Yorgun ligin lideri

4 Şubat 2002


<#comment>Ligimizin adı "süper" ama dipte de, zirvede de bir yorgunluk var. Kadrosunda en az beş milli futbolcu bulunduran Avrupa takımı lider Galatasaray, dün Antalya deplasmanında da futbol yerine cicoz oynadı. Amaçsız, verimsiz, isteksiz ve etkisiz... Deplasmanda bol bol puan bırakıp, Ali Semi Yen’de olmuşları toplayan Lucescu’nun ekibi, takım olarak kötü oynamakla kalmadı, bireysel anlamda da ayağına umut bağlanan oyuncularla, inanılmaz hayal kırıklıklarını yaşadı. Sakatlanıp çıkana kadar Hasan Şaş, sonrasında Arif ve ille de Ümit Karan!.. Ayaklarına gelen gol fırsatlarını futbolla ilgili her türlü beceriyi çöpe atarak harcadılar. Hele Ümit Karan’ın dört gol pozisyonunda tek başına takımını ve skor tabelasını öksüz bırakması anlaşılır şey değildi. Ümit Karan, Galatasaray tarihinde herhalde en ayrıcalıklı santrfor olarak yer alacak. Sezon başından beri kaçırdığı gollerin üzerine kitap yazılır. Ama, o yazdığı kitabı okuyamayacak kadar kendinden ve işinden kopuk. Yaşadığı dramın farkında değil. Lucescu’dan da kredisi bol. Biraz üşüttüğü için hastalık mazeretiyle anlayış görüp, yerini Serkan’a bırakıyor. Zaten Lucescu’ya göre Ümit Karan hasta, sakat ya da cezalı değilse Serkan asla

Yazının Devamı

Lorant’tan inciler

30 Ocak 2002


<#comment>Fenerbahçe’nin sık sık içine düştüğü kriz ve panik ortamında, biraz da taraftarın gazına gelerek, ya da gaza getirilmiş taraftarın tepkilerine karşılık olmak üzere Mustafa Denizli’nin işine son verip Werner Lorant’a göreve getirmesi, öyle anlaşılıyor ki derde deva olmayacak!
Hemen belirtelim. Derdin devasız kalmasında Lorant’ı suçlayacak değiliz.
Türkiye, Werner Lorant’ı çok iyi tanımıyor. Şimdi karşılıklı "tanışma" aşamasındayız. Tıpkı Osieck, Löw ve Zeman’da olduğu gibi sınama yanılma yöntemiyle gün geçiriyor Fenerbahçe. Werner Lorant’ın Almanya’nın haftalık spor dergilerinden Sport Bild’de yayınlanan röportajı oldukça ilgi çekici. Almanca bilmem. Değerli futbol adamı dostum Yılmaz Yücetürk’ün çevirisinden yararlanarak bazı sözlerini buraya aktarmak isterim.
Oyuncu değiştirme. Alman hoca oyun sırasında kulübeden sahaya yeni adam gönderip oyuncu değiştirme hakkını kullanmayı pek sevmiyor: "Eğer bacağı kırıldıysa oyuncu değiştirebilirim " diyor.
Oyuncularla diyalog. Anlaşıldığı kadarıyla pek yüz - göz olmak istemiyor. Herkes görevini yapsın. Bunun için buradayız. Sadece benim dediğimi yapın, söylemi... Futbolcularla dertleşmek, onların özel

Yazının Devamı

Kırılma noktası

28 Ocak 2002


<#comment>Daum’la Briegel arasında sessiz bir yarış var...İki yıl önce Beşiktaş’ın sorumluluğunu üstlenen Briegel, galibiyet serisinde 13. maça kadar ilerlemiş, orada Galatasaray’a takılmıştı. Daum, 9 galibiyeti üst üstte koyarken, zaman zaman zorlandı. Keskin virajları şansıyla, umulmadık becerilerle, takımın kendisini aşan şampiyonluk inancıyla geçti. Ama Diyarbakır’da motor tekledi. Yurttaşı Briegel’in gerisinde kaldı.
Bozuk zemin elbette bu sonuçta etkili oldu. Futbolcuların pas iletişimini kopardı. İkili mücadelelerin kalitesi düştü. Top kontrolü gülünç fiyaskolara dönüştü. Öte yandan seyircisiz oynadıkları Bursaspor maçındaki zoraki galibiyetin gizleyemediği savunma zaafları da Beşiktaş’ta ayrı bir tedirginlik yaratıyordu.
Diyarbakırspor kendi sahasında Trabzonspor ve Fenerbahçe’yi yenmiş olmanın özgüveni ile mücadele etti. Deniz’in orta alandan yönlendirdiği Yeşil - Kırmızılı takım, Kona ve Celaleddin ile gole üç kez yaklaşmasına rağmen kaleci Asper’i geçemedi. Buna karşılık Beşiktaşlı futbolcuların top kullanmasına, pozisyon yaratmasına hiç şans tanımadılar. Alan ve zaman daraltarak Tümer’i, Tayfur’u, Khlestov ve Bayram’ı etkisiz hale getirdiler. Ahmet Dursun -

Yazının Devamı

Lorant’ın sofrası

23 Ocak 2002


<#comment>Werner Lorant’ın yenilediği Fenerbahçe’yi izlemeye gelenler ana mönüde fazla bir değişiklik göremediler. Yine 3 - 5 - 2... Yine Dünya için eskiyen, Fenerbahçe için hep yeni kalıp, eskimeyen üçlü savunma anlayışı... Bir yerine iki ön libero: Ogün ve Abdullah yan yana... Kenarlarda Lazetic ve Ali Akdeniz’le denenen kanat kombinasyonları... Biraz çabukluk, biraz pres, azıcık motivasyon, eh bir tutam da koordinasyon... Lorant tencerede pişmiş eski yemeği biraz ısıtıp, karıştırıp soslayarak servise sunuyor. Herkes yer mi ? Yese doyar mı ? Bu sofradan Fenerbahçeliler mutlu kalkar mı ? Bilemeyiz !
İstanbulspor maçında tribünler yine soğumayan yürekleri, sevgileri ve iyi niyetleriyle gelen taraftarla dolmuş. Fenerlist organizasyonunun sanal alemden Kadıköy cemaatine taşıdığı iki güzel afiş var: Teşekkürler Büyük Mustafa (Vefa)... Wilkommen herr Lorant (Konukseverlik)... Kültürümüzün iki güzel yansıması. Ya da "Giden ağam, gelen paşam!" eyyamcılığı.
Fenerbahçe tüm yeni yönlerine rağmen yine de topu daha çok rakibine bırakan, rakibini kendi sahasına buyur eden, sonra da aklına geldiği yerde gerekli bir silah gibi pres kuşanan bir anlayışta. İstanbulspor daha çok topla

Yazının Devamı

İyi, güzel, çirkin

21 Ocak 2002


<#comment>İlk kez el yordamıyla bulduğu kaleciyle oynayacağını hiç umursamadı... Ahmet Yıldırım'ın yokluğuna, Baya'nın Afrika turuna, Nihat'ın Real Sociedad'a uçup gitmesine kafayı takmadı. Yokları değil, varları koydu önüne... Elindeki oyuncularla aklını, yüreğini ve meslek onurunu birleştirip taktik zekasını Avni Aker'in çimlerine yansıttı. Christoph Daum dün gece, hem kendi kişisel tarihine parlak bir sayfa yazdı, hem de Beşiktaş'ın yerini yeniden şampiyon adayı olarak skor tabelasına kazıdı.
Daum'un aklı öncelikle saha parselasyonuna yansımıştı. Ali Eren, Ronaldo ve Erman ile savunmayı üçledi. Sağ kanada Khlestov, ön liberoya Ümit ve Tayfur, sol kanada İbrahim'i akıllıca yerleştirdi. İleri uçta Ahmet Dursun ve İlhan'ın hemen arkasına Tümer'i yaratıcı hücum planlayıcısı olarak dikti. Belli ki bu dizilişi elindeki olanaklara göre en iyi biçimde seçmiş ve sonra da futbolcularını motive etmek için dil dökmüştü. Onlara korkmamalarını, koşmalarını söylerken golü de çok kolay bulacaklarına inanıyordu. Hele çift santrforla Trabzon'un üstüne çullanması gerçekten akıllı bir tercihin yansımasıydı. Kusursuz oynayan savunmadan çıkan uzun toplar, kanatlardan gelen etkili ataklar

Yazının Devamı

Stat fırtınaları

16 Ocak 2002


<#comment>Farkında mısınız? Krize, ekonomik sorunlara ve kaynak yetersizliğine rağmen İstanbul’da sessiz ve derinden stat fırtınaları esiyor.
Galatasaray’ın Süren döneminde başlattığı, kimi zaman hayallere, kimi zaman büyük engellere takılan Ali Sami Yen’i yıkıp yenisini yapma projesi, Mehmet Cansun ve arkadaşları tarafından hayata geçirilmek üzere.
Galatasaray, Ali Sami Yen için öylesine büyük bir proje hazırlattı ki, her şey bitip hazır olduğunda İstanbul modern bir stada kavuşmuş olmakla kalmayacak, Galatasaray da aynı zamanda altın yumurtlayan bir işletmeler kompleksinin sahibi olacak. Maçtan maça kapısı açılan, kirli koltuklarda bilet parası ödeyerek gelmiş konuklarını ağırlayan, her maçta otopark kavgalarının yaşandığı bir stat yerine, insanların hafta boyu yararlanabileceği, restoranında, barlarında, salonlarında sosyal etkinliklere katılabileceği dev bir tesis inşallah gerçekleşecek. Dileyelim ki, Cansun ve arkadaşları bu büyük hayali, doğru ve akıllı uygulamalarla, dürüst ilişkilerle İstanbul’a kazandırsınlar.
Fenerbahçe’nin stat harekâtı daha somut, daha gerçekçi biçimde başladı. Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının, bana göre en başarılı oldukları alan

Yazının Devamı

Beşiktaş kongresi

9 Ocak 2002


<#comment>Beşiktaş Yönetim Kurulu, başkan adaylarından Hasan Arat’ın kongrelerin haziran ayına kaydırılması yolundaki önerisini reddetti. Doğrusu bu sonucu bekliyordum... Mart ayındaki kongreye yükselen bir trendle - zirve kulübünün başkanı olarak girmeye hazırlanan Bilgili, Arat’ın önerisini taktik bir girişim olarak algılayacaktı.
Oysa, taktik girişimlerin çok ötesinde kongrelerin haziran ayına alınması sadece Beşiktaşlılar’ın değil, profesyonel futbolla ilgili etkinlik gösteren her kulübün kaçınılmaz biçimde seçeceği stratejik bir karar olmalıydı. O nedenle yazık oldu. Sezon devam ederken, belirsizlikler ortadayken kimse kulübün temel sorunlarıyla ilgilenmiyor. Varsa da, yoksa da futbol takımının performansı! Tartışmalar yetersiz ve kısır kalıyor. Kulüp aidiyeti, takım sempatizanlığının önüne geçemiyor.
Kongrelerin haziran ayına kaydırılması bir çok sorunu çözme şansı yaratabilirdi. Yazık ki, seçim kaygısı kulübün sağlıklı gelişme kaygılarının önüne geçmiş durumda.
Dahası...Bu kulüp kongreleri yeniden ele alınmalı. Örneğin, iki yıllık çalışma dönemleri yönetimlerin günlük çalışmasına neden oluyor. Uzun vadeli kalıcı programları kimse tartışamıyor. Kongreler

Yazının Devamı

Yine spor, yine spor!

2 Ocak 2002


<#comment>ADINI anmak bile istemiyorum, geçen yıl Türkiye ekonomik darboğazların içinde sıkıştı kaldı. Emek ve sermaye birbirine küstü, birbirinden koptu. Üretim ağları delindi, çözüldü, dağıldı.
Türkiye evlerde, fabrikalarda, okullarda, hastahanelerde bunaldı.
Yüzümüzün gülmediği, suratların asıldığı kötü bir yılı geride bıraktık.
Yine de onca kötü ve kara tablonun içindeki bir mücevher parlamaya devam etti.
Işıl ışıl, tertemiz...
Türk sporu hayatın öteki alanlarındaki olumsuzluklara inat hemen her dalda zirveleri zorladı. Erişilmezlere, ulaşılmazlara adını yazdırdı.

Yazının Devamı