Paris Antika Bienali’nden sonra sırada Versay Sarayı gezisi var. Bu tarihi sarayda bir çağdaş sanat sergisi geziyorum. Joana Vasconcelos sergisinde bakın neler var?
Paris Antika Bienali’nin ertesi günü sabah erkenden başlıyoruz gezmeye. Grand Palais önünde buluşulup Versay Sarayı’na gidilecek. Fransa Antikacılar Birliği, yabancı basının Versay Sarayı’nı görmesi gerektiğine inanıyor. Bu kısacık Paris seyahatine bir de Versay turu ekliyorlar. Paris’ten otobüsle 45 dakikada gidiyoruz. Kapıdaki uzun kuyruğu görünce ve uçağa sayılı saat kaldığı için ister istemez bir hayal kırıklığı oluyor. Ama yabancı basını ayrı bir girişten içeri alıyorlar.
Programda Versay’da kahvaltı var. Sarayda kahvaltı denince aklımıza mükellef sofralar geliyor. Ama Fransızlar için kahvaltı, kruvasan ve kahve. Çikolatalı kruvasan ve kek de var. O kadar.
Kahvaltıdan sonra Versay’ın halka açık olmayan bölümü gezilecek. Marie Antoinette’in odaları ve tabii Joana Vasconcelos sergisi de görülecek.
Versay ihtişamlı bir barok sarayı. Burada son yıllarda çağdaş sanat sergileri düzenleniyor. Jeff Koons, Takashi Murakami, Xavier Veilhan ve Bernar Venet’ten sonra eserleri Versay’da sergilenecek en
Paris Antika Bienali başladı. Türk katılımcı yoktu ama Türk koleksiyonerler vardı. Türkiye’ye de getirilmesi düşünülen antika fuarından notlar
* Paris en kalabalık günlerini yaşıyor. Önce Maison Objet dekorasyon fuarı vardı, sonra tasarım haftası başladı. Bir de üzerine Karl Lagerfeld imzalı antika bienali eklendi.
* Paris’teki antika bienali için Grand Palais’yi Karl Lagerfeld baştan yarattı. Sokaklarıyla, lambalarıyla, yer taşlarını andıran halısıyla ve ortaya yerleştirilmiş dev balonla Grand Palais bambaşka bir yer oldu.
* Organizasyon konusunda Fransızlar çok başarılı değil. Bizdeki gibi kapıda giriş çıkış kargaşası burada da var.
İstanbul Moda Haftası takvimi açıklandı. Gamze Saraçoğlu’yla buluştuk, moda haftasından yeni projelerine bakın neler konuştuk?
İstanbul Moda Haftası’nın (IFW) takvimi açıklandı. Hemen ertesinde başından beri IFW’ye katılan moda tasarımcısı Gamze Saraçoğlu’yla bir araya geldim. Gamze heyecanlıydı, hem defileler Karaköy Antrepo 3 gibi müthiş bir mekanda yapılacağı için, hem de bu yıl IFW’ye çok yüksek bir katılım olacağı için.
“İlk defa bu kadar çok moda tasarımcısı defile yapacak. Karma defilelerin sayısı ikiden üçe çıkarıldı. Defileler eskiden olduğu gibi saat 12.00’de değil, saat 10.00’da başlayacak, defile aralıkları daha kısa. Herkes için daha yoğun bir program olacak. IFW her geçen yıl daha da iyiye gidiyor” diyor Gamze.
Moda haftamız bu yıl ilk defa Ekim’de gerçekleşecek, 10-13 Ekim tarihlerinde. Daha önce New York Moda Haftası’yla çakışıyor olması eleştiriliyordu, şimdi de tarihin bu kadar geçe kalması. Diğer bütün moda haftaları yapılmış olacak, o yüzden defilelerde son dakika esinlenmeler olabilir. Ama Gamze’ye göre artık böyle şeyler düşünmüyorlar, IFW’nin kimliği artık yavaş yavaş oturuyor, bunun için de tarihi seçerken tamamen satın almacıların gelebileceği
Kendi programına kendini konuk almak, sırf konuşuldu diye, bir televizyonculuk başarısı sayılabilir mi?
“Türk televizyonlarında bir ilk” diye sunuldu, “Böylesi daha önce görülmedi” denildi. Bunları duyup da merak etmemek mümkün değildi.
Meğer bahsedilen ‘ilk’ Saba Tümer’in kendi programında kendi kendisini konuk almasıymış. Yeni sezonun ilk programında bir tane yetmemiş, iki tane Saba Tümer karşımıza çıkmış. Kendi kendine soruyor, kendi kendine cevap veriyor. Bunu yaparken de büyük bir televizyonculuk başarısına imza atmış havasında.
Gazetelerde de zaman zaman kendi kendiyle röportaj yapan isimler görüyoruz. Kendi soruyor, kendi cevaplıyor. Zannediyor ki, herkes onu bu kadar çok merak ediyor, onu bu kadar çok önemsiyor.
Bilen bilir, röportaj yapmakta esas zor olan, röportaj yapacak kişiyi seçmek ve onu ikna etmektir. İkna etmek için defalarca reddedilebilirsiniz ama yine de tatlılıkla karşınızdakine “Tamam” dedirtmek için uğraşırsınız. Yoksa soru hazırlayıp, karşılıklı oturup da soruları sormak değildir mesele.
Konuşulmak her zaman iyi değildir
Serdar Bilgili’nin sahibi olduğu, mimar Gökhan Avcıoğlu imzalı Ortaköy One’ın bir bölümü Republica Academic Aparts olarak hizmet veriyor. Artık rahatlıkla, “En lüks öğrenci yurdu İstanbul’da” diyebiliriz
Köprü’den Avrupa’dan Asya’ya geçerken sağda görünen ilginç bir bina var. Serdar Bilgili’nin binası olarak da biliniyor, mimar Gökhan Avcıoğlu imzalı Ortaköy One. Gökhan Avcıoğlu bu projeyle yurt dışında birçok ödül aldı ve hâlâ da almaya devam ediyor.
Ortaköy One’ın bir bölümüyse Republica Academic Aparts. Öğrenci yurdu, ama bildiklerimizden çok farklı. Serdar Bilgili’nin kurucusu olduğu BLG Capital adlı gayrimenkul yatırım fonunun ilk projesi bu öğrenci yurtları.
Kapının önünde koşturan öğrencileri görünce İstanbul’da bu kadar çok yabancı öğrenci olmasına şaşırıyorsunuz. Girişte Kahve Dünyası var. Kahvelerin yanında çikolata ikramlarıyla yine kalbimizi fethediyor.
Republica, Türkiye’de alışık olduğumuz öğrenci yurtlarına hiç benzemiyor. Türkiye’yi bırakın, dünyanın hiçbir yerinde böyle lüks bir öğrenci yurdu yoktur sanırım. ABD’de kaldığım yatakhaneyi hatırladıkça “Burası acaba bir öğrenci için çok mu fazla?” diye bile düşünüyorum.
Projenin İngiliz danışmanı, Asset
Yeni restoran sezonunu açtık. Carluccio’s’dan La Boom’a teftişe çıktık. Sırada yakında açılacak Raika var
İki gün üst üste iki yeni restorana gittim. Önce Carluccio’s’la başlıyorum. Carluccio’s, Jamie Oliver’ı da yetiştiren İtalyan şef Antonio Carluccio’nun İngiltere ve Ortadoğu’da kurduğu restoran ve market zinciri. Kanyon’un ana kapısından girince hemen sağda. Çalışanlar son derece ilgili. Hatta biraz fazla ilgili. Daha market kısmında makarnalara ve soslara bakarken sizi bir masaya oturtmak için yanınızdan ayrılmıyorlar.
Carluccio’s farklı oturma alanlarından oluşuyor. Mönü zengin, paylaşım tabakları güzel. Ama bir İtalyan restoranına bu kadar kötü mozzarella peyniri yakışmıyor. Daha açılalı çok yeni olduğu için servis de oturmamış. Başlangıçlar ve ana yemekler aynı anda geliyor, başlangıcı önce istediğimizi ne kadar tembih etsek de. Yine de Kanyon’da yeni bir seçenek olması sevindirici. Carluccio’s’un biraz çabayla yakında daha iyi olacağını umuyorum.
La Boom şaşırtıyor
Beni asıl şaşırtansa ertesi gün gittiğim La Boom oluyor. İstinye-Emirgan sınırında, bütün ihtişamıyla duran Halas’ın tam karşısında. Doğrusu bu bölgede böyle bir yer hiç beklemiyorum. Büyük bir
-“Çok yakıştı, bunu mutlaka al.”
-“Biraz düşünmem lazım. Pazartesi karar veririm.”
-“Al, eve götür bak, beğenmezsen pazartesi geri getirirsin, beğenirsen ödemeye başlarsın.”
-“Kaç taksit yapıyorsunuz?”
-“Karta taksit yapmıyoruz, komisyon yüksek. Ama sen nasıl ödemek istersen öyle parça parça ödersin. Onu dert etme. Çıkarma kolyeyi.”
40 yıldır tanışıyormuşuz gibi
Bodrum ve Çeşme’den sonra şimdi de İstanbul’dayız. Şehirde bu yaz en çok neler konuşuldu? Buyrunuz...
En büyük şikayet: Köprü trafiği. İstanbullular, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ndeki tadilat çalışmalarından bezdi. Bu vesileyle deniz yolunu keşfetti. Vapurlar, motorlar, deniz taksiler bu yıl her zamankinden daha çok tercih edildi. Buna rağmen ücretsiz geçiş bile köprü trafiğini bitiremedi.
En yeri doldurulamayacak konser mekanı: Kuruçeşme Arena. Gerçek olamayacak kadar güzel bir konser mekanıydı. Tamam, ses düzeni zaman zaman sıkıntı yaratıyordu ama yine de Boğaz’da açık havada konser izlemek paha biçilmezdi. Güzel şeyler fazla uzun sürmüyor işte. Kuruçeşme Arena yaz sonunda otel olmak üzere satıldı. Şimdi yerine Mandarin Oriental Hotel gelecek. Bakalım konser organizatörleri ve izleyicileri Kuruçeşme Arena’nın yerini nasıl dolduracak?
En tartışmalı festival: One Love Festival. Önce adı değişti, sonra şartları... Santralistanbul’daki müzik festivali sanki bir bira festivali gibi algılandı, yasaklar konuldu. Ne oldu? Kapı önünde yine bira satıldı. Sponsor markaya bir şey olmadı. Ama Santralistanbul’da yapılacak konser ve festivallerin sonu oldu.
En zor gece kulübü: