<#comment>#comment>Gazeteci işini "olayına göre"yapar. Olay neredeyse haber oradadır. Haber neredeyse yorum da oradadır. Fotoğraf makinesi ile kamera da oradadır.
Türkiye Futbol Federasyonu’nun 1 kilo 100 gram ağırlığındaki 17 bölümden oluşan "Ana Statü, Talimat ve Oyun Kuralları" kitabından anladığıma göre, bazı cezaların uygulanması da "olayına göre" belirlenen kriterlerden oluşuyor.
Ligde beklenmeyen müthiş bir çıkışla liderliğe ortak olan Beşiktaş, ilk yarının son maçını Gaziantepspor’la oynadı. "Olaylı" bir maçtı bu... 42. dakikada hakem Ali Aydın’ın kararlarını onaylamayan (!) 7 Beşiktaş taraftarı, tribünden atlayıp kendilerine göre (!) görüş beyan etmek için sahaya daldılar.
Şimdi Futbol Disiplin Talimatı’na bakalım:
"MÜSABAKAYI SEYİRCİSİZ OYNATMA CEZASI
Madde 15 - Yalnızca seyircilerin tutum ve davranışlarından doğan saha olayları ve tecavüzler nedeniyle (veya genel güvenliğin zorunlu kıldığı hallerde) spor kulüplerinin, seyircisiz oynatmaya elverişli mutad sahalardaki resmi müsabakalarının seyircisiz oynatılmasıdır."
<#comment>#comment>Yıl biterken, Beşiktaş’ın şampiyonluk heyecanları başlamış. Yeni yıldan önce yeni bir çoşku, yenilenmiş bir hedef ve yepyeni zenginliklerle donanmış bir Beşiktaş. Rakipleri puan cetvelinde bir türlü sıçrayamadan yerlerinde sayarken, Beşiktaş hep ileri fule açıyor.
Başlangıç öyle değildi oysa... Romaschenko’nun golüyle yenik düştüler. Savunma dörtlüsünde Ahmet Yıldırım’ı aradılar. Takıma yeni dönen Ümit, olanca çabukluğuna karşın Ronaldo’ya, Ahmet gibi uyum sağlayamadı. Kademelerde ve yerleşmelerde sıkıntı çekti. Ama ne gam... Seyirci pek ciddiye almadı bu skor tabelasındaki geri düşüşü. Çünkü Beşiktaş takır takır futbol oynuyordu. Bu baskıya golden sonra ancak 15 dakika daha dayanabildi, Gaziantepspor. İbrahim’in füzesine engel olamadı. Oyun tüm güzelliği ile devam ediyor ama Beşiktaş’ın orkestrasyonuna İlhan Mansız ayak uyduramıyordu. Sonra kaçırdığı fırsatlar nedeniyle, takımına ayak uyduramamanın verdiği eziklikle hırçınlaşmaya başladı. Bir gollük topta yüzde yüz gol şansıyla buluşacağına, tuttu stoper Hasan Yurt’u çekip yere indirdi. Topu değil, rakibini kolladığı belliydi. Elbette bu hareketin karşılığı sarı kart olmalıydı. İlhan, sarı kartı da sportmence
<#comment>#comment>ONLARI saygıyla anıyorum... Kulüp başkanlığının yükünü de, sorumluluğunu da başarıyla ve hakkıyla taşıyorlar. Davranışlarıyla da bu ünvanı kendilerine yakıştırıyorlardı. Faruk Ilgaz, Emin Cankurtaran, Süleyman Seba ve ille de Alp Yalman.
Az konuşur, çok çalışırlardı. Kamuoyu ile ilişkilerini, gazetecilerin sorularına gerekli gördükleri kadar ölçülü açıklamalarla yanıt vererek sürdürürlerdi. Şov yapmayı sevmezlerdi. Basına, elden geldiğince yardımcı olmaya çalışır ama asla kendilerini kullandırmazlardı.
Yeteri kadar açık değildiler belki. Ama kesinlikle dürüst ve tutarlıydılar.
Şimdikiler çalışmayla koşuşturmayı birbirine karıştırıyor. Her işi medyanın önünde yapmaya çalışıyorlar. Yerli yerine oturmamış, kararsız ve ilkesiz tutumlarla çelişkiler yaratıyorlar.
Sevgili dostum Mehmet Cansun, Galatasaray Başkanı olarak, eski başkanları mumla aratacak bir telaşe ve tutarsızlık örneği sergiledi. Onun adına üzüldüm. Ne kadar iyi niyetli ve heyecanlı olduğunu biliyorum. Ama şu Lucescu - Fatih Terim sarkacında gidip gelmelerini, yanılıp dönmelerini anlayamıyorum. Şaşırıyorum.
Galatasaray’ın yıllardır içinde bulunduğu ekonomik zorlukları bir pencere
<#comment>#comment>Aynı ligde böylesine birbirinden farklı, çelişkili koşullarla mücadele eden iki takım olmamalı. Ligimizin standart farklılıkları işte böyle sonuçlar yaratıyor. Fenerbahçe’den sonra Beşiktaş da Atatürk Stadı’nda Göztepe’ye bir çuval gol atıp, averaj ve puan keyfi ile İstanbul’a dönüyor.
Büyük skor farkı kimseyi aldatmasın. Göztepe olanaksızlıklar, yönetim hataları ve teknik direktör Rıza Çalımbay ile yardımcılarının gönül kopukluğu yüzünden dün oldukça dağınık görüntüler veren bir ev sahibiydi. Rıza Çalımbay yıllarca kaptanlığını yaptığı takımına karşı, sorumluluğunu üstlendiği takımı adeta bir polis mangası gibi sahaya çıkarmıştı. 3 - 5 - 2 oynayıp, stoperlerle, orta alan oyuncularıyla en az 5 - 6 kişiyi adam markajında boğmak istedi. Takım kişiliğinden uzak, pasif ve etkisiz taktik anlayışı Beşiktaş’a karşı sökmedi. Beşiktaş dörtlü savunmasını, orta alanında oyunun her iki yönüne yardım eden yaratıcı dörtlüsünü çok iyi oturtmuştu. Oturan sistem golleri de çabuk getirdi. 7. dakikada Khlestov’un arka direğe ortası Bayram’la Kenan’ın yükselişinde ilk golü üretti. Kimin attığını çözemedik, ama gol Beşiktaş’ındı.
Bugüne kadar yediği şok gollerle sarsılıp, gerçek
<#comment>#comment>Kupa maçı deyip geçmeyelim. Skor tabelasına bakıp esnemeyelim. Bu maç kolay ve sıradan bir futbol müsabakası değildi. Daum'un sezon başından beri belki de en doğru seçimle en doğru uygulama ve en doğru sistemi bulup oturttuğu bir maçtı.
Beşiktaş, kupanın gürültüsünde kaybolan devlere karşılık dün Yimpaş Yozgatspor karşısında hem maçı kazandı, hem de kendini... Yozgatspor, karşısında sadece göstermelik bir rakip olarak kaldı.
Artık yerli yerine oturmuş, ilkelerini benimsemiş, yerleşme düzenini sağlamış, birbirine alışmış bu dörtlü savunma hiç bozulmamalı. Ali Eren, Ronaldo - Ahmet, İbrahim, Beşiktaş'ın tıkır tıkır makine düzeninde işleyen geri dörtlüsünü oluşturuyorlar. Hem çağdaş, hem güvenceli...
Asıl güzellik orta alanda... Sağ kanatta Nihat'tan boşalan yere Dimitri Khlestov'u koymuş Daum... Doğrusu çok iyi yapmış. Rus Milli Takımı'nın değişmez oyuncusu dün Beşiktaş'ın en etkili elemanıydı. Hem savunmaya yardım etti, hem de hücuma olağanüstü güzellikte katkılarda bulundu. Baya ve kaptan Tayfur keyiflerince oynadılar. Hem gollerini attılar, hem de sorumluluk aldılar. Yimpaş Yozgatspor'un ortadan oyunu kontrol etme isteği bu iki adamın etkinliğiyle
<#comment>#comment>BEŞİKTAŞ beş gün içinde ligdeki rolünü yeniden belirledi. Sıra takımı renksizliğinden şampiyon adaylığına... Orta sıraların hedefsizliğinden ve dağınıklığından zirvenin heyecan,gerilim,umut yaratan çoşkulu ortamına döndü.
Daum, şampiyonluktan söz edenlere ısrarla "Ben rüya görmüyorum" diyor, "Bu kadro ile şampiyon olmamız beklenemez!" Takımının yetersizliğinden söz ediyor, yeni futbolculara gereksinmesi olduğunu tekrarlıyor. Nihat'ın satılmasına karşı çıktığını sık sık hatırlatıyor. Daum, takımına güvenemiyor.
Bu belki de kendi içindeki çöküşlerin, kendi içinde yaşadığı fırtınaların dışa vurması. Daum, kendine güvenemediği için, takımına da güvenemiyor.
Oysa hatırlamalı Daum... Beşiktaş'ın son şampiyonluğunda (1994 - 95) yine kendi imzası vardı. Ama o günlerde yöneticiler ve medya itiraz ederken seyirci sessiz bir karşı duruşla dudak bükerken, Daum ısrarla şampiyon olacaklarını söylüyordu. Galatasaray'la soluk soluğa girdikleri son sekiz haftada her şey değişti... Saftig'in ekibi Ali Sami Yen kazalarıyla sarsılmaya başladı. Samsunspor, Gaziantepspor ve Antalyaspor'a peşpeşe yenildiler. Serinin başlangıcından önce Beşiktaş'ı İnönü'de 3 - 2 yenen
<#comment>#comment>Tek tek maç pozisyonlarına, ayrıntılara girmeye hiç gerek yok. Keşke iki hakem, bir iki hatayla haftayı kapasaydı da "Hakemdir, insandır... Hata yapar" deyip hoşgörü ile unutsaydık. Hayır durum öyle değil... Durum, insan hatalarının, bireysel yanılgıların çok ötesinde başlıbaşına bir "güven bunalımı" arzediyor. Bu bunalımdan çıkış o kadar kolay değil. Kulüp yöneticilerinin eleştirileri ya da tehditleri de asla bir çözüm değil. Aksine bunalımın boyutlarını daha da genişletip derinleştirecek nitelikte.
Türkiye’de futbol hakemliğinin canına okuyan sorunlar var. Biz birkaçını sıralayalım:
* UEFA’nın üst düzey müsabaka organizasyonu Şampiyonlar Ligi’nde, bu yıl tek Türk hakemi yok.. Oysa bazı ülkeler üçer, beşer hakemle orada düdük çalıyor. Gerçeği görmezden gelmeyelim. Hakemlerimiz, uluslararası standartlara uygun maç yönetmiyorlar.
* Her hafta sonu TV ekranlarında kurulan "hakem mahkemesi" artık amacından öteye uzamaya başladı. Kurallar ve uygulamalar, alaycı, aşağılayıcı espirilerle bulamaç haline getirilerek yorumlanıyor. Ayrıcalık ve özellik uğruna sergilenen sivrilikten reytingle birlikte gerilimi ve güvensizliği de arttırıyor. Daha sakin, sade,
<#comment>#comment>ŞÜKRÜ Saraçoğlu Stadı'ndaki maç ezeli rekabetin yüzyıla yaklaşan klasik geriliminin üstüne tuhaflıklar da ekledi. Anlaşılamayan şey, Mustafa Denizli'nin de, Christoph Daum'un da sahaya tek santrforlu başlamasıydı. Gerçi Ali Güneş, Serhat'ın yanında hücuma katılıyor, ama oyun kişiliğine uygun rolü oynamıyordu. Fenerbahçe üçlü, Beşiktaş dörtlü savunmayla birbirlerini durdurmaya çalışırken, iki takım da orta alanda rakibine hiç zorluk çıkarmadı. Fenerbahçe, Abdullah ağırlıklı sol kanat yoğunluğuyla saldırırken, Beşiktaş, oyun dışı bıraktığı Nihat'ın vekaletini sağ kanatta Baya'ya vermişti. Tümer, sahanın en yaratıcı ve en etkili oyuncularından biri olarak parladı. Buna karşılık Ceyhun ve Hakan Bayraktar orta alan zenginliğini sergileyemediler.Maçın kader anlarından biri 35. dakikada yaşandı. Mirkovic'in Tümer'e yaptığı sert hareket, iki futbolcuyu da elektriklendirdi. Sonra birbirlerine sportmenlik dışı tavır ve eylem koydular. Hakem de kırmızı kartlarını çıkardı. İkisi de haketti. Ne varki Fenerbahçe, savunmada pek de zorlanmayan Mirkovic'i yitirirken, Beşiktaş, saha içindeki beyninden oldu. İkinci yarıda sıklıkla faule başvuran Beşiktaş, bunun bedelini