"Geç oldu, temiz oldu"

4 Ağustos 2010

Tarkan'ın yaz başından beri beklenen albümü 'Adımı Kalbine Yaz' nihayet çıktı. Tarkan severler için beklemeye değmiş görünüyor


Gerçekten çok bekledik Tarkan'ın albümünü. Üstelik Aysel Gürel - Tarkan - Ozan Çolakoğlu ürünü 'Sevdanın Son Vuruşu' beklentileri de artırmıştı. Geçen yıllarla muhtelif köşelere savrulan Tarkan'ın 'metamorfozunu' tamamlayıp bildik 'Tarkan hitleri' ile daha 'olgun' söz ve müzikleri birleştiren bir formüle kavuştuğunun da ipuçlarını taşıyordu şarkı. Nitekim, Tarkan'ın 40 kere yazıp bozup, deneyip yanılıp, yeniden kaydettiği 'Adımı Kalbine Yaz', nihayet geçen hafta elimize ulaştı.
Temmuzun başında, DMC'nin albümün çıkacağını duyurduğu tarihte Tarkan'ın hâlâ iki yeni şarkı kaydetme peşinde olduğunu Mehmet Tez'in yazısından öğrendiğimiz için, sürpriz oldu doğrusu. Sekiz yeni (Biri 'Sevdanın Son Vuruşu' tabii) şarkı, beş de remiksten oluşan, Tarkan hayranlarını mest, orta karar Tarkan severleri de hayli memnun edecek bir bileşim. Romantik Tarkan parçaları da var, alaturka esintileri de, gayet ritmik pop şarkıları da...
Kendi tercihlerimden söz edersem, remiks sevmez bir kimse olarak, ilk sekiz parçayı dinleyip başa dönüyorum çoğunlukla. 'Sevdanın Son

Yazının Devamı

Annelik hakkında her şey

30 Temmuz 2010

14 yaşındayken hamile kalıp çocuğunu evlatlık vermiş, ondan sonraki yaşamında yıldan yıla katılaşmış, hiç kimseyi sevmemeyi, hiçbir şeye sahip olmamayı seçmiş
50 yaşlarında bir kadın, Karen (Annete Bening).
Doğar doğmaz evlatlık verilmiş, gerçek anne babasını hiç arayıp sormamış, kendisine bir aile kurmayıp yalnızlığı seçmiş, hırslı, başarılı bir avukata ve ‘acımasız’ bir genç kadına dönüşmüş
Elizabeth (Naomi Watts).
Ve de kocasına bir çocuk ‘veremediği’ için kendisini eksik hisseden, bu duygusu çevresindekiler tarafından da beslenen, bu nedenle çareyi evlat edinmekte bulan 20’sinde bir kadın, Lucy (Kerry Washington).
Bu üç kadının ‘annelik’ duygusunun karanlık dehlizlerinde kesişen yollarına, başka anneler, çocuklar da eşlik edince ortaya gerçek bir melodram çıkıyor. Ama sağlam bir hikayesi, mendil ıslatmaktan başka bir gailesi, söyleyecek sözü olan bir melodram: ‘Anneler ve Kızları’ (Mother and Child).
Gabriel Garcia Marquez’in oğlu (acaba kendisi isminin başından ayrılmayan bu sıfattan memnun mudur?) Rodrigo Garcia’nın yazıp yönettiği film, ‘annelik’ kavramını enine boyuna düşünmemize neden oluyor. O size en yakın kişiyi (annenizi ya da çocuğunuzu) aslında hiç

Yazının Devamı

Salzburg notları

27 Temmuz 2010

Fazıl Say ve BİFO'nun Salzburg Festivali konserinin öncesi, sonrası


Memlekette 'arabesk' ve 'yavşaklık' tartışmaları devam ededursun, biz bir grup medya - sanat ve iş dünyası insanı Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın (BİFO) Fazıl Say solistliğinde vereceği konser için Salzburg'un yolunu tuttuk. Aslında 'bir grup' diye hafifsememek lazım, BİFO elemanlarıyla birlikte iki uçak dolusu insandık.
Türk Hava Yolları'nın Salzburg'a uçuşu olmadığı için iki özel sefer düzenlenmişti bu önemli gün için. Hemen hatırlatalım, bu yıl 90 yaşını kutlayan Salzburg Festivali'ydi istikametimiz ve ilk kez Türkiye'den bir orkestra katılıyordu Festival'e. Hem de açılış konserlerinde çalmak üzere. Son derece gurur verici bir durumdu yani.
Gidişimiz biraz olaylı, inişimiz fena halde yağışlı oldu. İçinde bütün BİFO müzisyenleri ve Fazıl Say'ın da bulunduğu uçağımız inişe geçmişken, biz artık ağaçları sayabilecek kadar alçalmışken ani bir hareketle burnumuz havaya dikildi ve yeniden yükselip Salzburg semalarında uçmaya başladık. Pilotumuz az sonra, yağış nedeniyle bizden önceki uçağın pisti terk edemediğini, o nedenle son anda iniş izni verilmediğini açıkladı. Ama biz o arada bütün kara

Yazının Devamı

Bu su hiç durmasın!

23 Temmuz 2010

Bülent Ortaçgil ‘sahnede geçen 40 yılını’ Açıkhava’da dostlarıyla kutladı

Açıkhava Tiyatrosu’nda tek bir boş koltuk, basamak, duvar yoktu. Tam üç saat şarkılar söyledik hep beraber. İnsana umut, coşku, neşe veren, unutulmaz bir geceydi.
Bülent Ortaçgil daha başından adını koymuştu: ‘Felekten bir gece çalacaktık’. Arkada kalan 40 yılı gözden geçirip gidenlere üzülmek de mümkündü, ama o gece diğer şıkkı seçtik.
En başa dönersek, önce Ortaçgil’in son birkaç albümdür yoldaşlık ettiği Zuhal Olcay çıktı sahneye. “Adı yeter bazı insanların” dedi, “Bob Dylan gibi, Jacques Brel gibi, Bülent Ortaçgil gibi...”
Sonra sekiz çocuk geldi sahneye, arkada Ortaçgil’in birbirinden iyi müzisyen dostları: Gürol Ağırbaş, Cem Aksel, Birol Ağırbaş, Baki Duyarlar, Tolga Kılıç, Serhan Yastıman... ‘Günaydın’ı söylediler.
Sonra Bülent Ortaçgil aldı sazını eline ve küçük kardeşleriyle ‘İster misiniz?’i söyledi. Çok özel bir şarkı bu, ilk dizesini Ortaçgil’in kızı Ege dört yaşındayken yazmış, gerisini Fikret Kızılok’la birlikte getirmişler.

Yazının Devamı

Aksiyon filmi gibi gösteri

16 Temmuz 2010

Studio Oyuncuları’nın Atina’da büyük ilgi gören ‘Anti - Prometheus’u iki gösteri için İstanbul’da


“Metin tiyatrosu bitmiştir” demişti birkaç sene önce konuştuğumuzda. “Metin sadece bir araçtır tiyatro için. Evet, çok önemli bir araçtır ama bahanedir yani. İlaç prospektüsünden de bir Shakespeare oyunu kadar değerli bir oyun çıkarılabilir.” O sırada ‘bahanesi’ Sofokles’ti, onun tragedyasından “Bugün gelse kesip biçtiğim her satırın hesabını verebilirim” dediği bir oyun ‘tasarlamıştı’. Bugün ‘bahanesi’, kendi yazdığı bir metin: ‘10 Adımda Unutmak’ ya da ‘Anti-Prometheus’. Ruhr 2010 Avrupa Kültür Başkenti, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ve Hellenic Festival ortaklığında gerçekleştirilen ‘Promethiade’ projesinin bir parçası oyun. Prömiyerini Atina’da yaptı ve dil-millet tanımayan tüm Studio Oyuncuları prodüksiyonları gibi ayakta alkışlandı. Şimdi sıra Türk izleyicisinde.
Ben oyunu Atina’ya gitmeden önce genel provasında izleyebildim. Gene öyle ‘heyecanlı’ydı ki, basbayağı soluğumu tutarak izledim. Şimdi, bir Şahika Tekand oyunu görmemişseniz tam ne demek istediğimi anlatmak çok zor.
Düşünün ki karşınızda bir Antik Yunan tragedyası var, ya da şu anki durumda olduğu

Yazının Devamı

Karaköy'de bir yaz gecesi

13 Temmuz 2010

Her yemeğe çıktığınızda aynı semtlere kısılıp kalmaktan sıkıldıysanız, yolunuzu Karaköy'e düşürün bir gece

Birkaç arkadaşınızla balık yemeğe niyetlendiğinizde adresler bellidir genelde... Ya Boğaz'a gidilir, ya Asmalımescit'e, bilemediniz Nevizade'ye. Laf aramızda sonra da şikayet ederiz bazen kalabalığından, bazen pahalılığından. Habluki ara sıra bu çemberin dışına çıkarsanız çok güzel yerler keşfedebiliyorsunuz.
Benim son dönemde Karaköy'de iki sevdiğim yer var: Biri, Tarihi Karaköy Balıkçısı ki, "Günaydın" diyebilirsiniz, kaç yıllık yer, Cumhuriyet ile yaşıt. 1923 yılından beri Grifin Han'ın girişinde, sadece gündüzleri açık, esnaf lokantasından hallice bir balıkçıyken bile adı sanı memleket sınırlarını aşmış. Şimdi ise bir senedir Han'ın en üst katına bir yer açmış ki anlatılmaz, gitmek lazım.
Hırdavcatçılar Çarşısı'nın en ücra sokaklarından birine girip o tabelayı bulana kadar "Kesinlikle yanlış yerdeyim" duygusu yaşayabilirsiniz, normal. Asansöre binip Tarihi Karaköy Balıkçısı'na ulaştığınızda ise muhtemelen nefesinizi tutacaksınız, böyle dört başı mamur bir İstanbul manzarası az bulunur çünkü.
Sonra kendinizi garsona teslim edin bence, çünkü onlar tadına

Yazının Devamı

Gerçekten 'şen' bir dizi

9 Temmuz 2010




İyi esprileri, şahane oyuncuları olan 'Şen Yuva', ekranlarda eli yüzü düzgün bir yerli komedi dizisi görmeyi özleyenlere iyi gelecek


Geçen yazımda "Neden komedi dizilerimiz hiç komik değil?" diye yakınmıştım. 'Cuma'ya Kalsa' ve 'Sen Harikasın'ın iyi oyunculuklara sırtını vermek dışında bir numaraları olmadığını, yıllar sonra hâlâ güldüren 'Bir Demet Tiyatro'yu özlediğimi yazmıştım. Son cümlem de "Neden yeni Yılmaz Erdoğan'lar çıkmıyor?" idi.

Yazının Devamı

Bir de senaryoları olsa...

6 Temmuz 2010




Yaz ekranı gücünü sadece oyuncularından alan sit-com'larla doldu. İnsan iyi bir komedi metnini mumla arıyor

Komedi dediğin zor iş, tamam. Ama buna 'soyunmak' niye bu kadar basit? Mesela komedi dizisi yazma iddiası nasıl geliyor insana? "Sen çok komiksin abi, biz sana çok gülüyoruz, yazarsın" diyen birilerinin dolduruşuna mı geliniyor misal? Hele bir de iyi oyuncular bulur onların sırtına yüklenirsen, güldürmekten kolay ne var, değil mi? De, ne yazık ki öyle olmuyor.
Bunu azimle, istekle, kararlılıkla yeni sit-com'umuz 'Sen Harikasın'ı izlerken sormaya başladım kendime. 'I Love Lucy' dizisinin yerli versiyonu bu. Baş kahramanımız, her şeyle dalga geçen komik bir kadın olan Harika (Demet Akbağ), kocası Cüneyt (Ragıp Savaş), bir de üst katlarında oturan ev sahipleri Macide (Ruhsar Gültekin) ile Nusret (Güven Kıraç).

Yazının Devamı