<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Keşke herşey saha içinde yaşananlarla sınırlı olsaydı. Keşke heyecan, coşku, gerilim ve mücadele çimende kalsaydı. Keşke futbol sadece futbol olsaydı! Ama ne yazık ki, futbol sadece futbol değil... Bir anlamda iktidar savaşının da kendisi... Bu savaşta herşey var. Dedikodu, kışkırtma, iftira, bir anlamda siyasetleşmiş bir kavga!
Türkiye Ligi'nin iki doruk takımı Gençlerbirliği ile Beşiktaş, üçüncü karşılaşmalarında yeniden ligin en yoğun futbol gösterisini sergilerken, elbet maç öncesi yaratılan polemiklerin, tribün görüntülerinin, ağız dalaşının ve gerilimin etkisinde kaldılar.
El Saka'nın eliyle topu kesip daha başlangıçta yarattığı penaltının da, İlhan'ın gördüğü sarı kartın da, Thomas'ın oyundan atılmasının da gerekçesi aynı temele dayanıyordu. Saha dışından saha içine pompalanan gerginlik.
Haydi biz futbola bakalım... Şampiyon adayı, lider olarak geldiği Ankara'da tacını giymeye hazır olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu gösteride haftalardır savunmanın sırtında taşınan başarının artık yeniden takımdaşlık duygusuyla paylaşıldığını gördük. Sadece savunma
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Türkiye Ligi'nin zirve rekabeti, son yıllarda eşi görülmemiş biçimde kirletildi. Her alanda gelişmenin motoru olan rekabet, toplumumuzun hemen her alanda sergilediği iflah olmaz yozlaştırma illetinden futbolda da kurtulamadı.
Gençlerbirliği'nin Kupa finalinden sonra lige de yansıyan çözülme sürecine kadar zirvedeki üçlü şampiyonluk yarışından gerçekten büyük keyif alıyor, heyecanla izliyorduk maçları... Evet maçlar yine heyecanlı, yine keyifli ve seyir zenginliği içeren pozisyonlarla dolu. Bu tablo için Beşiktaş'a, Galatasaray'a, Gençlerbirliği'ne teşekkür etmeliyiz.
Ama o doksan dakikaların öncesi ve sonrası yok mu ? İşte onlar kirletiyor rekabeti...
Neler oluyor mesela ?
Kötü örnekler
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Ligin gerçekten en sıcak haftasıydı. Bir yandan şampiyonluk yarışında yükselen tansiyon ve hararet, öte yandan Adana'da 30 derecenin üstüne çıkan suhunet... Üstelik her iki takım da kendi kulvarlarında sıcak ve yakın takip altında... Neyse ki, bu kızgın ortam sahadaki oyuna fazlasıyla yansımadı. Beşiktaş, umulandan daha sakin, Adanaspor beklenenden daha rahat ve yumuşaktı. Düşük tempolu maçta her iki takım karşılıklı olarak birbirlerine pozisyon sundular. Elbette yine karşılıklı gol fırsatları buldular. Beşiktaş'ın zor deplasmanını kolaya çevirenler Adanaspor'lulardı. Önce Serkan, sonra Ercan... İkisi de zamanlama yanlışıyla paniğe kapılıp öyle refleks müdahalelerde bulundular ki İlhan'a, iki harekette de (ayağa basma ve arkadan yüklenip düşürme) Serdar Tatlı en acı kuralı gözünü kırpmadan uyguladı.
Penaltılardan ilkini soluyla kalecinin soluna, çok yavaş vuruşla atan Sergen, Murat'ın geç hamlesi yüzünden golü buldu. Strese karşı oldukça soğukkanlı ve rahat oynayan Beşiktaş şimdi daha da rahatlamıştı. Ama ikinci penaltıyı da Sergen mi kullanmalıydı? Bu soruya "evet" yanıtını vermek o kadar kolay değil. Önce kalecinin
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Artık neresi olduğu farketmiyor... Stadyumlardaki polis duyarsızlığına , polis eyyamcılığına ve polis boşvermişliğine son örnek Trabzon Avni Aker Stadı... Vatandaşın - artık her kimse - polis güvencesinde ağza alınmayacak küfürlerle Fatih Terim 'e nasıl hakaret ettiğini, yanıbaşındaki polisin de hiçbir şey yapmadığını hep birlikte gördük. Sanmayın ki, bunlar sadece Trabzon'a özgü görüntüler... Hayır, Türkiye'nin her yerinde her maçın değişmez tablosunu aynı biçimde yaratıyor polisimiz... Duyarsız, tepkisiz, eyyamcı ve boşvermiş!
Evet, bunları yazmak benim de gücüme gidiyor... Vatandaş olarak en çok güveneceğim insanlar için güvensizlik duygusundan kurtulamamak beni de tedirgin ediyor, ama gerçek bu!
Ankara Emniyet Müdürlüğü bugün ve yarın başkentte "Futbolda Şiddet ve Önlenmesi" konulu bir sempozyum düzenliyor. Eksik olmasınlar, beni de çağırdılar bu sempozyuma... Katılmayı çok isterdim, olmadı. Deneyimli bir spor gazetecisi olarak söylemeliyim ki, dünyanın en etkisiz, en yetkisiz ve en duyarsız polisi Türkiye stadyumlarında görev yap(m)ıyor!
&nbs
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Zorlu rakip Altay karşısında elde edilen zor galibiyet için yapılacak en doğru iş herkesten önce Mircea Lucescu'nun sabrını kutlamak olmalı!
Çünkü o bunu fazlasıyla haketti.
Her spor dalında başarı, emekle, beceriyle, sabırla kazanılıyor.
Beşiktaş gergin ve bol stresli maratonun en öndeki koşucusu olarak Altay önünde kuşkusuz çok emek sarfetti... Az beceri gösterdi... Tribündeki ve sahadaki herkesin sabrı tükendi... Bir kişi hariç... Mircea Lucescu'nun sabrı, herkese yetti.
Zaten zor bir dönem... Nouma gönderilmiş... İlhan tedavide... Santrforlardan sadece Ahmet Dursun nöbette... Takım oynamıyor, Sergen'le Ahmet Dursun ikilisi golü arıyor, bulamıyor.
Cordoba, Ronaldo ve ille de Zago... Bu son adını saydığım Brezilyalı üç kişilik oynadı. Savunmayı başarıyla toparladı, orta alanda oyunu planladı, hücumda herkesten çok rol aldı. Ama yine de gelmiyordu gol... Beşiktaş'ın kanatları iflas halindeydi. Kaan Dobra hayalet gibiydi. Gerisini Zago'ya bıraktı. Savunmayı boşladı, hücumu kafaya takmadı.
<#comment>#comment> Milli Takım, Euro 2004 hazırlıkları kapsamında Çek'lerle maç bağlarken, çok ciddi davranmış...
Türkiye Futbol Federasyonu'nu kutlamak gerekir.
Ancak bu ciddi hazırlık maçını milli takım teknik direktörü de, milli futbolcular da "gayri ciddi" bir anlayışla oynadılar. Kendilerini hiç zorlamadılar. Skor tabelasını da, oyunun özünü de boş verdiler. Hem netice utanç verici, hem de "hatice" perişan!
Kendilerini içtenlikle kınıyorum...
Daha önce bu konuya değindim... Eskiden Avrupa'da oynayan futbolcularımızın yokluğundan milli takımın özlenen başarıyı sağlayamadığını düşünürdük. Şimdi lejyonerlerimiz var. Ama maşallah kulüplerinde sağlam, milli takımda sakat bir anlayışla oynuyorlar. Elbette onları kırmak, başarılarını inkar etmek istemeyiz. Ama bazı gerçekleri de görmekten vazgeçemeyiz. Özlediğimiz Hakan Şükür bu mu? Nihat nerede? Yıldıray'dan vazgeçmek, Okan'ı kenara çekmek, Alpay'ı yedekte bekletmek anayasa suçu mu? Bu ne biçim kadro? Ümit Karan diye bir adam yok sayılıyor, çağrılmıyor. Sergen Yalçın sanki cezalı! Bir öyle bir
<#comment>#comment> Hemen her maçta ortaya çıkan tribün sapıkları, Ali Sami Yen Stadı'nda da işbaşındaydı geçen hafta...
Ellerine ne geçtiyse sahaya attılar. Bülent Demirlek yönetmelik uyarınca anons yaptırdı. Durmadılar, ardından bir anons daha yapıldı. Arada Galatasaray kulübünün kendi iradesiyle yaptırdığı ve kulübü zarara uğratacak davranış biçimlerinin sona ermesini talep eden anonslar da cabası...
Hayır, tribün sapığının umurunda bile değil... Bunlar taraftar kimliğiyle maçlara giriyor, tribünlere yerleşiyorlar. Bir vakit gelince de ellerinde ne varsa sahaya yağdırıyorlar. Kulübün sahası kapanacakmış, takım bundan zarar görecekmiş, hiçbirinin umurunda değil... Bunlar azınlıkta... Sağlıklı düşünen, sorumlu ve gönülden davranan taraftarlar engelleyemiyor bu sapıkları... Polis deseniz, o da şaşkın... Stadyumda ne yapacağını bilmiyor. Sapıkların her yaptığı yanına kar kalıyor...
Şimdii... Durum tam anlamıyla tedirginlik yaratır ve giderek daha tehlikeli ve zararlı bir hal alırken, Galatasaray İkinci Başkanı Ali Dürüst 'ün yorumuna bakın: "Efendim, Profesyonel Futbol Disiplin
<#comment>#comment> Böylesi çok sık görülmez. Beşiktaş'ın arzettiği durum tam anlamıyla bir ayrıcalık. Forvetler duruyor, orta alan ve savunma açık kapatıyor. Nouma gözden çıkarıldı. İlhan Mansız sarı kart cezalısı... Ahmet Dursun, Beşiktaş'ın hücumdaki sıkıntısı... Rakibi tehdit etmeyen, oyuna katılmayan, şut çekmeyen forvetlere karşılık Beşiktaş savunması, kaleci Cordoba ile birlikte bir tür kahramanlık sınavı veriyor. Zago, Ronaldo ve Ahmet Yıldırım dün Elazığspor karşısında dimdik ayakta kalmakla kalmadılar, oyunu bütünü ile kontrol edip golü de üreterek güne damgalarını vurdular.
Şampiyonluğa koşan bir lider takım böylesine verimsiz ve etkisiz oyun oynamamalı. Beşiktaş'ın kanatları (Kaan Dobra ve İbrahim) etkili değildiler. Tayfur ve Giunti ön liberoda yükü zorlanarak taşıdı. Lucescu oyuna başlarken Ahmet'i tek santrfor olarak düşünmüştü. Zaman zaman Pancu ve Sergen, Ahmet'i desteklemek yerine forvet kimliğine bürünerek üçlediler. Ama Elazığspor'un kapanan savunmasına karşı umdukları golleri ve pozisyonları bulamadılar. Ahmet Dursun koşuyor, hareketli, ama topa sahip olup, kullanmak yerine rakipleriyle boğuşup kaybediyor. Dünkü maçta