2012’ye hazır mısınız?

27 Ekim 2009

Bu tarih sizin için ne ifade diyor? Belki şu anda hiçbir şey... Belki de, daha çok var, kim öle kim kala diyorsunuz.
21 Aralık 2012 dünyanın sonu demek.
En azından Maya takvimine göre.
Yanlış okumadınız, neredeyse üç yıl sonra bu çağ bitecek. Tam 20 Maya takvimi de öyle buyuruyor.
Kitaplar yazılıyor, filmler çekiliyor
‘2012’ adlı 200 milyon dolar bütçeli bir Hollywood filmi iki hafta sonra vizyona girecek. Roland Emmerich’in gişe rekorları kırması beklenen filminde başrollerde John Cusack, Amanda Peet ve Woody Harrelson var.
Şimdi ABD’de filmle ilgili iki önemli tartışma yapılıyor. Biri kriz zamanı bir filme bu kadar para harcanır mı diye. Diğeri ise üç yıl sonra dünyanın sonunun geldiğini anlatan bir filmin yasaklanması gerektiği...

Yazının Devamı

Bu hafta sonu nefes almak yok!

22 Ekim 2009

İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle hafta sonu. Herkese hitap edecek bir etkinlik var. Bir yanda Akbank 19. Caz Festivali, bir yanda Filmekimi, bir yanda da Fashionable İstanbul.

Cavalli’den Missoni’ye...
Fashionable İstanbul’u ilk Nihat Odabaşı’nın çektiği Bar Refaeli fotoğraflarıyla duyduk. Yarın gece kırmızı halı geçişi ve Roberto Cavalli defilesiyle başlıyor. Cumartesi Gianfranco Ferre ve Salvatore Ferragamo defileleri var. Pazar ise Vivienne Westwood ve Missoni defileleriyle kapanış yapılacak.
Moda haftalarının yanında mini bir organizasyon Fashionable İstanbul. Yine de herkes bu organizasyon için umutlu. Bruce Willis’dan Jessica Stam’e çok ünlü isimler İstanbul’a bekleniyor. Modacılar da tabii ki teşrif edecek.
İstanbul Fashion Days’deki aksiliklerden sonra bu defa kimsenin defileleri izlemek için saç saça baş başa girmemesini diliyorum. Kalabalıktan bunalıp bazı defileleri izleyememiştim bile.

Yazının Devamı

New York’ta Uğur Yücel’i gördüm!

20 Ekim 2009

Uğur Yücel’in geçen hafta New York’ta galasına katıldığı ve bu yüzden ‘Amerika’ya kaçtı’ diye iddiaların ortaya atıldığı olay film ‘New York, I Love You’yu yerinde izledim.
Pazar gecesi sinemanın önünde kuyruktayım. Hedef ‘New York, I Love You’nun bir sonraki seansına yetişmek. Uzun süre bekledim ve biletleri aldım. Bu sefer de salonda yer bulma telaşı başladı. Sonunda en arka sıraya yerleştik ve az sonra film başladı.

Fatih Akın’ın hikâyesi başka
‘New York, I Love You’ ‘Paris Je T’aime ile başlayan aşk şehirleri serisinin devamı. 11 farklı yönetmenin kısa hikâyelerinden, filmlerinden oluşuyor. 11 yönetmenin arasında gururumuz Fatih Akın da var. Fatih Akın’ın ‘China Town’ adlı bölümü filmin diğer hikâyelerinden daha farklı. Diğerlerinde gördüğümüz Amerikan gerçekçiliği burada yok. Tam aksine Fatih Akın’ın filmine Avrupa romantizmi hakim.
Başrolde Uğur Yücel var. Müzik ise İlhan Erşahin’in imzasını taşıyor.
İşte Fatih Akın’ı yönetmenliğinin yanı sıra bu yüzden de seviyorum. Her zaman Türk oyuncuları ve müzisyenleri ön plana çıkarıyor. Yurtdışında yaşayan çoğu başarılı Türk’ün aksine kökenlerini hiç unutmuyor.

Yazının Devamı

Bu da benim Timuçin Esen ilanım!

15 Ekim 2009

‘Sabahlara kadar gezilir mi sokaklarda, gezerseniz böyle olur işte!’ Yer Taksim İlkyardım’ın Acil’i. Söyleyen bir doktor. Haddi bildirilen ise Timuçin Esen.
Yıldırım Türker’in yazısından öğrendik Timuçin Esen’in olay gecesi yaşadıklarını. Olay giderek daha da vahimleşiyor.
Bu nasıl bir zihniyet böyle? Gece geç saatlere kadar gezerseniz, üstüne bir de içerseniz başınıza her şey gelebilir.
Siz daha magazincilerden anlayış bekleyin. Onlara gelene kadar ne polis, ne hastane üstüne düşeni yapıyor. Bırakın anlayışı manlayışı. Herkeste bir haddini aşıp karşısındakine had bildirme durumu. Koskoca adam ister gezer, ister içer, kime ne?
Şimdi bir de ‘Eski sevgilisini yeni sevgilisiyle gördü. O yüzden asabiydi’ haberleri çıktı başımıza. Gördüyse gördü. Asabiyse asabi. Ama sırf bu yüzden elleri kelepçelenmeli mi? Her asabi insanı tutuklamaya kalksalar, İstanbul trafiğinde kimsecikler kalmaz.
Üstelik polislerin ve doktorların karşısında Timuçin Esen gibi ünlü bir isim var. Bir de sıradan vatandaş olsaydı... Düşünmek bile istemiyorum.
Protestolar devam ediyor

Yazının Devamı

İstanbul gecelerinde neler oluyor?

13 Ekim 2009

Bu aralar herkes aynı şeyi soruyor. Bu kış nerede eğleneceğiz? Evet, farklı ruh halleri için kişisel bir listem var. Buyrunuz...
H Longtable: Yeni dekoruna tek kelimeyle bayıldım. Bir mekânın dekoru yenilendi ya da adı değişti dendi mi korkarım. Genelde de haklı çıkarım. Tutmamıştır, allansa da pullansa da tutmayacaktır. Longtable’da ise durum tamamen farklı. Zaten tutmuştu, dolup taşıyordu. Eski dekoru da seviyordum. Ama yeni dekor bambaşka.
Hemen Çapamarka Genel Müdürü Barış Demirtaş’a sordum, dekorasyonu kim yaptı diye. Beymen’in kreatif direktörü Murat Türkili ve İzzet Çapa’nın ortak çalışmasıymış. Görüyoruz ki iyinin iyisi de oluyormuş.
Barın tepesinde yeşilliklerin arasındaki ekranlarda maymunlar geziyor. Sandalyelere leopar şallar iğnelenmiş. Rich yazılı şamdanlar başköşede duruyor.
Bu arada sigara içenler de unutulmamış. Onlar için çok güzel bir açıkhava bölüm yapılmış. Şıkırtılı bir yemek artı eğlence için doğru adres.
İzzet Çapa’yı seversiniz sevmezsiniz, o ayrı ama hakkını vermek lazım. Zaten çok iş yapan bir yeri sürekli yenilemek, bu kadar eğlenceli detaylar katmak, bu arada servisi ve yemeği hiç bozmamak kolay iş değil. Popülerlik sadece Bo Derek’i

Yazının Devamı

Paris’te Serdar Bilgili ile W Lounge

8 Ekim 2009

Pazartesi gecesi Paris’teki W Lounge’da partiye gidiyoruz. W İstanbul’dan Bahar Karaca, Marie Claire’den Gülen Yelmen ve tabii Akaretler’i baştan yaratan Serdar Bilgili ile birlikte.
W Lounge, Paris Moda Haftası için Bastille’de geçici olarak kurulmuş. Çok iyi müzik çalıyor. Bu partide ünlü Fransız şarkıcı Emmanuelle Seigner sahneye çıkacakmış. Ama kocası Roman Polanski tutuklanınca Emmanuelle Seigner programı iptal etmek zorunda kalmış. Onun yerine Fransız grup Nouvelle Vague çıktı. Çok da iyiydi.
Partinin başka bir sürprizi de Eclipse’di. Eclipse Londra’nın meşhur barı. Barselona’da geçen hafta açılan W’nun içinde Eclipse bar varmış. Onun şerefine Paris’teki W Lounge’da da Eclipse ve meşhur karpuzlu martinileri vardı.
W henüz Paris’te yok, 2010 sonu açılması planlanıyor. Avrupa’da açılacak daha çok W var. Ama W İstanbul’un, Avrupa’nın ilki olduğu için, sadece bizim değil yabancıların kalbinde de ayrı bir yeri var.
W ve Le Meridien Marka Lideri Eva Ziegler’le konuşurken de zincirin İstanbul halkasına ne kadar önem verdiklerini görüyorsunuz. Hiç şüphesiz bunda Akaretler gibi şahane bir yerde olmaları ve ortakları Serdar Bilgili’nin de payı çok büyük.

Kıvanç

Yazının Devamı

Paris Moda Haftası notları

6 Ekim 2009

Paris Moda Haftası’ndan bildiriyorum. Ayağımın tozuyla doğru Ritz’deki Dice Kayek sergisine gidiyorum.
Fransa’da Türk Mevsimi için düzenlenen “Bizans’tan İstanbul’a: İki Kıtanın Limanı” sergisinden önce Dice Kayek de ‘İstanbul Contrast’ adlı sergiyle Ritz Bar’da.
Dice Kayek’ten İstanbul manzaraları
Kapıdan girişte gördüğünüz ilk elbise kırmızı-beyaz. Türk bayrağından ilham alınmış. Yanında da bir bayrak fotoğrafı var. Daha sonra elbiselerle birlikte tasarımcı Ece Ege’ye İstanbul’un ilham veren fotoğrafları da yer alıyor. Sultanahmet Camisi’nden Topkapı Sarayı’na detaylar var. Bir bölümde İstanbul geceleri temalı elbiseler, diğerinde İstanbul saraylarından ilham alınan bol şıkırtılı elbiseler... İnanılmaz bir işçilik var. Herkes elbiselere bayılıyor ve nasıl özel sipariş verebileceğini soruyor. Sonra da Ayşe ve Ece Ege’yi tebrik ediyor.
Bir köşede yıllar önce Ortaköy’de Aksel Goldenberg’le birlikte Dada’yı açan Fransız Jeremie Trigano ve eşi Duğçem var. Jeremie Trigano Paris’te bir otel açmış. Adı Mama Shelter. Bir dahaki sefere gidip göreceğim.
Bu bütün gün süren serginin sonunda Ayşe-Ece Ege soluğu her zamanki favorileri St. Germain’deki Cafe de Flore’da alıyor. Cafe

Yazının Devamı

New York’ta Aysun Kayacı’yı gördüm!

1 Ekim 2009

New York’ta Aysun Kayacı’yla karşılaşıyorum. Tam da ‘Harvardlı oldu’ haberlerinin üstüne. Yanında çok yakın arkadaşı Ebru Güzel de var.
Aysun’u hafta sonu tatilinde yakalamışken hemen soruyorum, Amerika’ya niye geldiğini. ‘Ben aslında görünmez olmak istedim’ diyor önce. Sonra da Yeditepe Üniversitesi’ndeki profesörü sayesinde Harvard Üniversitesi’nde iki ders alma imkânı olduğunu anlatıyor. Ayrıca tezini de Boston’da yazacak.
Harvard’a yatay geçiş haberleri tabii ki gerçekleri yansıtmıyor. Belli ki buna en çok da Aysun üzülmüş, profesörlerine ve sınıf arkadaşlarına mahcup olduğu için. Zaten kendisinin ağzından çıkan böyle bir laf da yok. Bu konuları konuşmak da istemiyor. Türkiye’de değilken bile neden kendisinden bu kadar söz edildiğini de anlamıyor.
Harvard’da Türkoloji okuyanların onu aralarına hemen kabul ettiklerini ve bundan çok mutlu olduğunu anlatıyor. ‘İleride hepsi çok değerli akademisyenler olacak, ben de onları tanıdığım için çok şanslıyım’ diyor. Osmanlıca dersi aldığı Prof. Cemal Kafadar’ı anlata anlata bitiremiyor.
Aysun’un Harvard olayı bu kadar tartışıldı. Ama burada asıl atlanan bir gerçek var, o da bu yaşta bu kadar şana şöhrete sahipken, çok iyi

Yazının Devamı