En basit pazarlama yöntemlerinden biridir: “-Ürünü satamıyorsan, adını değiştir!”
Bizde de öyle oldu. Türk Futbolu 3 Temmuz sürecinde değer ve itibar kaybetti. Tutuklamalar, iddianameler, iddialar, herkesin nalıncı keseriyle kendine yonttuğu sonu gelmez tartışmalar, hem malı, hem de pazarı mahvetti.
Adil ve dürüst oyun kaygısı yerini post kurtarma kavgasına bıraktı.
Antrenörlere, futbolculara, futbolun kanaat önderlerine sormadan, oldu bittiye getirerek inanılmaz bir acelecilikle sezonu önce sıkıştırdılar, sonra da harika (!) bir icatla play off organizasyonu ile uzattılar.
Elbette bu kararların temelinde yatan ekonomik ve endüstriyel kaygılar vardı. Herkes futbola yaptığı yatırımın karşılığını almak istiyordu.
Ama olmadı.
Play off balonu, normal sezon bitmeden patladı.
Beşiktaş’ın yeni başkanı Fikret Orman’a başarılar dileriz. Ne kadar zor bir işe soyunduğunu zaten biliyordu. Sanırım Atatürk Olimpiyat Stadı’nda “başkan” kimliğiyle izlediği maçta ajandasına yeni notlar düşmüş ve “kadroda yeniden yapılanma” maddesini de işlemiştir. O yapılanmada herhalde “memurlaşan” oyuncularla “yıldızlaşanları” ya da “ yıldızını parlatanları” hak ettikleri biçimde değerlendirecektir.
Biz, kenardan izlediğimiz iki takıma bakalım.
İstanbul Büyükşehir Belediyespor, cezalı teknik direktörü Arif Erdem’in yokluğuna rağmen takım disipliniyle oynadı. Yardımlaşmanın en iyi örneklerini sundu. Webo,Visca, Efe, Holmen kazandıkları her topla pozisyona girdiler.
Beşiktaşlı futbolcular, sezon bitmeden kontağı kapatmışlardı. En başta Simao... Takımın gözdesi Sivok... Egemen... Ernst’i bile bu grupta sayabiliriz.
Sadece bir buçuk kişiyle oynuyordu Beşiktaş... Muhteşem Fernandes... Ve iyi niyeti, enerjisiyle koşup mücadele eden Mustafa Pektemek.
Belediye, zaten Olimpiyat Stadı’nı yasak bölge ilan etmiş, Beşiktaş’a tek galibiyet yüzü göstermemişti. Beşiktaş, yıllardır yaşadığı sıkıntıyla baş başa kaldı takımca demoralize oldular. Sadece bir tek adam direndi, duruma
Fenerbahçe derbisinden sonra bir kez daha anlaşıldı ki Galatasaray’ın hem ayarı, hem kimyası bozulmuş...
Önce Sivasspor yenilgisi... Dün de Trabzonspor beraberliği... İkisi de Arena’da! Kendi evinde... Kupa’dan düştüler. Ligin Efendisi olarak karşıladıkları Trabzonspor’u da çok istemelerine rağmen çözemediler, yenemediler ve ellerinden kaçırdılar.
Elmander’i de mumla aradılar!
Bir takımın, bir haftada bu kadar gevşemesi, çözülmesi ve oyundan düşmesi nasıl oluyor, onu da Fatih Hoca’ya sormalı!
Dünkü maçın en önemli özelliği, her iki takımda futbolcuların oldukça gergin, birbirlerine karşı öfkeli ve samimiyetsiz olmalarıydı.
O nedenle Cüneyt Çakır’ın işini zorlaştırdılar. Hakemin tartışmalı kararlar vermesine, anlaşılmaz kartlar göstermesine neden oldular.
Bu kadar gerilim ve öfke sadece hakemi gölgelemekle kalmadı. Sahada oynanan futbolu da gölgede bıraktı.
Ziraat Türkiye Kupası, futbol otoritelerini de iddaacıları da yanıltan sürprizlerle hepimizi şaşırttı. Sivasspor’un Galatasaray’ı, Antalyaspor’un Trabzonspor’u yenerek çeyrek finale yükselmesi gerçekten takdir edilecek başarı örnekleri...
Bu yıl Süper Lig’in play off grubu, sezon başında herkesin tahmin ettiği gibi Dört Büyükler’den oluştu. Ama Kupa’da kolay ezberlere yer yok... Rövanşsız, telafisiz maçlarda kendini gösteren, fırsatı değerlendiren her takım finale koşabilir... UEFA Avrupa Ligi’ne giden en kısa yol da Kupa şampiyonluğundan geçiyor.
Saracoğlu Stadı’ndaki Fenerbahçe - Samsunspor maçında konuk takımın Kupa’ya bakacak ne hali vardı, ne de şans arayacak gücü. Ev sahibi takım ise Kupa hasretinin 29. yılına girmişti... Aykut Kocaman ve futbolcuları, travma ile yaşadıkları sezonu, en büyük hasreti sonlandırarak bitirebilir, kuşaklar boyu bekleyen camiaya bir bayram armağan edebilirlerdi. Dahası, derbide Galatasaray’ı yenememenin sıkıntısı da Kupa tesellisi ile dağıtılabilirdi.
Kadın ve çocuk taraftarların yeniden nöbete geldiği Kupa maçına Fenerbahçe beklenen alternatif oyuncularla çıktı.
Yine de işlerini ciddiye aldıklarını gösterdi futbolcular... Dia,
Fikret Orman, Bülent Deriş ve Nazmi Koca... Beşiktaş kongresine “başkan adayı” olarak katılan 3 kahraman adam...
...Ve arkadaşları.
Borç sarmalına takılan, her yıl yeniden takım kuran ve sürekli olarak hayal kırıklığı yaşayan Beşiktaş’ı yönetmeye talipler.
Bunun adı delilik, çılgınlık değilse, nedir?
Kolayından yanıt aranıyorsa, “aşk” denilebilir!
Zaten aşk dediğiniz de bir çılgınlık değil midir?
* * *
Ricardo Quaresma’nın sağdan sıfıra inip kör noktadan, o kadar dar açıdan cesaret ve kararlılıkla yaptığı vuruşa elbette şapka çıkaralım...
Yeteneğini de ayakta alkışlayalım.
Bunlara hiç itirazım yok...
Ama sorularım var:
1) Ricardo Quaresma, attığı o golle sezon başından beri sıkça tekrarladığı sorumsuzluğunu unutturabilir mi?
2) Özellikle Atletico Madrid maçının ilk yarısındaki verimsizliği, ciddiyetsizliği, dağınıklığı ve saygısızlığı Manisaspor kalesine attığı gollerle geçiştirilecek kadar hafif kusurlar mıdır?
3) Beşiktaşlı yöneticiler ve teknik sorumlular Quaresma’yı yönetebilmişler midir? Bilinen sorunlar yaşanmamış olsa dahi Quaresma’dan hedef bağlamında yeterli verimi alabilmişler midir?
Biliyorsunuz, bu yılın şampiyonu play-off maçları sonunda belirlenecek. Bu sisteme baştan beri karşıyım ve gösteriyi devam ettirip, daha fazla maç oynatmak uğruna adalet kavramının sarsılacağını düşünüyorum.
Dün Saracoğlu Stadı’nda öyle güzel bir derbi izledik ki, play off’la ilgili olarak ilk kez olumlu düşünceler geçti kafamdan.
Evet, play-off’ta da dünkü gibi heyecanlı, bol skorlu maçlar izleyebilirdik...
Gerçekten bir derbiden beklenebileceklerin üstünde kaliteli, bol gollü, çok heyecanlı, (ve nihayet) az gerilimli maç izledik.
Fenerbahçe, taraftarının beklediği golleri çok erken, çok çabuk attı. Sonra geriye yaslandı, zaman zaman elde ettiği avantajın üstüne yattı.
Yokuş aşağı vitesi boşa alıp yakıttan tasarruf (!) eden uyanık minibüs şoförleri gibi davrandı. Galatasaray, iki farklı geriye düşmesine rağmen oyun disiplininden, mücadelesinden hiç kopmadan, moralini de oyun organizasyonunu da bozmadan harika bir “sil baştan” harekâtına girişti. Skor tabelasının tutsağı olmadı. Aksine, o tabelayı değiştirmek için aklını, gücünü ve hırsını kullandı. Günü, aradaki 9 puan avantajını koruyarak bitirdi.
Fenerbahçe çok rahat başladı maça... Orta alanda Emre ve Cristian,
Macera böyle bitmemeliydi. Grupta eşine az rastlanır bir başarıyla yakalanan liderlik... Elemelerde geçen yılın finalisti Braga’yı akıllı bir deplasman zaferinin kredisiyle safdışı bırakmak. Sonra da Atletico Madrid karşısında yapılabilecek her türlü yanlışı yaparak dağılmak.
Carvalhal, oradaki maçta 45 dakika süreyle “çakma” solbek oynattığı Veli’yi de harcamıştı, Beşiktaş’ın tur şansını da...
Arada Quaresma’nın yaptığı çılgınlıklar da üstüne tüy dikti.
Güya böyle günler için alınmıştı. Böyle günlerin canına okudu ve Atletico Madrid’in rüyasında göremeyeceği kolaylıklar yarattı.
Aferin sana Quaresma... Kendi değerini ne kadar düşürdüğünü zaten biliyorduk.
Beşiktaş’ın değerini ve hedeflerini yükseltecektin güya, onları da düşürdün.
Maça dönersek.