Devler, evlatlarını yer!

9 Haziran 2010

Ertuğrul Erdoğan, sessiz, sakin bir basketbol gönüllüsüydü... Ankara takımlarında basketbol oynadı. Sonra antrenörlüğe yöneldi.. Merakla, emekle, araştırarak, çalışarak, iddiasız ama bir tür adanmışlık duygusuyla kendini geliştirmek için fırsatlar kovaladı. Bu fırsatları akıllıca kullandı. 1998-99’da ABD’de Iowa State Üniversitesi’nde “assistant coach” olarak çalıştı. Ankara’da Türk Telekom’da görev aldı... Alt yapı milli takımlarında sorumluluk üstlendi.
Ertuğrul Erdoğan 2000’de Fenerbahçe Ülker’e geldi.
Nihat İziç, Murat Özgül, Aydın Örs ve Bogdan Tanjeviç gibi başantrenörlerin yanında aynı adanmışlık duygusuyla çalıştı.
Hakçası, hiçbir hoca da Ertuğrul Erdoğan’ı gönderip yanına ille de kendi adamını getirme gibi inatçı bir tutum, kapris ya da tercih yoluna sapmadı.
Daha da ilginç olanı, görevini başarıyla yapan bu adam, başantrenörler ayrıldığı zaman hiç akla gelmedi. Ne Başkan Aziz Yıldırım ne de basketbol şubesinden sorumlu yöneticiler, onu birinci adam pozisyonuna getirdiler.
Ta ki Bogdan Tanjeviç’in sağlık sorunları görevini engelleyinceye kadar.
Karadağlı Hoca, ameliyat ve yoğun tedavi aşamasına geldiğinde play ofların başlamasına beş hafta vardı. O günlerde takıma

Yazının Devamı

Fenerbahçe, maNga ve Türkiye Gümüş de madalyadır!

2 Haziran 2010




Lube Ayar’a teşekkür borçluyuz...
Milliyet’in 60. yıl eki için hazırlanan özel eklerde Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın iç dünyasına temiz bir pencere açmış...
Kimi satırlarında itiraflarla, kimi bölümlerinde her zaman seslendirdiği iddialarla konuşuyor Yıldırım.
En hoşuma giden bölüm de “top çizgiyi geçmeyince olmuyor” dediği, son maçın son dakikalarında üst üste gelen gol pozisyonlarıyla ilgili... Gerçekten bu kadar basit işte. Top çizgiyi geçmeyince olmuyor.

Yazının Devamı

Haydi tatile!

30 Mayıs 2010

Amerikalılar, Güney Afrika yolculuğuna hazırlanıyor... Dünya Kupası organizasyonlarının gedikli ülkesinde futbol heyecanı her geçen yıl artıyor. ABD takımının oyuncuları, Avrupa’nın endüstriyel liglerinde mücadele ediyor. ABD futbolda da büyük hedeflerin ve iddiaların takımı olma yolunda hızla ilerliyor.
Boy aynasında kendimize bakarsak...
Futbolcularımız yorgun... Hem fiziksel, hem de moral bakımından çok dayanıklı değiller. Hemen her birinin özel sorunları var... Hamit Altıntop, Şampiyonlar Ligi finalinin yorgun adamı. Bayern’deki durumu belirsiz... Gökhan Zan ve Servet Çetin, Rijkaard’ın yok saydığı adamlar... Semih, “opsiyon”dan tedirgin. Sercan Yıldırım da şampiyonluk kutlamalarıyla tatil planları içinde... Tuncay Şanlı’nın Stoke City’de geleceği yok. Premiership’te var mı? Bilmiyor!
Böyle bir takımın Amerika turnesinden ne bekleyebiliriz? İyi niyet, gayret tamam da... Fazlasına olanak yok. Çek Cumhuriyeti ve K. İrlanda maçları rahattı. Ama dünkü maçta rahatsızlıklar ortaya çıktı... Hatalar göze battı.
ABD karşısında ilk yarıda gösteri yapar gibi rahat ve kolay oynadılar. Hiddink’in 4-3-3’ünde özellikle ileri uç oyuncuları, Tuncay, Kazım ve Arda çok çabuk, akıllı ve

Yazının Devamı

Batı’nın kantarında Türkiye

26 Mayıs 2010

Olimpiyat Oyunları, Dünya Kupası ve Avrupa Futbol Şampiyonası ile ilgili organizasyon kararları, sporun yanı sıra ekonomik ve siyasal konjonktürü de etkiliyor. Dahası, sportif organizasyonlar sonrasındaki gelişim ve değişim mekanizmalarını da hızlandırıyor, tarihe yön veriyor.
Kısa notlarla geçmişte yaşanan sportif olaylara ve organizatör ülkelerdeki gelişmelere bir bakalım...
Tokyo 1964... Olimpiyat ev sahipliğinden sonra Japon demokrasisi gelişti. Japon vatandaşlarının yurtdışına çıkışını engelleyen yasaklar çözüldü. O güne kadar bilinmeyen Japon malları dünya pazarlarında satılmaya başlandı. Japon markaları, Japon otomobilleri Amerika ve Avrupa’da yayıldı.
Moskova 1980... Demirperde, olimpiyat ev sahipliği ile batıya karşı gücünü kanıtlanmak istiyordu. Olimpiyat oyunları, 1989’da demirperdenin dağılmasıyla sonuçlanan büyük çözülmeyi hızlandırdı. Perestroika, demokrizatsia kampanyalarıyla Rusya ve Sovyet cumhuriyetleri, bağımsız ülkelere dönüştüler. 2 kutuplu dünya düzeni bitti.
1988 Seul... Sovyetler Birliği ile Güney Kore, birbirlerini yok sayma, tanımama politikalarından vazgeçtiler. Ortak dış ticaret bankası kurdular. Olimpik boykot dönemi sona erdi. Tıpkı Japonya gibi

Yazının Devamı

Gidişi muhteşem oldu!

19 Mayıs 2010

Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’tan ayrılma öykülerini anımsamakta yarar var...
Futbolcuyken, yurtdışı hazırlık kampından Samsunspor’a postalanmıştı.
Bir eşya gibi... “Seni Samsun’a verdik” denilerek... Serdar Bilgili yönetimi, onun görüşünü almak, isteklerini dinlemek gereği bile duymamıştı.
Sonra antrenörlüğü seçti... Kendine en uygun yolu buldu. Farklılıklarını sergiledi.
Öncelikle derin bir felsefe adamıydı... Okuyordu. Araştırıyordu. Futbolla ilgili akademik çalışmalar da yapıyordu. Sıradan laf ebelerinin arasına katılmadı. Zor konuşan, zor konuşulan bir adam oldu.
Süleyman Hurma ile Samsun’da başlayan yeni kariyerini Kayseri’de geliştirdi. Orada da kendine uygun bir iklim buldu. Kayserispor’a bir Avrupa macerası yaşattı.
Özel yaşamına, inançlarına ve felsefesine kafayı takanlar, Ertuğrul Hoca’nın “derin devlet” tarafından desteklenen, siyasetçi büyükler tarafından korunan yeni bir model olduğunu fısıldadılar çevrelerine... Kayserispor’da da Beşiktaş’ta da bir devlet büyüğünün telkinleriyle göreve getirildiğini iddia ettiler.

Yazının Devamı

Halleri yok

18 Mayıs 2010

Bucaspor’a selam olsun... Onlar olmasa Turkcell Süper Lig yolcuları İzmir’e hiç uğramayacak. Karşıyaka da Altay da bu play-off’u nasıl programladılar, nasıl hazırladılar, anlaşılır gibi değil.
Erdoğan Arıca ve Güvenç Kurtar’la bu süreci tecrübeli teknik adamlara bağlayabilirsiniz ama Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki maça çıkan “hemşehrileri” biraz koşturmanız gerekir. Oysa bırakan koşmayı İzmir’lilerin yüreyecek halleri yok.
Kocaman bir hayal kırıklığı! Kuddusi Müftüoğlu’nun yönetimine dahi gerek duyulmayan bir maç... Seyretmesi zahmet olan bir sıkıcılık koşusu... Böyle baktığım zaman İzmirli hemşehrilerim benim canımı sıkıyor. Belki güzel şehrimde kötü bir alışkanlık yaratarak futbolseverleri yıllardır böyle avutuyorlardı. Ama takke düştü, kel göründü. Bu futbol play-off’a dahi yetmiyor. Süper Lig biraz daha bol gelir.
Karşıyaka da Altay da fizik - kondisyon yetersizliği ve yorgunluk etkisiyle düşündüklerini yapmaktan aciz kaldılar. Şehmus’dan, Okan’dan, Sinan’dan ve Tiago’dan umduğumuz hareketleri, şutları göremedik. Yazık, beraberlikle puan aldıklarını sanıyorlar. Oysa bu kardeş payı, kardeşleri ayağa kaldırmaz.
Konyaspor, şimdi büyük bir avantaj elde etti. Bakalım ikinci

Yazının Devamı

İşte tarih!

17 Mayıs 2010

...Ve Bursaspor, yarım asırlık lig tarihimizin beşinci şampiyonu! Hep birlikte tarihi yaşıyoruz... Tarihe tanıklık ediyoruz. Tarihi yeniden yazıyoruz... Büyük bir inanç ve sabır maratonunun sonu, emek ve istek kahramanlarının zaferiyle bitiyor...
Kutlu olsun... Tüm Bursalılara... Bursaspor’un başkan ve yöneticilerine...
Ertuğrul Sağlam’a...
Uzun koşuyu hırsla, inatla, beceriyle, umutla koşan, o koşuyu gollerle süsleyen futbol emekçilerine...
Mitolojide bir kahraman vardı... Belorofon... Kanatlı at Pegasus’un sırtına binip Olimpos’a (Uludağ) uçarak tanrıların ölümsüzlük sırrı nektar ve ambrosiayı alıp insanoğluna getirecekti... Olmadı. Pegasus, Blorofon’u atıverdi sırtından...
Ama Ertuğrul Sağlam ve futbolcuları, futbol tanrılarının (dört şampiyonun) zafer sırrını Olimpos’un eteklerinde çözdü...
Mitoloji değil, tarih yazarak... Yazdıkları tarihle birlikte “yaşayan efsane” statüsünü hak ederek.

Yazının Devamı

Sürprize yer yok!

16 Mayıs 2010

Saracoğlu’ndaki “veda partisi” her iki takım açısından da “mazi kalbimde yaradır” tangosuyla başlayacak...
Daum, 14 Mayıs 2006’da şampiyonluğa malolan Denizlispor (1-1) beraberliğini unutamıyor... Sadece takımının şampiyonluğuna değil, Fenerbahçe’deki kariyerine de malolan bir kayıptı o maç... O yüzden, Alman basınına “Kaybedersem beni kovarlar” diyerek belleğindeki “ur”u ortaya koydu...
Trabzonspor tarafına bakarsak... Onlar da 5 Mayıs 1996’yı unutamıyorlar... Kendi evlerindeki maçta Aykut ve Oğuz’un attığı gollerle şampiyonluğu rakiplerine kaptırdıkları maçı... Kimse tarihin bu iki maçla sonlandığını düşünmesin... Daha çook kazanılacak kaybedilecek maçlar, şampiyonluklar var... Hepimiz tarihin küçük bir parçasıyız... Her takım, her maçta kendi tarihini yazıyor...
Peki bu maç nasıl sonuçlanır?
Hemen söyleyeyim... Kimse yeni bir Denizli şoku beklemesin! O günkü takım kadro kalitesi olarak belki bugünkünden daha iyiydi. Ama bugünkü takım daha kararlı!
Hayır, sürpriz olmayacak... Trabzonspor’un bu büyük coşkuyu kırarak deprem yaratacağını sanmıyorum ama... Yine de top yuvarlak, unutmayalım!

Yazının Devamı