SM 1-TV 0

22 Ağustos 2012

Önceki gece Gaziantep’te yaşananları, sosyal medyadan ve yabancı haber kanallarından takip edebildik. Peki ama o sırada yerli haber kanalları ne yapıyordu?

NTV’de ‘Süper Akıllı Hayvanlar’, CNN Türk’te ‘Okyanusun Devleri’ var. Birinde maymunlar, birinde balinalar... Sanırsınız hayatımız toz pembe, hayvan belgeselleri izleyerek çocuklar gibi güle oynaya geçiyor.
Habertürk’te Mevlana Müzesi, Skytürk360’da Egemen Bağış’a bayram ziyareti (Neyse ki canlı değil), Kanal 24’te Arakanlılar’a yardım programı, TRT1’de Meg Ryan’ın ‘Melekler Şehri’ filmi var. Diğer ulusal kanallardaysa diziler.
Peki aynı anda yabancı haber kanallarında ne var dersiniz? BBC, El Cezire, Sky News Gaziantep’teki bombalı saldırıyı veriyor. Sadece haber ajanslarının görüntüleriyle de değil, muhabirleri Türkiye’den bildiriyor. 8 ölü, 64 yaralı olduğunu önce onlardan öğreniyoruz. Bizim haber kanallarından birindeyse maymunlar var o sırada. Kinaye yok, gerçekten maymunları anlatan bir belgesel var. Bildiğiniz üç maymun işte.
Büyük kanallarsa tamamen haber kanallarına havale etti durumu, yayınlarını hiç bozmadılar. Neredeyse altyazı bile geçmeyeceklerdi.

Yazının Devamı

Bir ayakkabıyla fit olunur mu?

20 Ağustos 2012

Hacıyatmaz modeli spor ayakkabılar bacak ve popoyu sıkılaştıracak vaadiyle satılıyor. Şimdi iki firma Amerikalı tüketicilere bu ayakkabılar için 105 milyon dolar tazminat ödemek zorunda kaldı. Peki ama neden?

Bayram vesilesiyle bünyedeki tatlı oranı yükselmiş durumda. Markette keşfedilen Alaçatı Ev Kurabiyeleri sayesinde (ki onlar başlı başına bir yazı konusu olmayı hak ediyor, tahinli ve sakızlı kurabiyeleriyle) durum giderek daha da vahimleşiyor. Şimdi en çok konuşulan konu, nasıl fit olacağız?

Zayıflama haplarından sağlıksız diyetlere birçok ürkütücü seçenek var. Bunlardan kesinlikle uzak durmak gerekiyor. Bir de en zararsız gibi görünen hacıyatmaz ayakkabılar var.

Çirkin ama faydalı mı?
Hacıyatmaz ayakkabılarla beşik gibi sallanıyorsunuz. Yürürken daha çok efor sarfetmeniz gerekiyor. İşte bu yüzden de poponuzu, bacağınızı şekillendireceği, sıkılaştıracağı vaat ediliyor. Birkaç Hollywood yıldızının ayağında da bu ayakkabıları gördükten sonra kim tutar bizi? İster istemez “Bir deneyelim bakalım, ne kaybederiz?” diyoruz.

Yazının Devamı

BU YARIŞMA BENi EKRANA KiLiTLiYOR

19 Ağustos 2012

Son ‘guilty pleasure’ımı açıklıyorum, ‘Benzemez Kimse Sana’. Nerede olursam olayım mutlaka izlemek istiyorum, bir kere takılınca kesinlikle zaplayamıyorum

Son zamanların kesinlikle en iyi yarışma programı ‘Benzemez Kimse Sana’. Bir kere hem taklit yapmak hem de aynı anda şarkı söylemek başlı başına zor. O yüzden yarışmacılara şapka çıkarıyorum. Özellikle de kadınların erkek, erkeklerin kadınları taklit ettiği bölümlere.

Programı asıl alıp götüren, Seyfi Dursunoğlu. Tek kelimeyle mükemmel. Çok zeki, çok komik, çok enerjik. O yaşta hepimizi cebinden çıkarıyor. Diğer jüri üyeleri Hande Ataizi ve Erol Evgin’le de bir ahenk yakalanmış durumda. Ataizi ve Evgin, gayet iyi idare ediyor Dursunoğlu’nun esprilerini. Oysa hepimiz biliyoruz ki, Seyfi Dursunoğlu’yla baş etmek kolay değil.



Favorim Pelin Öztekin
Ne kadar güzel dans ediyor, ne kadar güzel şarkı söylüyor. Bir de Asena’yı çok beğeniyorum. Son derece doğal. Sesinin yeterli olmadığını açık açık söylüyor ama daha iyi olabilmek için çalışıyor. Çabasından ve doğallığından dolayı en iyi puanları hak ediyor. Kendini beğenmiş bir hali yok. Neyse o. Alıştığımız TV figürlerinden çok farklı, samimi. İşte o yüzden de son

Yazının Devamı

iHIRSIZ’IN ŞAŞIRTICI HiKAYESi

18 Ağustos 2012

Steve Jobs gibi bir teknoloji dehasının evini soyan hırsızın da teknolojiden anladığını zannedenler yanılıyor. Bakın hırsız Jobs’ın evine nasıl girmiş?

60 bin dolarlık mücevher, cüzdan, Mercedes anahtarı, şampanya, mutfak robotu, iPad, iPhone, iPod, iMac, MacBook, MacMini, Apple TV... Liste böyle uzayıp gidiyor. Steve Jobs’ın tadilatta olan evine giren hırsız bunları çalıyor. Mücevher, cüzdan ve elektronik eşyalar tamam da Cristal şampanyayı ne yapacak? Şampanyayla belki de soygunu kutlayacak.


Kapının önünde duran ve anahtarını aldığı Mercedes’e dokunmuyor. Oysa bilse ki Steve Jobs hayattayken her altı ayda bir arabasını aynı modelin yenisiyle değiştiriyordu... Öyle gösteriş ya da yeni model olsun diye değil. Jobs’ın hiç kimsenin aklına gelemeyecek ilgisiz bir nedeni vardı. Arabasına plaka almak istemiyordu. Kaliforniya’da yasalara göre, altı aydan önce arabaya plaka almak gerekmiyordu. Dikkatsiz bir sürücü olduğu için arabayı değiştirmek daha çok işine geliyordu.

Jobs’un evi olduğunu bilmiyor
Bir hırsızın başına gelebilecek en iyi şey bilgisayarlarla, telefonlarla, iPadlerle, iPodlarla dolu bir eve girmek. Ta ki gördüğü bütün teknolojik aletlerin yaratıcısının

Yazının Devamı

BiR DOKTORA YAKIŞIYOR MU?

15 Ağustos 2012

Soruyorum size, bir estetik cerrah Ajda Pekkan’a hakaret edince Ajda Pekkan mı küçük düşüyor, yoksa cerrahın ta kendisi mi?

Yine bir ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz’ vakası var karşımızda. Adını anmaya bile gerek yok. Söylediklerine bakalım. Önce Ajda Pekkan’ın geçirdiği operasyonları başarısız bulduğunu söylüyor. Ardından etmedik laf bırakmıyor. “Hilkat garibesi”, “Kurbağa gibi bakıyor gözleri”, “Yüzünde bir mimik yok”, “Maymun poposu gibi dudaklar...”

Bir estetik cerrahın bırakın Pekkan’ı herhangi bir kişi için böyle konuşması doğru mudur? Estetik operasyon geçirmiş biri hakkında böyle konuşan bir estetik cerraha insan nasıl gider de teslim olur? Yarın öbür gün kendi hastası hakkında da böyle konuşmayacağının ne garantisi var?
Herkesin her şeyi söylemesina alıştık ama doktorlara gelince durum değişiyor. Kendi sağlığımızı teslim ettiğimiz kişilerin bu kadar duyarsız ve bu kadar haddini bilmez olması korkutuyor. Bir de, ağzından çıkanları kulağı duymadan Ajda’ya sözüm ona insanlık dersi veriyor, “Ajda ne bir hayır kurumuna yardım etmiştir ne bir okul yaptırmıştır. Ne bir çocuğu evlatlık almıştır” diyerek. Farkında değil, ama söyledikleriyle Ajda’yı değil, kendini küçük

Yazının Devamı

OLiMPiYATLAR’IN EN iLHAM VERiCi HiKAYESi

13 Ağustos 2012

Olimpiyatlar’da en ilginç başarı hikayelerinden biri ABDli bisikletçi Dotsie Bausch’a ait. Bausch, insanın aklına koyduğunu yapabileceğinin canlı örneği

Dotsie Bausch, alıştığımız sporculardan çok farklı. Onu en farklı yapan da geçmişi ve spora geç başlaması. Çok genç yaşta mankenlik yapıyor. Derken sıfır beden olma baskısıyla anoreksiyaya yakalanıyor, 40 kiloya kadar düşüyor. Aynı zamanda kokain de kullanıyor.

Bu kadar sağlıksız bir durumdayken hayatını değiştirmeye karar veriyor ve tedaviye başlıyor. Tabii terapi programının içinde sporun da önemli bir yeri oluyor. Doktorlar daha önce denemediği bir spora başlamasını tavsiye edince bisiklette karar kılıyor. Sanmayın ki bu kararı verdiğinde henüz çok genç. 26 yaşında. Genç tabii, ama Olimpiyatlar’da yarışan sporcuların ne kadar küçükken eğitilmeye başladığını ve 30’lu yaşlarda profesyonel hayatlarını bırakmak zorunda kaldıklarını düşünürseniz 26 yaş spora başlamak için epey geç. Özellikle de anoreksiya ve kokain bağımlılığından yıpranmış bir beden için.

Şimdi Bausch 40’ına merdiven dayamış. Azmin sonu, Olimpiyatlar’da gümüş madalya kazandı. Öncesinde de 7 ABD şampiyonluğu var. Ona bakıp tek şey düşünüyorum, önemli

Yazının Devamı

MESAJ KAYGISI YORUYOR

12 Ağustos 2012

Heyecanla beklediğim bir filmdi, ‘Cosmopolis’. Hayır Robert Pattinson için değil, David Cronenberg için. Ama son zamanlarda en büyük hayal kırıklığına uğradığım film oldu

Robert Pattinson’ın canlandırdığı 28 yaşındaki milyarder servet yöneticisi bir limuzin içinde, şehrin bir ucundan bir ucuna gitmeye çalışıyor. Amaç çocukluğunu bilen mahalle berberine gidip saçını kestirmek. Bu arada limuzine binip inenler oluyor. Onlar kapitalizme karşı yapılan protestolara maruz kalıyor, biz de izleyici olarak uzun diyaloglara... Film ilerlemiyor, onlar limuzinin içinde sıkışıp kalıyor, biz de sinema salonunda. Limuzinde esas adama eşlik eden Juliette Binoche, Samantha Morton gibi oyuncuların da filme bir katkısı yok, onların bölümü filmden çıkarılsa hiçbir şey değişmez.

Don DeLillo’nun romanından uyarlama ‘Cosmopolis’. Yazıldığı zaman için önemli, ama şimdi geç kalınmış bir konu. Finans sisteminin çöküşü üzerine söylenecek her şey söylendi. Bu sistemin çöküşü filmdeki gibi sadece milyarderleri değil, ne yazık ki hepimizi etkiledi. Şimdi daha önce söylenenleri tekrarlıyorlar.

Filmin mesaj kaygısı yoruyor. Kendinizi bu zamana ait değil gibi hissetseniz bile yine de bu kadar

Yazının Devamı

POPÜLER OLMANIN SIRRI: SAÇMALAMAK

11 Ağustos 2012

Eskiden saygınlık önemliydi, şimdiyse tek ölçü tanınmak ve konuşulmak. Bunun için de herkes saçmaladıkça saçmalıyor

Kim ne kadar saçmalarsa o kadar popüler oluyor. Tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Artık saygınlık, kimse için eskisi gibi önemli değil. Varsa yoksa tanınmak, konuşulmak.
Kim ne kadar abuk sabuk konuşursa, yazarsa bir anda memlekette en çok konuşulan konu oluyor, gündemde ne kadar daha önemli olaylar olsa da. Eskiden herkes hakkında iyi konuşulmasını isterdi. Şimdi herkes konuşulsun da, iyi kötü ne fark eder havasında. ‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ hayatımızın özeti olmuş durumda.

Twitter’da herkes kendisine edilen hakaretleri de iltifatları da büyük bir gururla retweet ediyor, başkalarıyla paylaşıyor. Eskiden iltifatlar yüz kızararak kabul edilirdi, başkasının gözüne sokulmazdı. Şimdiyse iltifatla da hakaretle de övünülüyor. “Tepkinin iyisi, kötüsü olmaz” deniliyor. Hakkınızda kötü konuşuluyorsa demek ki konuşulacak kadar önemlisiniz diye düşünülüyor. Kimse kötü sözlerden alınmıyor, bozulmuyor, en kötüsü de utanmıyor. Bir yüzsüzlük, bir hadsizlik aldı başını gidiyor.

Özrü kabahatinden büyük

Yazının Devamı