Ayurveda geri döndü

20 Ocak 2010

Yoksa siz hâlâ duymadınız mı ayurvedik detoks modasını? İlk başta tepkim, 2000’ler geri geldi oldu. 2000 yılında ABD’de üniversiteden mezun olmuş, Türkiye’ye yeni dönmüştüm. İlk işime beni Gülse Birsel almıştı. Gülse o zaman Harper’s Bazaar’ın yayın yönetmeniydi. Bana verdiği ilk görev ayurveda uzmanı Ender Saraç’la röportaj yapmaktı. Çaktırmamaya çalışmıştım ama neden bahsettiği konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Neyse ki sonra beni aydınlattı. Ender Saraç’a gelince, zaten ayurvedayı anlata anlata bitiremiyordu.
Aradan 10 yıl geçti. Beslenme, diyet ve spor herkesin gündemine girdi. Sağlıklı yaşam modası hiç ummadığım tiplerde bile harikalar yarattı. Bkz. Ebru Şallı. Şimdi ise sanki üstünden 10 yıl hiç geçmemiş gibi, ayurveda geri döndü. Hem de dönüşü muhteşem oldu. Neden mi? Çünkü 2010’da İstanbul’un en tanınmış simaları bu ayurvedik detoks için isimlerini listeye yazdırıp sıra bekliyor. Evet, kilo vermek ya da fit olmak herkesin yeni yıl kararları arasında yer aldı. Ocakta spora yazılanlar, pilatese başlayanlar, diyetisyene gidenler hiç de az değildi.

Geceleri votka bardağında su için!
Yine de ayurvedik detoks için bu kadar çok insanın sırada olması beni şaşırtıyor. Bir

Yazının Devamı

Mimolett’ten şikayetçi olanlar var!

16 Ocak 2010

Türkiye’nin en önemli iş adamlarından biri ‘Sıraselviler’de açılan Mimolett’ten umutluyuz’ yazımı okuyor. Geçen cumartesi gecesi özel bir aile kutlaması için asistanından restorana rezervasyon yaptırmasını istiyor. Mimolett’teki görevli saat 19.30 ya da 22.00’ye rezervasyon alabileceklerini söylüyor. Bunun üzerine asistan soruyor, "Erken rezervasyonu tercih ederlerse 22.00’de kalkmaları gerekecek mi?" diye. Görevli çift servis olmadığını, kalkmalarının gerekmediğini söylüyor. Sonra da ekliyor, "Ama saat 19.30’da burada olmalılar, yoksa sıcak yemek servis edemeyiz."
Asistan iş adamına notu iletiyor. İş adamı da önemli bir toplantısı olduğunu, ancak saat 20.00’de orada olacağını bildiriyor. Bunun üzerine asistan restoranı arıyor. Görevli, "Saat 19.30’da burada olmazlarsa olmaz" diyor bir kez daha. Asistan da önemli toplantıya kadar her şeyi anlatmak durumunda kalıyor. Sonuç, Mimolett hâlâ 19.30 diyor. Asistan telefonu kapatıp patronuyla konuşuyor. İki dakika sonra arayıp, uzatmadan "19.30 tamamdır" diyor. Çünkü aile, kutlama yemeği için yeni ve güzel bir yer denemek istiyor. Peki restoran görevlisi ne diyor? "Masanızı başkasına verdik."
Bunun üzerine ne yapılıyor? Bildik başka

Yazının Devamı

Grammy alacak Türkler

13 Ocak 2010



(Soldan sağa) Burak Beşir, Emir Çerman, Bulut Gülen ve Ekin Cengizhan Berklee College of Music’te okuyor.


Bir Türk trombonist İsviçre’de çok önemli bir müzik okulunun sınavına gider. Fransızcası yoktur, İngilizcesi Tarzancadan hallicedir. Çok iyi çalar, çok beğenilir. Gelin görün ki, sınavın bir de mülakat bölümü vardır. İsviçreli akademisyenlerden biri ona köşedeki dönerciyi gösterir. “Ondan rica et, yarınki sınava gelip bize tercüme yapsın” der. Bizim trombonist koşa koşa dönerciye gider, durumu anlatır. “Abi yarın sabah 9’da sınava gelir misin benimle?” Dönerci de hay hay deyip sabah 9’da jilet gibi gelir sınava. Soru cevap başlar. Trombonist yanıtlar, dönerci tercüme eder. Bir anda film kopar. Dönerci tromboniste bakmadan konuşmaya başlar. Trombonist, “Abi ne diyorsun, bana da söyle” der. Dönerci onu susturur, kendi konuşmaya devam eder. Trombonist dumur olur. “Abi, dur benim hayatımın sınavı. Benim söylemediğim şeyleri söyleme” diyecek olur. Dönerci ona döner ve bir açıklama yapar. ‘‘Bu çocuğu alacağız, çok iyi ama nasıl yaşar burada, ne yer, ne içer’ diye konuşuyorlardı. Ben de ben ona iş veririm, boş zamanlarında benim yanımda çalışır dedim.’ İşte Türk’ün aklının

Yazının Devamı

YILDIZLI MASALAR

9 Ocak 2010

Son zamanlarda şehrin en çok konuşulan kadınlarından biri Ayşe Kucuroğlu. ‘Çocuk da yaparım kariyer de’nin en başarılı canlı örneği. İlk çocuğunu doğurduktan sonra Bebek’te dört masalı bir kafe olan Happily Ever After’ı açıyor. Tuvaleti bile olmayan kafeyi şehrin en havalı isimleri her gün dolduruyor. Sonra Ayşe yandaki dükkanı alıp Happily’yi büyütüyor. Bu arada eşi Taner ile birlikte aileyi de büyütüyor, iki çocuk daha yapıyor. En son bombası da açılacağını ilk benden duyduğunuz, son günlerin en popüler mekanı Public. Ayşe’nin daha sadece 33 yaşında olduğunu da söylemeden geçmek olmaz. Onu çok yakında önemli iki markanın işbirliğinde bir reklam kampanyasında model olarak da göreceksiniz, şaşırmayın.
Şaşırtıcı ama Public beklenenin çok üstünde bir ilgi görüyor. ‘Çok kalabalık’ diyen de, ‘Herkes ayakta duruyor, kimse eğlenmiyor’ diyen de, ‘Anjelique’e benzedi’ diyen de Public’e akın etmeye devam ediyor. Kimi görme ve görünme yeri olduğu için, kimi nefis mantısı için, kimi de iyi müzik için. Böyle bir etki uzun zamandır görülmemişti.

Bebek'e Michelin dokunuşu
Şimdi gelelim Ayşe’nin yeni maceralarına. Public zirvede deyip de ilk gözağrısını ihmal etmiyor. Happily Ever After için

Yazının Devamı

BiR VAL D ’ISERE MACERASI

4 Ocak 2010




Önüm arkam sağım solum bembeyaz kar, 2 bin 700 metre yükseklikte, -16 derecedeyim. Dağın başında hiç beklenmeyecek bir yılbaşı partisindeyim. Boşuna Alpler’in İbiza’sı demiyorlar Val d’Isere’e.
Bu çılgın parti La Folie Douce’da her gün saat 15.00’te başlıyor. Meşhur dağ restoranı La Fruitiere’in hemen yanında. Kaymayanlar bile süslenip teleferikle bu partiye geliyor.

Cem Hakko’nun kulakları çınlıyor
Bangır bangır müzik çalıyor. Yer gök inliyor. Hatta bir ara çığ düşecek diye korkuyorum. Müziğin üstüne iki şarkıcı şahane sesleriyle şarkı söylüyor. Biriyle sonradan Face adlı barda tanışıyorum. Adı Kely Starlight. Türk olduğumu öğrenince çok seviniyor. "Cem Hakko’yu tanıyor musun?" diye soruyor. "Cem ve Bettina’yı çok severim" diye başlıyor anlatmaya. Belli ki uzun zamandır tanışıyorlar. Sonra da müjdeyi veriyor. "14 Ocak’ta İstanbul’dayım, Vakko’nun yeni merkezinin açılışında şarkı söyleyeceğim, mutlaka gelin."

Şampanya teleferiği var

Yazının Devamı

Nişantaşı kadınlarına ne oldu?

2 Ocak 2010

Mehmet Tez’den özel istek geldi, "bir Nişantaşı kadınları yazısı attırsana" diye. Geçen pazar ‘Suyun öte yanı tartışması’nı okumadıysanız mutlaka okuyun.
Bundan tam 10 yıl önce Aktüel dergisinde çalışırken rahmetli Ercan Arıklı bana sık sık Nişantaşı kadınları haberi yaptırırdı.
Nişantaşı kadını çok süslü püslü olduğu için küçümsenirdi ama aynı zamanda beğenilirdi de. Çünkü her daim güzel ve bakımlıydı. En önemlisi de bunun için vakti ve nakti vardı. Düşünün, o zamanlar solaryum modaydı, pilates daha hayatımıza girmemişti. Ebru Şallı bile böyle fit değildi.
Nişantaşı kadını kokoştu. Kuaföre uğramadan sokağa çıkmazdı. Saçlar her zaman fönlüydü. Oysa şimdi doğallık zamanı.
Eskiden sadece Nişantaşı kadınları deli gibi alışveriş yapardı, şimdi taksitler sağolsun herkes bütçesini çoktan aşmış durumda.
Nişantaşı kadını arkadaşlarını yanağa dokunmadan, havadan öperdi. Şimdi ya domuz gribi nedeniyle hiç öpmüyor ya da aynı havadan öpüşmeye devam.
Nişantaşı kadını kafelerde otururdu. O zamanlar Nişantaşı’nda bu kadar çok kafe yoktu. Ne daha The House Cafe açılmıştı ne de daha Beymen’in Brasserie Nişantaşı’sı vardı. O zamanlar bir Buz vardı, bir de Zanzibar.

Yazının Devamı

SON VİYANA ÇIKARMASI

28 Aralık 2009

Yılın son yazısını Noel kutlamalarının en güzel yaşandığı şehirlerden birine ayırdım. Viyana, sırf bu kutlamalar için bile gidilebilecek bir şehir. Sizin için Viyana’da mutlaka yapmanız gerekenleri yazdım.
* Noel marketlerinde ‘glühwein’ denilen sıcak şarapları yudumlayın. Karanfil tadı ağır gelirse sıcak şarap yerine Viyana’nın meşhur kahvesi melange’dan içebilirsiniz.
* Ringstrasse’de gezin. Bağdat Caddesi gibi dükkanların ve kafelerin olduğu büyük bir cadde. Buradaki Swarosvki’nin vitrininden gözlerinizi alamıyorsunuz.
* Uzun bir yürüyüşten sonra klasik bir Avusturya kafesi olan CafÈ Central’da mola verin.
* Sacher Otel’de ya da Demel’de sacher torte yiyin ya da havaalanından dönüşte bir kutu sacher torte ve içi badem ezmeli meşhur Mozart çikolatalarından Mozartkugeln’den alın.
* Nasmarket bizim Mısır Çarşısı gibi. Baharatlar, kuruyemişler satılıyor. En ilginci bir sirke dükkanı. Kırmızı biberden kuşkonmaza, hatta mangolu sirkeye kadar yok yok.
* Geceleri The Ring Otel’in barı Drings çok hareketli oluyor.

Yazının Devamı

ERKEN KUTLAMALAR YILBAŞINI GÖLGEDE BIRAKTI

26 Aralık 2009

Son günlerde en sıkıldığım soru: Yılbaşı gecesi ne yapacaksın? Yılbaşı gecesi hiçbir şey yapmamayı istiyorum. Neden mi? Çünkü bu yıl yeni yıl kutlamaları erken başladı. Telefonum hiç susmuyor, SMS’ler yağıyor. İki haftadır her gece bir yeni yıl partisindeyim ve nedense bu partiler yılbaşı gecesinden daha eğlenceli oluyor.
Önce hızlı bir değerlendirme yapalım. Geçen haftaki favorim Autoban’ın Tepebaşı’ndaki yeni ofisinde verdiği partiydi. Ödüllü mimarların ofisi başka oluyor. Beni Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar’ın yeni ofisine koysanız gece gündüz çalışırım, sırf orada biraz daha zaman geçirebilmek için. Parti de ofis kadar başarılıydı.

Haftanın partileri
Bu haftaya The House Cafe Teşvikiye’de müdavimlere özel yapılan makarna-şarap partisiyle başladım. İlk The House Cafe’nin yeri ayrı, özellikle yakınında oturanlar için.
Haftanın en çok konuşulan partisi Akaretler’deydi. Nasıl izdiham olmasın ki? İzzet Çapa, kaldırıma deve getirecek, caddeye pazar ve buz bar kuracak kadar hayalgücünü ve detaycılığını döktürmüştü. İyi ki erken gitmişim. Joke Perestroyka’nın yerine açılan Al Jamal Badawi’nin önündeki detayları inceleme fırsatım oldu. Bu arada birçok kişi hâlâ İstanbul’daki

Yazının Devamı