Beşiktaş Cola Turka, sezon başında 3,5 milyon dolarlık bir bütçe ile kuruldu. Beko Basketbol Ligi’nde kuşkusuz final ve şampiyonluk kovalayacak bir kadro olacaktı bu. Sponsorun katkısı, TV yayın hakkından doğan pay ve iddaa gelirleriyle kulübün sırtına yük olmadan başarıyı arayacaklardı.
Gelin görün ki sponsordan gelen para, futbolun her zamanki “acil” gereksinimleri için harcandı, daha sonra da yerine konmadı. Basketbolla ilgilenen dostlarımız, bugüne kadar ancak 2 milyon dolar harcanabildiğini, sporcuların, para sıkıntısıyla gündelik ihtiyaçlarını bile karşılamakta güçlük çektiğini dile getiriyorlar.
Beşiktaş için talihsizliklerle dolu bir sezon... Chatman, sezon ortasında marihuana alışkanlığı yüzünden takımdan ayrıldı. Bir süre sonra Baxter de biriken alacakları nedeniyle sözleşmesini feshedip serbest kaldı. Bu arada dört aydır maaşlarını alamayan 4 basketbolcu, federasyonun da dertlerine çare olamadığını görünce mahkemeye başvurdular. Haluk, Muratcan, Cevher ve Kerem, toplu alacaklarının gecikme faiziyle birlikte ödenmesini talep ediyorlar.
Ama kuşkunuz olmasın play off serisinde canla başla oynayarak mücadeleyi sürdürüyorlar. İşlerini aksatmıyorlar.
İki yabancı
Şampiyonluk gitmiş, Kupa çoktan başka ellere uçmuş. Kartal geçen yıl kazandığı unvanlarından kopmuş. Ama ne gam!
Hayata devam mecburiyeti koymuşlar, yaşamak lazım! Beşiktaş’ın İnönü’deki veda partisi böyle bir felsefeyle başladı...
Şampiyonluk gitmiş, Kupa çoktan başka ellere uçmuş... Kartal geçen yıl kazandığı unvanlarından kopmuş...
Ama ne gam!.. Hayat devam ediyor... Taraftar, öfkesini, hayalkırıklıklarını bağışlayıcı bir sevgi ve şefkat gösterisi ile unutmaya çalışıyor...
Tribünlerin “kara sevdası” Pascal Nouma’ya şarkılar söyleniyor. Yuvada kalan Hakan alkışları topluyor... Belli ki Manisaspor karşısında durum ne olursa olsun eğlenecekler...
Hayata devam edecekler.
Turkcell Süper Lig’de son maçın bitiş düdüğü henüz çalınmadı ama, bir mucize olmazsa, Portekizli Ariza Makukula sezonu “gol kralı” olarak kapatacak. 27 maçta 20 gol atan Kayserisporlu futbolcunun en yakın rakibi, 13 golle ikinci sıradaki Gaziantepsporlu Da Silva... Beşiktaşlı Bobo da çoğu zaman takımı adına hayal kırıklığı yaratmasına rağmen 12 golle üçüncü sırada. Galatasaraylı Milan Baros ile bir golcüden daha fazlası demek olan Fenerbahçeli Alex de Souza’nın 11’er golü var.
Golcülerin dışında çoğu takımın kimliğini belirleyen orta alan ve savunma oyuncularında da yabancıların ağırlığı kesinlikle yadsınamaz durumda.
Lugano, Neill, Sivok, Ferrari, Ernst, Alanzinho bunlara örnek olabilir. Tabii ki kendisini her zaman forvet olarak tanımlayan Alex’in de orta alanda en başarılı oyuncu olduğu ortada.
Türkiye’de yabancı futbolcular, başarının altın anahtarı olarak görülüyorlar. Bu ön kabulü reddeden Bursaspor, elindeki yabancılardan az sayıda yararlanarak şampiyonluk mücadelesine yeni bir derinlik katıyor.
Bursaspor’a rağmen yabancılarla ilgili genel kabul, hayal kırıklıkları yaşansa da pek değişmeyecek gibi.
Türkiye’de yerel kabuklarını kırarak global rekabetin içinde yer almak
Keşke Fink ve Ernst, bundan önceki maçlarda da hücuma böylesine destek verseydi. Biliyorum, itiraz edeceksiniz. Doğru, her takım da Diyarbakırspor değil ki!
Diyarbakırspor bu ligin bitkisel hayata girmiş takımı... Saha içinde saha dışında yaşadıkları öyle olaylar var ki, sadece bir tanesi bile kümeden düşmeyi etkileyebilir. Hâlâ yaşama tutunma çalışmalarını saygı ile karşılamak gerek.
Beşiktaş, artık şampiyon adayı değil. O yüzden cumartesi günü aynı saatte oynayan zirve ekiplerinin dışında kalıp pazar programına alındı.
Beşiktaş gibi “büyük” takımların hedefle bağları koptu mu her şey zorlaşır...
Organizasyon bozulur... Koordinasyon kopmaya başlar... Motivasyon anlamını kaybeder...
Türkiye, yaşadığı sorunlara rağmen iddialı bir ülke...
70 milyonu aşan nüfusu, kültürü, gençliği, tarihi ve coğrafyasıyla önemli bir dünya ve Avrupa üyesi...
Türkiye’nin hayalleri ve iddiaları var.
Avrupa Birliği’ne tam üye olarak katılmak gibi... BM Güvenlik Konseyi’nde yer almak gibi... Cumhuriyet’in 100. yılını gelişmiş ve uygar dünyanın saygın bir üyesi olarak kutlamak gibi...
Terörü bitirip iç barışı sağlamak, 20. yüzyıldan kalan tüm sorunlarını çözmek gibi.
Sporda da iddialarımız var...
Ali Sami Yen’de tarafsızlar için, futbolu gönülden seyredip keyif alanlar için güzel bir gösteri vardı.
Bireysel yetenekler de sergilendi, takım oyunu da...
Gol yoktu.
Gol yoktu, ama pozisyon boldu.
Kaleciler vardı. Olağanüstü refleksleri, özverileri, oyunu okumaları, kararlılıkları ve cesaretleriyle Aykut ile Ivankov en az 5 gole kalelerini kapattılar.
Elbet atamayanların da kusuru var. Baros, Keita ve ille de Dos Santos... Jo’ya bir şey demiyorum. Oyuna ısınamadan maç bitti. Aldığı süre az değildi, ama kafası dağınıktı.
Asıl soru işareti: Sercan, özellikle ilk yarıda o muhteşem fırsatları nasıl harcadı? Elbet talihsizlikleri de var. Ama zaman zaman egosu şişti, şova yöneldi. Sen golünü atacaksın, golden büyük gösteri mi var!
İki takımın ilişkilerinde gizli bir yasa, hükmünü icra ediyor: İnönü Sivas gibi... Sivas da İnönü gibi...
Beşiktaş orada gülüyor, Sivas da burada!
İstatistik ve rastlantıların ortaya çıkardığı bu yasanın dışında başka gerçekler de var.
Beşiktaş, hedefini kaybetmiş bir takım... Hayal kırıklığının bedelini kim nasıl ödeyecek bilinmiyor ama, Beşiktaş Şampiyonlar Ligi takımı değil artık... UEFA Avrupa Ligi”ne katılmak da başarıdır belki... Ama Beşiktaş ve büyükler için değil!
Sivasspor ise hedef duygusu ile oynuyor. Ligden düşme kaygısı ile mücadele ediyor... Onların kovaladığı bir şey var... Beşiktaş’ın kovalayacak bir şeyi yok!
Kırmızı kart cezalıları Ernst ve İbrahim Toraman’ın yerine Ugur İnceman ve Rıdvan Şimşek soyunmuş ilk onbirde... İnceman’ın tecrübesini biliyoruz da genç Rıdvan hakkında oluşmuş bir kanaatimiz yok maalesef. Çocuğu sezon boyunca merak ettik sadece... Dünkü performansı da merakımızı gidermeye yetmedi. Necip Uysal zaten kendini kanıtlamış bir delikanlı... Onun yolu aydınlık...
Beşiktaş, sezon boyu ortaya koyduğu kısır futbolu aşamadı dün de. Hücum aksiyonlarında aralarında pas yapıp sağa, sola, ortaya sürekli top aktarmakla olmuyor bu iş. Topla adam
İtalya’ya gidip kül krizi nedeniyle dönemeyen Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören için, olabilecek yenilgilerin en güzeli (!) gerçekleşmiştir Saracoğlu Stadı’nda...
Bu maçı, Beşiktaş’ı şampiyonluk yolundan döndüren bir felaket olarak değil, bir hakemin ev sahibine tanıdığı avantajlarla... Verdiği hatalı kararlar, vermediği penaltı ve gaddarca gösterdiği kartlarla hatırlayacaktır kamuoyu.
Hüseyin Göçek’in hem de UEFA’daki İsviçreli mentorunun önünde sergilediği kariyerinin en kötü performansı, FIFA hakemi olarak yolunu uzatmıştır... Onu dik yokuşlarla karşı karşıya bırakmıştır.
Ama Yıldırım Demirören’i rahatlatmıştır.
Kendisinin ve kulübünün “mağdur ve mazlum” olduğunu göstermiştir.
Yenilgileri elbette kimse istemez...
Ama kaderde varsa böylesi olsun!