İkisi de Fatih Hoca’nın gözdesi

9 Nisan 2014

Emre Belözoğlu da Felipe Melo da Fatih Terim’in ayrıcalıklı oyuncu kategorisinde “gözbebeği” olmuştur.
Fath Terim, Galatasaray’da Emre Belözoğlu’na henüz 20 yaşına gelmeden görev ve sorumluluk vermiş, o muhteşem sol ayağını nasıl kullanacağını, taktiği nasıl uygulayacağını, savunma ve hücum hamlelerini nasıl yapacağını göstermiştir. Saha içinde Okan Buruk ve Suat Kaya abileriyle tarihe geçen başarıların hamurunu Emre Belözoğlu böyle yoğurmuştur.
Zaman zaman şımarıklıklarına, yaramazlıklarına göz yummuş, yanlışlarına tatlı sert dokunuşlarla müdahale etmiş, onu bir yıldız düzeyine getirmiştir.
Allah’ı var.... Emre de hocasının bu ayrıcalıklı özenini boş çıkarmamıştır.
Kariyerini planlarken hocasından aldığı feyiz ve kişisel yetenekleriyle İtalya (İnter) ve İngiltere’de (Newcastle United) forma giymiş, Fenerbahçe’ye gelip gözde olmuş, arada kısa bir İspanya (Atletico Madrid) seferi yapıp yeniden Kadıköy’e dönmüştür. Milli Takım kariyeri de başarıyla sürmüştür bu arada.
Emre Belözoğlu’nun egosu kariyeri boyunca (olgunlaşmasına rağmen) şişkin kalmıştır. Çabuk sinirlenen, anında tepki veren, isyankar, kendine saygı gösterilmesini beklerken saygıyı esirgeyen bir ruh haliyle

Yazının Devamı

Pirus zaferi

7 Nisan 2014

Maaşallah (!) yerel seçim kampanyasındaki liderleri hiç de aratmayan “gergin” ve “çirkin” bir derbi izledik.
Sarı kartlar havada uçuştu. Sorumsuzluk sınırı aştı, “kırmızı”ya ulaştı.
Lig’in en kaliteli, en iddialı iki takımından futbol beklerken kavgaya tanık olduk.
Maçı izlerken aklıma geldi söyleyeyim: Bir futbol maçında takımlardan beklenen elbette iyi futboldur. Güzel oyunu süsleyecek goldür, galibiyettir. Ama anlaşılan o ki hafta boyunca sosyal paylaşımlarla, mesajlarla, medya programlarıyla yaratılan hava gol ve futbolun ötesinde başka beklentilere de yol açmış.
Taraftarların bir bölümü, ezeli rakiplerini düşman olarak görüyor. Düşmanla kavgaya tutuşup onları kavgada yenecek kahramanları bekliyor. Şampiyonluk yarışında ara açıldı ya, hınç, öfke ve nefret (bazılarına) golden, galibiyetten ve puandan daha anlamlı geliyor.
Örneğin dünkü Melo’yu ele alalım... Sert, kırıcı ve kıyıcı bir mücadele sergiledi. Oyun içinde oyun oynadı. Futbolla tiyatroyu birbirine karıştırdı. Selçuk’un kullandığı duran topta, Sneijder’in golüne yaptığı asist harikaydı. Ne var ki futbolcu olarak ortaya koyduğu kalite ile davranışları uymadı. Sert fauller yaptı, itti - kaktı. Emre’ye karşı

Yazının Devamı

O goller usta işi

6 Nisan 2014

Beşiktaş’ın derdi büyük... Sakatlar listesi her hafta birer - ikişer büyüyor. Slaven Bilic doktorun izin verdiklerini oynatıyor. Tedavileri süren adamların yerine sürekli yeni formüllerle yeni tipler arıyor. Bir yandan da büyük hedefe “Şampiyonlar Ligi”ne koşmak zorundalar. Galatasaray’la aralarına güvenilir bir mesafe koyabilmiş değiller. Öte yandan Slaven Bilic için de başarının tek kriteri var: Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılma hakkını alabilirse, devam! Aksi halde işler karışır.
Son üç maçında Galatasaray dahil üç rakibini de yenerek geç de olsa umudu yakalayan Kayserispor önünde Beşiktaş’ın işi hiç de kolay değildi. Hem kendi sorunlarından, hem de rakibinin yükselen umudundan sıkıntı vaadeden bir maça çıktılar.
Necip’in sağbek, Olcay’ın sağ kanat görevini üstlendiği oyunda Bilic sol tarafta da İsmail Köybaşı ile Ramon Motta’yı önlü - arkalı oynatarak savunma ile hücumu dengelemeye çalıştı. Atiba ve Veli merkezi kontrol ederken Jones ve önündeki Almeida hücumda görev aldılar. Bilic’in planı tutmuştu. Ne var ki Necip’in beklenmeyen sakatlığı hesapları bozdu. O dakikaya kadar rakibine pozisyon vermeyen, sık sık pozisyona giren Beşiktaş, sorunu Oğuzhan’la çözdü.

Yazının Devamı

G.Saray’ın günah çıkarma derbisi

4 Nisan 2014

Arena’daki Galatasaray - Fenerbahçe derbisi, son yılların en dramatik buluşmasına sahne olacak.
Fenerbahçe, santraya rakibinin fiilen 13 puan önünde gelecek, şampiyonluğun kesin favorisi olarak başlama düdüğünü bekleyecek. Son yıllarda şampiyonluk için birbirlerine kenetlenen, kördüğüm oluşturan ve derbilere üstü örtülü lig finali heyecanı katan ezeli rakipler açısından çok da alışılmış bir durum değil bu.
Aradaki açık fark Fenerbahçe’yi daha rahat, kaygısız ve tasasız oynatacak. Asıl baskı altında mücadele edecek olan taraf ev sahibi Galatasaray.
Sezon başından beri yaşananlar ortada.
Fatih Terim’in “saygısız, vefasız, vedasız” bir sürecin sonunda görevini bırakması, yerini alan Teknik Direktör Roberto Mancini’nin takım kimyasında doğru formülleri bir türlü oluşturamaması, Aysal yönetiminin huzurunu, taraftarın heyecanını kaybetmesine neden oldu.
Futbol takımında 20 milyon euro’luk ara transfer harcamasıyla alınan 9 oyuncu şampiyonluk yarışına katkı sağlayamadığı gibi, gelecek adına da olumlu sinyaller vermiyor. Fenerbahçe ile şampiyonluk yarışını sürdüremeyen zengin kadro, sınırlı olanaklarıyla mücadele eden Beşiktaş’la aynı puana (50) sahip. Ligi üçüncü bitirmesi

Yazının Devamı

Tutan varsa, görelim

1 Nisan 2014

Oyunun ayrıntılarına girmeden önce bir gerçeğin altını çizelim: Bursaspor 6, Fenerbahçe 5 yabancı ile başladı maça. Konuk takımın kalecisinden savunmasına, orta alanından forvetine kadar tüm hatlarında yabancı oyuncu vardı. Fenerbahçe ise bilinen üç forvetin yanı sıra savunmada Alves, orta alanda Meireles ile başlamıştı maça.
Sanki gelecek yılın 5+3’ünü şimdiden uyguluyor gibiydiler. Dahası, Bekir-Egemen’le savunma göbeği oluşturabilir, Alves’i kulübede oturtabilirlerdi. Ersun Yanal, cezası bittikten sonra sakatlığı devam eden Cristian’ı maç kadrosuna almamış, sakat Alper’in yokluğunda Salih Uçan’a görev vermişti. Mehmet Topal, zaten “elde bir”di. Dikkat ederseniz, Holmen filan demiyorum, aklımıza bile gelmiyor İsveçli... Alper (ya da Emre) sağlam olsa, Yanal Meireles’i kenara alıp üç yerli ile de oynayabilirdi anlayacağınız. Kalede yerliler var, savunmayı tümüyle bizim çocuklardan oluşturabilir Yanal. Fenerbahçe’nin tek eksiği yerli forvet. Onun çaresini de yeni sezonda arayıp bulmalılar. Böylece Türk pasaportluların çoğunlukta olduğu “süper onbir”, hiç de hayal değildir!
Maça dönersek...
Fenerbahçe, maratonun son haftalarını koşarken, hızından da hevesinden de hiçbir

Yazının Devamı

Dayananlar, direnenler, dağılanlar çözülenler

26 Mart 2014

Evet, hepimiz biliyoruz artık: Futbol sadece futbol değil! Bir takımın başarısı, sadece saha içinde oynanan futbol, oyuncu performansları ve skor tabelalarıyla oluşmuyor.
Saha içindeki gerçekleri oluşturan daha büyük gerçekler de var.
Böyle bakınca, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında giderek arayı açan koşusuna da şaşmamak gerek.
Fenerbahçe, 3 Temmuz sürecinin ağır yükleri altında ezilmedi, teslim olmadı. Dik durdu. Dağılmadan, dayanışma ile kenetlenerek yola devam ettiler. Arada Aykut Kocaman’ın istifası gibi sarsıcı bir olayı dahi krize dönüştürmeden doğru biçimde (Ersun Yanal’la) atlattılar. İki adaylı dürüst bir kongre yaptılar. Transferde büyük gel-gitler yaşanmadı. Kadro bütünlüğünü korudular. Alves, Alper gibi isabetli yerli - yabancı oyuncularla güçlendiler.
Dahası, “Adalete Fener Yak” organizasyonu ile tüm davalara karşı uyuyan vicdanları da uyandırıp sosyal hayatta liderlik üstlendiler.
Galatasaray, üst üste kazanılan iki şampiyonluktan sonra başarıyı sahiplenemedi, paylaşamadı. Başkan Aysal’la Teknik Direktör Fatih Terim arasındaki iktidar/ego çatışmaları yararsız bir ayrılık getirdi. Gerek Fatih Terim döneminde, gerekse Terim sonrasında oldukça pahalı,

Yazının Devamı

‘Kara Cemil’

25 Mart 2014

Genç kuşaklar bilmez, hatırlamaz ama... Fenerbahçe’de Cemil Turan’ın adı hiç unutulmaz...
Özellikle topla buluştuğunda erişilemez hızı, hâlâ dillerdedir. Kontağı çevirir çevirmez 100 kilometre hızla fırlayan bir yarış otosu gibiydi Cemil. O hızla top sürer ve rakiplerini geçerken zınk diye duruverir, markajcıları savrulurken golünü de atardı.
Gaziantepspor-Fenerbahçe maçını izlerken, Emmanuel Emenike’nin attığı golde Cemil Turan’ı hatırladım ben. Önce Kuyt’ın dönerek attığı uzun topla buluştu Emenike. Binya ile Stankevicius aralarına alıp basmak istediler. Ama kaçırdılar. İnanılmaz fulelerle topu önüne katıp sıyrıldı ikisinden. Sonra tutulmaz bir darbeyle usta vuruşunu yaptı, ilk golü attı. Fenerbahçe orta alanda kazandığı toplarla Moussa Sow’u, Kuyt’ı, soldan kopup gelen Caner’i, sağdan Gökhan’ı buluştururken, Emenike de rakip savunmacıların göz hapsinde dalgasını geçiyordu. Derken Fenerbahçe ceza alanı içinden Caner Erkin’in kesip savurduğu uzun topla buluştu Emenike. Yine Binya kovalayadursun, o yine sıyrıldı. Müthiş fuleleriyle boş kalıp oyunu koparan ikinci golünü attı.
Ben de “Kara Cemil” demekten kendimi alamadım işte...
Teşekkürler Emenike... Bize unuttuğumuz

Yazının Devamı

Sisteme rağmen Beşiktaş

21 Mart 2014

Beşiktaş Futbol Direktörü Önder Özen geçen hafta Çaykur Rizespor (2-2) maçından sonra hakem Ali Palabıyık’ın verdiği penaltı kararlarına itiraz ediyor. Özellikle Mustafa Pektemek’in ikili temasında ortaya çıkan penaltıda Beşiktaş’ın haksızlığa uğradığına dikkat çekiyor.
Özen’in uzun süre içinde biriktirerek paylaştığı bir şey daha var...
Yadırganan karar ve uygulamalarla Beşiktaş’ın yoluna taş koyduğuna inanılan SİSTEM...
Elle tutulur, gözle görülür, fiziksel ya da mekanik somut bir şey değil bu sistem. Ama içten içe, sizi kuşkuya düşüren, varlığını hissettiren bir anlayış, uygulama ve davranış yumağı.
Türk futbolunda son yıllarda öne çıkarılan ve pazarlanmaya çalışılan en önemli ikili Fenerbahçe - Galatasaray rekabetidir. Bir çok spor yöneticisi, yazar ve yorumcu sistemin en önemli dinamiği olarak bu çekişmeyi önemsiyor. Bu rekabetin sürekliliğini korumak, geliştirmek (kızıştırmak), pazarlamak isteyen, plan ve projelerini buna dönük tercihlerle hayata taşıyan medya kuruluşları da var.
Genelde “Üç Büyükler” kavramı neredeyse unutulmuş gibi... Beşiktaş’ı itelemek, ötelemek isteyen finallere, baş güreşlerine, tasarlanan düellolara “tercihen” Fenerbahçe- Galatasaray’ı

Yazının Devamı