiklal’ şarkısının radyolarda çalınabilmesi için ‘rakılı’ bölüme yeni sözler yazmış!


Özgün’ün dikkatimi çekişi ilk şarkısıyla ve ne yazık ki pek de olumlu olmayan bir sebeple olmuştu: “Ben senle bir günü bir ömre kıyaslarken / Sen benden BİR HABER başka kollarda” diyordu şarkıda. Aynen gördüğünüz gibi ‘bir haber’.
“Acaba ne söylediğini düşünüyor?” demiştim. Doğrusu ‘bihaber’ ve ‘habersiz’ demek ya hani. Malum (değil tabii ya malum olsun istiyor insan), ‘bi’ önüne geldiği sözcüğe ‘siz’ anlamı getiriyor. Misal: Biçare, bigünah, bihaber...
Neyse, bunu doğru şekilde kullanmayan ne ilk ne son genç arkadaş olan Özgün askere gitti geldi, yeni bir albüm çıkardı. Radyolarda sürekli bir şarkısı dönmeye başladı. Adı ‘İstiklal’.

Yama yapıldığı belli

Yazının Devamı

Tütün saran kız göstermek yasak!

24 Ağustos 2010

RTÜK ceza kesmekte sınır tanımıyor. Bira şişeleri ve Küba puroları son kurbanlar... İyisi mi biz kendi kırılgan kabuğumuza kapanalım, hiçbir dış etken tarafından uyandırılmadan milli ve manevi değerlerimizle baş başa yaşayalım


Her RTÜK haberi gördüğümde içim daralmaya başladı. Eskiden gülüyordum bazılarına, artık komik tarafı da kalmadı. Gördükleri her şeye çatır çatır ceza kesiyorlar. Kızlar kısa etek giydi, hop uyarı, dolapta içki şişesi göründü, kızla erkek ‘şehvetli’ öpüştü, komedi dizisinde sözcükler deforme edildi, uyarı, uyarı, uyarı.
Devamlı önümüzü iliklememiz, silkinip silkinip kendimize gelmemiz gerekiyor. Yayınlar ‘Toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olamaz’ çünkü.
En son baktım, ‘Melekler Korusun’ dizisine ceza gelmiş. Yayından kalktıktan sonra. Dizi biter, ceza bitmez. Ne oldu da milli ve manevi değerler incinmeye yüz tuttu acaba diye baktım, gençlerin elinde bira şişesi varmış! Aman Allah’ım!
RTÜK üyelerinin konu gündeme geldiğinde ceza önerisini reddettiğini okumuştum kısa süre önce gazetede, içime su serpilmişti. Hâlâ ekranda bira şişesi gören gencin alkolik olmayacağını bilen birileri var kurulda diye.

Yazının Devamı

Yufka yürekli mafya babası

20 Ağustos 2010

Marsilya’da geçen gerçek bir olaydan ilham alan ‘Ölümsüz’ü izlerken, kalbiniz kaç kişiyi öldürürse öldürsün Jean Reno’da kalıyor


Çok ama çok klişe bir konuyla karşı karşıyayız: Adamımız alemin en anlı şanlı ‘baba’sıdır. Fakat günün birinde aşık olduğu kadın ve çocukları için ‘sıradan’ bir yaşamı seçer. Bırakır karanlık dünyayı, kalan ömrünü ailesine vakfeder. Gelin görün ki, ‘bırakmazlar’. O iyi olmaya çalıştıkça ‘kötü’ adamlar üstüne gelir, canına kastederler, sonunda mecbur kalır tövbe ettiği silahını yeniden eline almaya.
Bir Yılmaz Güney filminden söz etmiyorum, bu hafta gösterime giren ‘Ölümsüz’e ait sözünü ettiğim hikaye. Marsilya’da geçen gerçek bir olaydan ilham alan filmi yazan ve çeken Richard Berry, kadınlarla çocuklara el kaldırmayan iyi huylu mafya babası rolünde Jean Reno var.
‘Ölümsüz’, bir intikam hikayesi anlatıyor aslında. Filmin başında küçük oğluyla sakin bir araba yolculuğunda Tosca’dan aryalar söylerken izlediğimiz Charly, vücuduna 22 kurşun sıkılarak öldü diye terk ediliyor. Ama adı üstünde, ölmüyor ve kendisini vurduranın, daha yeniyetme bir oğlan çocuğuyken ömür boyu dostluk andı içtiği Tony Zacchia olduğunu öğreniyor.
Ve bu kez intikam

Yazının Devamı

Bodrum geceleri sıcak, nemli, müzikli

17 Ağustos 2010

Program belli. Marina’ya gidilecek, Zeynep Casalini izlenecek ya da Neco ya da Fatih Erkoç... Sonra atlanılacak tekneye, sakin denizi yara yara eski Han’a varılacak

Şarkıcı diye buna denir işte... diye düşündüm bütün gece boyunca onu izlerken. Sahnede bir kadın, hem dinlemeye hem izlemeye doyamıyor insan. Koskoca Marina ahalisi tamamen ona kilitlenmiş halde.
Daha önce de çeşitli yerlerde izledim Zeynep Casalini’yi. Galatasaraylılar Derneği’nden BKM Mutfak’a ve gene Bodrum Marina’ya kadar pek çok sahnede. 20 senesi geçmiştir sahnelerde. Fakat bir insan her izlediğinizde daha iyi olur mu? O olabiliyor.
Her elemanını ayrı ayrı tebrik etmek istediğim Zafer Çebi Orkestrası’yla birlikte cuma cumartesi geceleri Bodrum Marina’da sahneye çıkıyor Zeynep Casalini. Buranın adeti, genellikle ‘cover’ söylüyor çıkan şarkıcılar. Dolayısıyla Casalini’nin kendi albümlerinden bir tek ‘Duvar’ı dinlemek mümkün, onun dışında birinci yarıda yabancı, ikinci yarıda Türkçe ‘cover’ parçalar var repertuvarda.
Ama işte ilginç olan o ki, bu şarkıların her birini bambaşka düzenlemeler ve kimseninkine benzemeyen bir yorumla dinliyoruz Zeynep Casalini ve Zafer Çebi Orkestrası’ndan. Neler neler var, Lara

Yazının Devamı

‘AZiZ’iN TAMAMI HAZiNE DEĞERiNDE

13 Ağustos 2010

MFÖ’nün F’si Fuat Güner’in ilk solo albümü ‘Aziz’ yeniden basıldı. Sonbaharda ikinci albüm geliyor


Dün Sabah gazetesinde ve muhtelif internet sitelerinde bir haber vardı: “Mazhar Alanson ile Fuat Güner ilk kez karşı karşıya!” Neden? Çünkü Fuat Güner’in (bu arada Sabah kendisine ‘Fuat Özkan’ adını uygun görmüş, başka hiçbir kaynak da düzeltme gereği duymamış ne hoş ki...) albümü ile Mazhar Alanson’un albümleri aynı zamanda piyasada olacakmış. Ne zaman? Sonbaharda!
Sonraki bilgiler iyice kafa karıştırıcıydı, çünkü “Fuat Güner’in 1999’da ilk kez yayınlanan dört şarkılık single’ı yeniden piyasaya sürülüyor” diye devam ediyordu haber. Single mı? Benim bildiğim, Fuat Güner’in tek bir solo çalışması vardır, o da kendisinin ilk adını taşıyan ‘Aziz’ albümüdür. Single değildir, içinde 10 adet birbirinden sağlam parça vardır, benim de hayatta en sevdiğim albümlerden biridir. Nitekim Naim Dilmener de ‘En iyi 100 albüm’ listesine dahil etmiş onu.

En güzel sözler Kızılok’tan
Hep üzülmüşümdür, piyasada bulunmayışına. Geçen yıl 20 yaşındaki yeğenim duyup “Bu kim, hemen alayım ben de” diye heveslenmişti de, “Maalesef bulamazsın” demiştim. Bu yüzden geçen hafta EMI’dan gelen haber çok

Yazının Devamı

Hafta sonu Boğaz’a gidilmeyecek!

10 Ağustos 2010

Cumartesi gecesi Kuruçeşme civarında balık yemeğe gittik. Şunu fark ettim ki, insanların sağı solu hiçe sayıp yeri göğü inleterek eğlenmesi doğal kabul edildiği sürece ne hafta sonu evden çıkılmayacak

Büyük bir keşif yapmış gibi davrandığımın farkındayım, “Günaydın” diyecekler çok haklı. Ben de biliyorum elbette, cumartesi - pazar, özellikle güzel havalarda Boğaz’a giden kişinin başına gelebilecekleri. Ama bir cumartesi akşamı Kuruçeşme civarında balık yemeğe kalkışıldığında neler olacağını tam hesaplayamamışım. Epeydir böyle bir aymazlık yapmadığımdan olmalı.
Efendim, bu cumartesi akşamı, Ramazan’a beş kala olduğundan son ‘nispeten’ tenha günlerini yaşayan İstanbul’da bir cesaret Boğaz’a inmiş bulunduk. Üstelik Ortaköy - Bebek hattı şaşılacak derecede boş, trafik açıktı, doğru bir şey yaptığımızı düşündük. Sonunda durağımız, Kuruçeşme Balık oldu. Öncelikle bunun çok doğru bir seçim olduğunu, Kuruçeşme Balık’ın şık terasıyla son derece hoş bir mekan olduğunu söyleyeyim. Sakin bir havası var, mezeleri çok lezzetli (Biz balığa yer ayıramadığımız için sadece kalamar ve balık köftesini tatmış olduk, onları da hararetle tavsiye ederim.) Ve finalde gördüğümüz gibi fiyatları da çok

Yazının Devamı

Çok kişisel Çeşme rehberi

6 Ağustos 2010

Konaklamak için Alaçatı’yı tercih etmeyin. Denize gitmek için harcayacağınız vaktin ve naktin çok azıyla Ilıca’da denizin dibinde kalıp, dilediğinizde Alaçatı gecelerine katılabilirsiniz


En popüler olduğu zamanlarda gitmedim Alaçatı’ya. Aslında neredeyse Çeşme’ye de. Belki ‘yarım kan Çeşmeli’ olarak nüfus kütüğümün bulunduğu yerleri ünlü oldu diye ziyaret etmeyi kendime yediremediğimden. Fakat bu sene gözümü karartıp düştüm yola.
Korktuğum kadar kalabalık değildi, yalnız Alaçatı değil, tüm Çeşme yarımadası sandığımdan - hatırladığımdan çok daha güzeldi. Ama ben şimdi olsa başka türlü planlardım bu seyahati, o yüzden tecrübelerimi tatilini Çeşme civarında geçirmek isteyenlerle paylaşayım dedim. Dediğim gibi, çok kişisel bir rehber bu.

Taksi de pahalı konaklamak da
Bir, konaklamak için Alaçatı’yı tercih etmeyin. Ödediğiniz para kaldığınız odaya değmeyecek. Evet, taş evler son derece sevimli, ama korkarım bizde ‘butik otel’; ‘az odam olduğuna göre olanlara en yüksek fiyatı çekebilirim’den başka bir anlam taşımıyor.

Yazının Devamı