Lig şampiyonluğunun haftalık sonuçlarla kördüğüme dönüştüğü maçlardan sonra en önemli tartışmalar hakem kararlarına takılıp kalıyor. İtiraf etmeliyim ki hiç sevmediğim bu kulvara zaman zaman ben de katılıyorum, canım sıkılıyor.
Oysa gözümüzün önünde daha önemli gerçekler var.
Süper Lig’de “dışlanan”, yok sayılan futbolcular gibi, örneğin...
Beşiktaş’ta Tomas Sivok, Galatasaray’da Gökhan Zan, birlikte bir ibret öyküsü oluşturuyorlar. İkisi de savunmada ciddi sıkıntılar yaşayan takımlarının en tecrübeli savunma oyuncuları.
Buna rağmen en zayıf alternatifleri deneyen, teknik direktörler ve yönetimler, iki savunmacının adını adeta silmiş durumda.
Galatasaray’da Mancini, geçen yıl devre arasında tatilden sakatlanarak dönen Gökhan Zan’a hiç de alışık olmadığı biçimde tepki gösterdi: “Kendine bakmadın, sık sık sakatlanıyorsun. Artık sana güvenemem!” Anlaşıldı ki Mancini’nin tepkisi boşuna değil. İtalyan teknik direktör ısrarları sonucu Arjantinli Burdisso kiralandı. Galatasaray kariyerinden ne biliyoruz? Hiçbir şey. Çünkü öyle bir kariyerden söz etmek mümkün değil. Arjantin’e dönen Burdisso’nun yeni yeni oynamaya başladığı, sakatlıklarla uğraştığı söyleniyor. Bu durum en
Önce bir durum tespidi yapalım: Beşiktaş’ın hemen her maçında “olmayacak” bireysel hatalara tanık oluyoruz. O güzelim Liverpool maçında Ramon Motta Ibe’ye gereksiz bir müdahalede bulundu, penaltıdan Balotelli golü geldi. Dün de Eskişehirspor karşısında Mori’nin dar açıdan öylesine şutladığı topu kaleci Cenk “olmayacak” biçimde koltuk altından yumurtlayıverdi... Çizgi üzerindeki meşin yuvarlağı taa gerilerden gelen Kaan ağlara yapıştırdı. Yani, demem o ki “bireysel hatalar” her maçta ELDE BİR!
Bitmedi... Hemen her maçta en güvenilir hakemlerin, en acayip kararlarına tanık oluyoruz... Dün de Ali Palabıyık gibi FİFA kokartlı prensimiz, kale çizgisi üzerinde Olcay’ın şutladığı topu vücuduna yapışık sağ kolu ve göğsüyle/omuzuyla kesen Kamil Ahmet Çörekçi’nin hareketine “devam” dedi. Evet, kol vücuda yapışık ama, orada bir hamle var. Hakeme göre değil, bana göre penaltı! ETTİ İKİ!
Bir takım, hemen her maçta böyle “kader bağları”nı çözmeye çalışıyor, kendi evinde oynamayı hayal ediyor ve liderlik mücadelesi yapıyorsa, saygı duyulur!
Saygının ötesinde eleştiri borcumuz da var... Tamam takım yorgun, dinlenmesi gerekenler var... Ama el insaf! İki beki çıkarıp Atiba ve Gökhan’ı
Beşiktaş için Liverpool maçına herkes farklı anlamlar yükledi. Kimi, Ada futbolunun eski gücünü kaybetmiş devi karşısında Beşiktaş’ı favori gösterdi, kimi de 8 yıl önce oynanmış 8-0’lık maçın rövanşına memur etti bugünkü kadroyu. Oysa gerçekler farklı... Beşiktaş 8 yıl önceki Beşiktaş değil. Daha kişilikli, daha kaliteli, daha üretken bir takım. Ama hakçası aynı zamanda öğrenecek çok şeyi olan bir takım.
Dünkü maçın ilk yarısında Liverpool karşısında kişilikleriyle ayakta duran onlar. Boyun eğmeyen, kendi oyununu oynayan, rakip yarı alanda beklenmedik marifetler gösterip haylazlıklar yapan da bizim mahallenin -Beşiktaş’ın- çocukları. Demba Ba’nın 35’te biraz daha sakin, kontrollü ve kararlı vuruşuna tanık olsaydık devreyi önde kapayabilirdi siyah-beyazlılar. Sosa’nın organizatör olarak duran topları kullanması, Gökhan Töre’nin sağ kanatta zaman zaman şova dönüşen becerileri yine de takımca bir eksikliği ortaya koyuyordu. Beşiktaş Demba Ba’yı yeterince topla buluşturamadı. Liverpool özellikle Ibe ve Sturridge ile zaman zaman sağdan etkili biçimde yüklendi. Ancak rakip cezaalanına onlar da adam sokarak etkili bir pozisyon yaratamadılar. 2. yarıda oyun resmen satranca döndü.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, takımının deplasmanda Gaziantepspor’u 5-0 yenmesinden sonra basın mensuplarına ayak üstü açıklama yaparken, neşesini, mutluluğunu ve keyfini değil, “medyatik” öfkesini, dile getiriyor.
Öyle bir öfke ki bu, kendi kontrol alanını aşıyor. Medyanın sporda, siyasette ekonomide bittiğini ilan ediyor. Kendisinin doğruları dile getirdiğini, ama bunları medyanın desteklemediğini söylüyor.
SAYGISI KALMADI
En önemli çıkışı da Hürriyet Gazetesi’ne... Başkan’a göre Hürriyet resmen Fenerbahçe düşmanlığı (!) yapıyor. Yakında orada çalışan ve kendisine düşmanlık yapanların adlarını da açıklayacağını belirten Başkan, sonunda hükmünü koyuyor: “Sizin artık gazete kağıdınızdan başka bir şeyiniz yok!”
Fenerbahçe Başkanı, 1998’de göreve seçildiği zaman, vizyon ve enerji sahibi gerçek bir spor adamıydı. Tevazu, hemen her davranışına damga vurmuştu.
Yıllar geçtikçe vizyonundan ve enerjisinden hiçbir şey kaybetmediğini gördük. Tam aksine sportif başarılarla, hemen her alanda kazanılan şampiyonluklarla Fenerbahçe hem sportif anlamda büyüyor, hem de ekonomik alanda -borca rağmen- sürdürülebilir bir büyüme grafiği sergiliyordu.
Bence en önemli
Sizi bilmem ama, Fenerbahçeli Emanuel Emenike’yi çizgi roman Red Kit’in maceralarında Dalton Kardeşler’in en uzunu ve en saf olanına - Averell’e - benzetirim. Özellikle kaçırdığı gollerden sonra aldığı pasın kalitesini beğenmeyen ya da kör talihine küsen sıkıntılı bir Dalton tipidir bu. Neyse ki dün attığı golle hem kendi prestijini kurtardı, hem de Teknik Direktör İsmail Kartal’ı rahatlattı. Daha yedinci dakika dolarken Dirk Kuyt’ın asistiyle Emenike’nin attığı gol, Fenerbahçe’nin tüm sorunlarını çözmeye yetti.
Herkes rahatladı. Tüm futbolcular zaten var olan özgüvenlerini oyuna da yansıtarak zorlanmadan, sinirlenmeden verimli bir oyun ortaya koydular.
Cezası biten Başkan Aziz Yıldırım için de gergin başlayan yolculuğun keyife dönüştüğü bir maç oldu bu. Takımı peşpeşe attığı gollerle kazanıyordu. İleri uçta yer alan Emenike, Kuyt, Moussa Sow (2) peşpeşe attıkları gollerle kendilerinden bekleneni fazlasıyla yerine getirmişti. Daha da ilginç olanı, Kuyt’ın Emenike’ye, Sow’un Kuyt’a yaptığı asistlerdi.
Oyuna biraz daha yakından bakacak olursak... Fenerbahçe’nin hem sağ hem de sol kanadı, özellikle ilk yarıda bilinen etkinliğini adeta saklayarak, hatta rakip ataklarına da
TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in, “Futbol Gündemi”nde Şansal Büyüka’nın sorularına yanıt vermesi çok önemli. Federasyon Başkanı böylece, bir süreden beri bazı kulüp başkanlarının esip savurmaları karşısında sessiz kaldığı, ortada yönetim boşluğu bıraktığı biçiminde kulaktan kulağa fısıldanan ve yanılgılara yol açan durumu ortadan kaldırmış oldu.
Dahası, net ve anlaşılır ifadelerle görevine sahip çıktığını, hiç eyyam yapmadan tavrını da ortaya koyduğunu gördük.
Yüzde 12 pay doğru
Futbolu bir çatışma alanı, egoların ve iktidar ihtirasının kapıştığı bir kavga ortamı olarak görenlerin, kendi kulüp taraftarlarını ve camialarını bir dış düşman yaratarak bir arada tutup destek sağlama çabaları alışılmış taktikler olarak zaten biliniyordu. En başta Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın bu yolu çok kullandığı, çoğu zaman da başarılı olduğu gerçeği de ortadaydı. Geçmişte bu çıkışlara kayıtsız kalıp, yok sayan başkanları da gördük. Ne var ki o tavırlar da TFF’nin kurumsal kişiliğini oldukça yıprattı.
Demirören’in açıklamalarına dönersek...
Aziz Yıldırım’ın ortaya attığı havuz problemi, baştan aşağı yanlış formüllerden oluşmaktadır. Fenerbahçe Başkanı’nın paylaşım ve reyting
Geçen hafta Galatasaray, bir gün önce de Fenerbahçe peş peşe ikişer puan kaybediyorlar. Rizespor’la deplasmanda karşılaşan Beşiktaş için gün doğuyor. Kazanırlarsa liderliğe dönecekler. Psikolojik önceliği ele geçirecekler.
Böyle bir fırsatı kolay kolay hiçbir takım geri çevirmez. Gelin görün ki Beşiktaş’ın genç ve tecrübesiz kadrosu, derbilerde olduğu gibi bu maçta da baskı altında eziliyor. Sahaya çıkan onbire baktığınızda hücum karakterli 5 oyuncuyla (Oğuzhan, Gökhan, Olcay, Sosa, Demba Ba) Bilic’in niyetini okuyorsunuz... Kazanmaya oynuyor. Ancak onun niyet ve kararlılığı ile oyuncularının sergilediği tablo pek uyumlu değil. Beşiktaş sözüm ona bastıran, golü arayan takım. Ama dağınık ve etkisizler. Gökhan, Oğuzhan, gayretlerine rağmen etkili değiller. Demba Ba, Rizespor savunmacılarının baskısı altında beklediği topları alamıyor, kullanamıyor. “Kaçak avcılığa son!” pankartıyla sahaya çıkan Hikmet Karaman’ın ekibi, salt savunma da yapmıyor. Kazandığı topları Sercan ve Ümit’le kanatlardan çok etkili ve iştahlı kullanıyor. Beşiktaş savunmasının o hücum iştahına karşı en büyük çaresi topu kornere atmak. Beşiktaş, köşe vuruşlarında rakibinin 6-1 gerisinde kalıyor.
Böyle
Önce bir rüzgar esti... NTV Spor’da genç meslektaşım Erbatur Ergenekon, İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı’nın kamuoyunda çok tartışılan durumunu bir belgesel kıvamında yeniden gündeme getirdi. En başta Hıncal Uluç, futbolun günah keçilerinden biri olarak gördüğü Atatürk Olimpiyat Stadı’nın zaman geçirilmeden “derhal” yıkılmasını önerdi. Doğrusu Hıncal Abi’nin “keskin kılıç” yorum ve önerilerine alışıktım ama bu kadar vandalizmle elimize ne geçeceğini de merak etmedim, dersem yanlış olur. Daha da ilginç olanı, Hıncal Abi’nin bu tavrına dostum Mehmet Aslan’ın da katılmasıydı. Neyse ki O, daha sonra görüşünü bir anlamda revize etti. Stat da yıkılmaktan son anda kurtuldu! :-)
Esen rüzgarın ardından ortalık sakinleşince anladık ki kamuoyunu hazırlayan başka bir “fikir” gündemde imiş. Kimi gazeteler bunu “Fatih Terim’in çılgın projesi” olarak sundu. Milliyet ve bazı gazeteler de Milli Takım için bir “Wembley” örneğini başlıklara taşıdı.
Fatih Hoca’nın gönlünde yatan aslan, anladık ki Atatürk Olimpiyat Stadı’nın zemininde 90 derecelik bir çevirmeye dayanıyor. Böylece şimdiki protokol tribünü ve kapalı numaralı tribün, otomatik olarak kale arkası tribüne dönüşüyor. Bugünkü kale