Bu oyuna hayır!

12 Ağustos 2010

Ramazan ayına girdik ya, Milli Takım’a da oradan bakalım... Ev sahibinin iftara çağırdığı konuklarına gecenin sonunda küçük armağanlar vermesi adettendir... Biz buna “diş kirası” diyoruz.
Dünkü maçta Sırp hakem, Gökhan Gönül’ün kalenin biraz çaprazında Rumen rakibiyle girdiği ikili mücadeleye “penaltı” kararı verdi.
Bu bir diş kirasıydı.
Konuğun değil, ev sahibinin aldığı diş kirasını Emre gole çevirdi.
Neyse ki ardından Arda’nın muhteşem golüyle hem Saracoğlu hamamının, hem de futbolun namusu kurtuldu.
Skorun ötesindeki gerçeklere bakarsak...
Bırakın Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerini, hazırlık maçına bile hazır değildi Milli Takım.

Yazının Devamı

Hiddink’in şifreleri

11 Ağustos 2010

Milli Takım’ın Amerika turnesinde bir olay yaşandı...
Kazım Kazım, otelde kramponlu ayakkabılarını kaybetmişti... Durumu Teknik Direktör Guus Hiddink’e bildirdi.
Hiddink şaşırmış görünüyordu, sordu:
“-Bu iş nasıl oldu?”
“-Hocam, biliyorsunuz çoğu otelde ayakkabılarınızı temizletmek ve boyatmak istiyorsanız, oda kapınızın önüne bırakmanız yeterlidir. Ben de burada öyle yaptım. Ama dün bıraktığım ayakkabılar geri gelmedi.”
Kazım, belli ki ayakkabılarının bulunması için teknik direktörden yardım istiyordu.
Guus Hiddink fazla düşünmedi, formülü söyledi:

Yazının Devamı

Sihirli gece

6 Ağustos 2010

Özlediğimiz bir futbol gecesiydi... Sahada takım, tribünde taraftar... Hem disiplin ve ciddiyet, hem coşku ve ihtiras var...
Hem Erhan, Toraman, Üzülmez ve Necip’le oyunu hep öne taşıyan, rakibine baskı kurup inat ve ısrarla boğuşan bir takım, hem de o takımın bir parçası olarak parlayan yıldızlar...
Bobo, Holosko, Delgado iyiydiler, hoştular ama...
İlle de Quaresma!
Portekizli, tıpkı İtalya, İspanya dolaşıp Türkiye’de kariyerinin doruklarına çıkan Hagi gibi!
Uyum süreci, form grafiği filan demeden içinden geldiği gibi oynadı dün... Futbol bilgisini, becerisini surat asmadan, kendini kasmadan sundu... Bir muhteşem gol... Ardından Limbersky’yi çaresiz faule zorlayıp kırmızı kartla duşa gönderdi... Sonra da uzun zamandır özlenen, asiste dönüşen bir kanat ortası ve Delgado’nun golü...
Gecenin yıldızıydı... Ama dikkat ettim, arkadaşlarından farklı olduğu halde takımın işleyen bir parçası olduğunu asla unutmadı...

Yazının Devamı

Mehmet Terzi: Yılın spor adamı

4 Ağustos 2010

Sessiz. Alçak gönüllü, sakin... Çok konuşmayı değil, çok düşünmeyi seviyor...
Söyleyen değil, dinleyen bir yapısı var...
Tıpkı sporculuk döneminde olduğu gibi... Çok iyi hazırlanıyor...
Yarışlara da, kararlara da!
Popülist tavırlardan, demagojiden, polemiklerden, tartışmalardan uzak duruyor.
Siyasetçilerimizin de çoğu spor yöneticimizin de bir türlü gösteremediği büyük bir becerisi var:
Egolarını yenmiş, ihtiraslarını tüketmiş, ama ideallerinden asla vazgeçmemiş bir sabır maratoncusu o!

Yazının Devamı

Netameli maç

30 Temmuz 2010

Şimdi rövanşta mutlak bir galibiyete ihtiyacı var Galatasaray’ın. Yenerler mi? Evet demek öyle zor ki!

Yılın bu zamanında ön eleme maçına çıkmak çok netameli bir iş... Kazaya uğrama olasılığı var. Bir yandan sonlandırılamayan transfer süreci, bir yandan hazırlık dönemi... Sakatlar, yeniler eskiler, eksikler derken, lig başlamadan henüz ritmini, uyumunu ve formunu yakalayamamış bir kadro ile mücadele ediyorsunuz.
Ali Sami Yen’de yaşanan hayal kırıklığı işte böyle bir tablonun sonucu.
Galatasaray, Arda ile güç bela bulduğu avantajı, savunma ve orta alandaki şaşkınlıklarla elinden düşürdü.
OFK Belgrad karşısında ham bir görüntü verdi sarı kırmızılılar... Evet, topa daha çok sahip oluyor, rakibinin fiziğe dayalı mücadelesine karşı bireysel ustalıklarla fark yaratıyordu. Rijkaard’ın 4-3-3’ünde bir derme çatma havası vardı. Mehmet Batdal, topla her buluşmasında istediği gibi vuramamanın, rakip baskısı altında tıkanıp kalmanın sıkıntısını çekti. Ayağına top bekleyen, hareketsiz haliyle şaşkın bir “punta” örneğiydi Mehmet Batdal... İtalyanlar’ın eski tip çakılı santrforlarına benziyordu. O’nu Hakan Şükür’le kıyaslamak her ikisine de haksızlık. Hakan Şükür hareketli, oyunun her yanına

Yazının Devamı

Madridista Çarşı’da!

28 Temmuz 2010

Onu tanımlamak için en uygun sözcük “Madridista”... Yani damardan Real Madridli... Hem taraftar, hem de oyuncu olarak Madrid’in ruhu!... Doğrusu bu ya, Jose Maria Guttierez Hernandez, bildiğimiz adıyla Guti bunu her şeyi ile hak ediyor.
Dokuz yaşında minik bir öğrenci olarak girdiği Los Galacticos’dan, büyük bir yıldız olarak ayrılıp Beşiktaş’a geldi.
Kuşkusuz, Beşiktaş tarihindeki en zengin kariyerli yabancı...
İspanya’daki iç organizasyonların yanı sıra Şampiyonlar Ligi, UEFA, UEFA Süper Kupası, Kıtalararası kupalarıyla donattığı müzede sadece Dünya Kupası yok.
O da hocası Schuster gibi Milli Takım’la pek sıcak ilişkiler kurmadı.
Ama neresinden bakarsanız bakın, Ahmet Çiğdem’in deyişiyle bir takımdan ziyade “en değerli oyuncuların toplandığı” bir koleksiyon olan Real Madrid’in “en değerli” evlatları arasında yer aldı.

Yazının Devamı

Yaşasın Gurbet Kupası!

21 Temmuz 2010

Öncelikle şunu belirteyim: Fenerbahçe ve Galatasaray gibi iki ezeli rakibin, ligden önce tam da şu günlerde karşılaşması bence çok doğrudur. Yurtdışında kamp yapılan yerlerde yerel kulüplerin, otellerin ya da başka kuruluşların koyduğu hazırlık, çift kale uygulaması düzeyindeki uyduruk kupa maçlarından çok daha ciddidir.
Biri Şampiyonlar Ligi’nde 3. ön elemeye çıkacak, diğeri UEFA Avrupa Ligi için eleme müsabakası yapacak iki takımımız da bir anlamda gösteriden (ya da sınavdan) önce son “kostümlü” provada boy gösterecekler.
Rastgele rakiplerle yapılan beş on bin euroluk sözüm ona maçlardansa kendilerini en değerli, en güçlü rakipleri karşısında sınamaları, skor ne olursa olsun ciddi bir kazançtır.
“Gurbet Kupası”nı en azından bu nedenle destekliyorum...
Daha başka güzellikleri de var...
Örneğin, ezeli rekabeti ölüm kalım maçlarına, sadece resmi müsabakalarla sınırlı bir sürece dönüştürmeleri, iki kulüp yöneticilerinin de 10 yıldan beri içine düştüğü ve bir türlü çıkmak istemedikleri bir yanlışlıklar komedyasıdır. Şimdi hiç değilse bu komik durumdan kurtuluyorlar.
10 yıl önce liderliğini Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın üstlendiği görüş, bu ülkenin en köklü spor

Yazının Devamı

Açılış töreni

16 Temmuz 2010

Bunun adı UEFA Avrupa Ligi elemesi değil, “opening ceremony”... Yani tam anlamıyla bir açılış töreni.
İçinde coşku var... Sevgi var, sadakat var... Beceri var. Güzel oyun, zengin skor var.
Özlenmiş yepyeni heyecanlar ve bol eğlence var.
Beşiktaş’ın, Beşiktaşlılar’ın yıllardır hasret kaldığı tablolar...
Daha ilk maçtan iştahını, enerjisini ve becerisini ortaya koyan, açık açık “Ben her maçta hem ezerim, hem de eğlenirim!” diye niyet beyanında bulunan renkli bir takım var...
Bernd Schuster için yeni bir sınavdı. Quaresma için henüz erken gelen bir maçtı. Futbolcular kamp arkadaşlığının ötesinde takımdaşlık duygusuna henüz ulaşamamıştı.
Ama belli ki iyi çalışmışlar. Taraftarlarının özlediği oyunun ciddi provalarını yapmışlar. Henüz erken... Fizik ve taktik kalite dengesi zamanla oturacak... Yine de iyi niyetle, hırs ve istekle oynadılar. Pozisyon zenginliği, bıkmadan usanmadan kurdukları baskıyla belki de bir düzine gol kaçırdılar. Ona rağmen pes etmediler. Israr ettiler... Golleri birbirine eklediler, güven tazelediler.

Yazının Devamı