Gövde gösterisi

28 Kasım 2016

Bu bir gözdağı mı, yoksa meydan okuma mı? Yorum sizin... Fenerbahçe’nin Rize deplasmanı, baştan sona bir gol serisiyle gövde gösterisi oldu. Bu da söyleyelim benim yorumum. Bu maçtan Fenerbahçe-Beşiktaş derbisine neler yansır? Rahatlıkla ki, goller yansır. Fenerbahçe dün hem duran toplarda hem de akan oyunda çok şık goller atarak zirveye katılma harekatının boşuna olmadığını gösterdi.

Moussa Sow için de özel bir paragraf açmak gerekiyor. Emenike gibi kaprisli ve egoist değil. İyi niyetli, çalışkan, enerjik bir takım oyuncusu. Ne isteniyorsa onu yapıyor. Kanatsa peki... Ortada santrforsa hayhay! Golleri mi? Vay vay vay! Bu adam gol fırsatıyla buluştuğunda mutlaka sıra dışı bir şeyler yapıyor. Dün attığı ilk golde Mehmet Topal ve Aatıf’ın hazırladığı pozisyonu harcamadan beraberliği sağladı. İkinci golünde ise Mehmet Topal’ın akıllı aşırtmasına sol ayağı yerdeyken, kaleye sırtı dönük halde güzel bir röveşata yaptı. Rizespor kalecisi Diallo şaşkına döndü. Üçüncü golünde faul atışında gelen topa akıllıca vurdu ve takımını rahatlattı.

Dick Advocaat, sezon başından beri oluşturmak istediği oyun planını nihayet futbolculara kabul ettirmiş görünüyor. 4-3-3, 4-2-3-1 ya da 4-4-2 hiç fark

Yazının Devamı

Güneş ve A-B Planları

24 Kasım 2016

Spor dünyası inanılmazlıklarla doludur. Hayal kırıklıkları ile hezimetler; mucizelerle zaferler at başı gider. Nedense bizim hafızamız kötüleri unuturken iyileri yıllar sürecek bir unutulmazlar müzesine yatırır.

Beşiktaş-Benfica maçı için böyle bir giriş farz oldu... Elbette yarım saat içinde 3-0 yenik düşen bir takım için başka hayalkırıklıkları, başka öyküler de yazılabilir. Şampiyonlar Ligi’nde yenilgi yüzü görmeden beşinci maça gelen takım, kendi sahasında, kendi taraftarının önünde öylesine çöktü ki bunun analizini yapmak da zor.

Takım kurgusuna bakalım örneğin: Adanaspor maçının dağınık, etkisiz ve verimsiz oyuncusu Tolgay, bırakın kenarda oturmayı, forvet arkası oynamaya terfi (!) etmiş. Atiba ile savunma ağırlıklı merkez görevi de Oğuzhan’a bırakılmış... Takımda ayrıca bir de defans paniği var... Şenol Güneş, olasıdır ki elleri titreyerek Gökhan, Marcelo, Tosiç ve Beck’den oluşan bir geri dörtlü oluşturmuş. Adanaspor maçındaki zorunlu solbek Beck’den memnun kalmış anlaşılan. Aradaki Benfica farkını yok saymış... Merkezde Oğuzhan da Atiba da uykudan uyanmış gözleri mahmur kardeşler! Birlikte top kaybediyorlar, birlikte arkada kalıyorlar... Quaresma takımın en gayretli adamı.

Yazının Devamı

Çatıdaki çatlak

23 Kasım 2016

Doğrusu bir başlangıç noktasını bulmak zor... Bu işin miladı nedir, tartışmalı. Ama yine de Galatasaray’da yaşanan tüm olayların, “futbolcuya dayalı düzen” adına çatıyı çatlattığını söyleyebiliriz.
Konu malum: Takım kaptanı Selçuk İnan, Fenerbahçe ile oynanan son derbide oyuna yedek kulübesinde başladı, oyunu yedek kulübesinde bitirdi. Riekerink’in taktik anlamda Tolga-De Jong ikilisini merkezde görevlendirip Selçuk hakkında böyle bir tasarrufta bulunması ilk bakışta normal karşılanabilir. Ne var ki Riekerink’in bu tercihle hem kamuoyunu, hem de futbolcularını ikna etmesi gerekiyordu. Hayır, ikna edemedi... Maçı kaybetti. Ezeli rekabetin bu baskı ortamında Galatasaray’ın Selçuk’a daha çok ihtiyacı vardı, oynamadı.

Sınırı aştılar
Maçı kaybetmek bir yana, temelde ya da çatıdaki çatlağın daha derinleştiği daha da büyük bir sorun çıktı açığa...
Kaptan Selçuk İnan’la Antrenör Ayhan Akman arasındaki tartışmalar. Ölçüyü ve sınırı aşan konuşmalar.
Futbolcuya dayalı iktidar düzeninin, artık takımı taşıyamayacak biçimde çöktüğü, çatırdadığı...

Yazının Devamı

Kazanan haklıdır!

21 Kasım 2016

Ne Topal’ın cezası, ne de Lens’in sakatlığı... Hafta başından beri kadro kurmakta güçlük çektiğine inanılan Fenerbahçe, paniksiz, telaşsız, rahat bir oyunla Kadıköy’deki egemenliğini sürdürdü. Bu maçı izlerken Galatasaray’ın topa sahip olma yüzdesinde hep önde olduğunu gördük. Ne yazık ki oyuna sahip olamadılar: Oyunun sahibi de günün galibi de Fenerbahçe idi.

Peki, ‘günün kahramanı kim?’ derseniz... Robin van Persie’yi gösterebilirim. Galatasaray’ın topla oynayıp oyalanıp hiçbir şey yapmadığı dakikalarda Alper - Şener organizasyonu o kadar güzeldi ki... Carole’un önüne geçip topla enfes bir asist yapan Şener, van Persie’ye yapacak fazla bir iş bırakmıyordu. Hollandalı adeta topun üstüne yatarak vurdu...

Galatasaray korktuğuna uğradı... 17 yıldır olduğu gibi... Kuşaktan kuşağa devredilen bir tedirginlikle oynadılar... Sneijder, Eren Derdiyok, Sinan, sonradan giren Yasin, Serdar, Hakan Balta... Hepsi de dökülerek oynadılar. Özellikle Sneijder... Ustalığından, kalitesinden ve zekasından çok uzaktı. Galatasaray’ın en önemli silahı Bruma olarak göründü. Ne var ki topla ipe dizer gibi çalım atıp adam geçen Portekizli, sol kanattan dişe dokunur bir orta atamadı, bir asist yapamadı. Bakın

Yazının Devamı

Akıl almaz çelişkiler

20 Kasım 2016

Bu akıl almaz çelişkilerin nedeni nedir? Gerçekten merak ediyorum.

Beşiktaş bu ligin en iyi futbol oynayan ekiplerinden biri. İlk yarıda peş peşe attığı gollerle öne geçiyor. Keyifli bir futbol sergiliyor. Hele oyunun içinde Oğuzhan Özyakup adlı bir “mekik diplomatı” var ki seyreden zekasına, çabukluğuna ve yaratıcılığına hayran oluyor.

Peki, ilk yarıda mekanik bir uyumla oynayan takım, ikinci yarıda niye panikliyor? Neden yoruluyor? Neden savruk ve dağınık oynuyor? Fizik gücü mü sınırlı? Bilmediğimiz yorgunluklar mı var ? Psikolojik desteğe ihtiyacı olan var mı? Takımın mental olarak dağılması nasıl açıklanabilir?

Bu sorular yanıt bekliyor.

Adanaspor 10 kişi kaldığı son 13 dakikada Beşiktaş’a ecel terleri döktürüyor. Farkın açılabileceğini umanlar, Beşiktaş adına yürek çarpıntılarına uğruyor.

Kabul edelim ki, Beşiktaş dün inanılmaz gol pozisyonları yarattı. Hem ilk yarıda, hem de ikinci yarıda. Ama o gollerin kaçması da akıl alacak gibi değildi. En başta Vincent Aboubakar... En az 5 net golü kaçırdı... Tamam pozisyona giriyor, rakibi tehdit ediyor, anladık da... O kaçanları ne yapacağız? Skoru yükseltmek, zenginleştirmek bir yana, arkadaşlarının moralini eksiltiyor.

Tolgay ayrı bir

Yazının Devamı

Böyle kongre olmaz ki!

18 Kasım 2016

Hayat bana çok güzel bir şaka yaptı. Hayallerimdeki pilotluktan gazeteciliğe evrildim. Oradan da spor yazarlığına. Ve öğrencilik günlerimde (1963) tesadüfen kuruluş çalışmalarına tanık olduğum derneğin üyesi oldum. Sonra da (1994) üstlendiğim en onurlu görevlerden birine, “TSYD Genel Başkanlığı”na seçildim. Dört kez üstüste kongre kazanarak hizmet etmeye çalıştım.

Arada geçen 15 yıla yakın sürede kongreler yaptık. Başkanlar, yöneticiler seçtik. Hepsi de olağan kongrelerdi. Bir günde başladı ve bitti. Ertesi gün bütün ekipler, bütün gruplar dağıldı. Hepimiz bir bütünün parçası olarak hayata devam ettik.

Salı günü Beşiktaş’taki Mustafa Kemal Merkezi’nde ilk kez “olağanüstü” bir kongreye katıldık. Yasa ve tüzük gereği gerekli imzalar toplanmış, genel kurul kararı alınmıştı. İşbaşındaki yönetim, öyle bir gündem hazırlamış ki, hepimiz şaşırdık... Toplantıda sadece seçim vardı ve sadece başkan adaylarının 10’ar dakika konuşması kararı alınmıştı.

Yönetim kurulundaki arkadaşlarımız, seçimden bu yana 16 ayda yaptıklarını (icraat) bir çalışma raporu hazırlayıp genel kurula sunma gereği duymadılar. Böylece raporun tartışılması ve ibra oylaması da gereksiz görülmüştü. Bir gündemle konuşamaz-

Yazının Devamı

Profesyonelce yapıştırıldı!

14 Kasım 2016

Antalya’daki maç, alışılmışın ötesinde farklı bir “test” karşılaşmasıydı. Yaşadığımız, tanık olduğumuz onca olaydan sonra birbirlerinin yüzüne bakabilecekler miydi?
Gördük ki bakabiliyorlarmış...
Hoca’nın tabiriyle “içine sinmese” de, “gönlüne almak” olmasa da sorumluluk duygusu ve profesyonel anlayışla bir araya gelebiliyorlarmış.
Arda Turan da dün söylediğini bugün de tekrarlıyor: “Gel derler geliriz, git derler gideriz.”
Şikayet edecek halim yok. Bu beraberlikten hâlâ bir şeyler beklediğim için unutmayı öneriyorum.
Öte yandan şu saptamayı yapmak da yerinde olur: Teknik direktörle bazı futbolcuların ilişkisi tıpkı biten evlilikler gibi.
Mutluluk yok ama, beraberlik var. Çocukların hatırına... Millete hürmeten yani.

Yazının Devamı

Kim kazandı, kim kaybetti?

13 Kasım 2016

Antalya’da özlenen tablo... Son iki aydır tartıştığımız adamlar nihayet sahada. Tribünde sıcak bir seyirci kitlesi var. Milli Takım’ı destekliyorlar. Rakip de kardeş ülkenin, Kosova’nın takımı. Heyecan var da gerginlik yok.

İşte her şey dişimize göre...

Fatih Hoca’nın Hakan Çalhanoğlu’ndan 10 numaralı formayı, Mehmet Topal’dan da kaptanlık bandını alarak Arda Turan’a vermesi gayet normal... Ne var ki biz artık her normali anormal algılar yaratarak izlediğimiz için son üç gündür tartışıyoruz. Gördünüz işte kıyamet kopmadı, beklenen gerilimler ve tartışmalar da yaşanmadı. Milli Takım’ın “dönen”lerine bakarsak. Gökhan Gönül, Arda Turan ve Burak Yılmaz, iyi niyetle, içtenlikle mücadele ettiler. Ancak Burak Yılmaz’ın gol ve asisti dışında coşku yaratmadılar. Bunun için onları eleştirecek de değilim.

Kendi adıma en beğendiğim oyuncu Volkan Şen oldu. Sağ kanattan kazandığı her topla ceza alanına tehlikeli ortalar yaptı. Ancak Burak Yılmaz’ın bunları değerlendirme şansı olmadı.

Hakan Çalhanoğlu, Oğuzhan Özyakup ve Selçuk İnan’dan kurulu orta alanımız, nedense yaratıcı - üretici bir hücum oyunu sergileyemedi. Hakan Çalhanoğlu’nun sol kanatta Hasan Ali’ye yeterince destek vermemesi, Selçuk

Yazının Devamı