YILIN EN'LERiNi AÇIKLIYORUM

21 Aralık 2009

Yılın çekim merkezi: Bebek’ten sonra şimdi de Asmalımescit kalabalıktan geçilmiyor. Özellikle hafta sonları burada yürümek bile başlı başına bir iş.
Yılın yükselen semti: Galata. En yeni butikler, tasarımcılar, partiler Galata’da.
En ses getiren partiler: Cüneyt Kurt’un başlattığı W Lounge partileri doldu taştı. Böylece Akaretler cazibe merkezi oldu.
En görme ve görünme mekanı: Masa, İstinye Park. Gözükmek isteyen herkes en süslü haliyle Masa’da bir masa kapmak için sıra bekledi.
En havalı gece kulübü: 11:11. Yılın sonuna yetişti ama İstanbul gecelerinde bir açığı kapattı. Kapısında boşuna kuyruk olmuyor.
Yılın DJ’i: Fuchs. Londra’da Ministry of Sound’da bile çaldı.
Yılın konseri: Kuruçeşme Arena’daki Carlos Santana ve Açıkhava Tiyatrosu’ndaki Leonard Cohen.

Yazının Devamı

Louboutin’den ders alın!

19 Aralık 2009

Salonu ilk defa bu kadar kalabalık gördüm. Ayakta izleyenler de çoktu. Birçok genç kadın onun fotoğraflarını çekmek için birbiriyle yarıştı. Louboutin, ayakkabı tasarımcısı ya da işadamından çok bir popstar ilgisi gördü İstanbul’da. Tabii bunda Jennifer Lopez’in ‘Louboutin’ şarkısının da payı olabilir.
Bu işe 2.5 kişi olarak başladıklarını anlattı önce. Bir de ayakkabı modeli olan bir kız var yanlarında. İşte bu modelin bir gün provada ellerine oje sürmesiyle her şey değişiyor. Ayakkabıda bir farklılık yaratmak isteyen Louboutin kızın elinden ojeyi aldığı gibi ayakkabının tabanını kırmızıya boyuyor. Başta her sezon tabanın rengini değiştirme fikriyle yola çıkıyor. Ama kırmızı o kadar ilgi görüyor ki... “Trademark oldu, kırmızıyla devam edelim” diyorlar. Kırmızı tabanlar sayesinde ilk defa ayakkabılarda logo olmadan hangi markayı giydiğiniz belli oluyor. Nursace konusunu hiç açmayalım. İşte Louboutin çok basit bir tesadüfle marka olmak için ilk adımı atıyor. Bir kez daha görüyoruz, sadece zeka ve yetenek değil, şans da gerekli başarı için.

Onun sayesinde evlenen var
Kırmızı tabanlar daha sonra evliliklere bile neden oluyor. Bir kadın gelinlik ayakkabısı için Louboutin’den

Yazının Devamı

Hayatımızdaki yeni masraf: Park ücreti

14 Aralık 2009

Trafikten çektiğimiz yetmedi, bir de park sorunuyla uğraşıyoruz. Dünyanın neresinde insan evinin önüne arabasını park etmek için bu kadar para dökmek zorunda kalır? Evet, yurt dışında da şehir içinde caddelere, sokaklara arabanızı park etmek ücretli. Tabii çok önemli bir farkla. Nerede olursanız olun, park edeceğiniz yer evinizin önüyse belediye ücretsiz park edebilmeniz için özel bir izin belgesi veriyor. Hayatı kolaylaştırmak için çok sıradan bir uygulama.
Gelelim bizdeki duruma. İşpark şehri istila etmiş durumda. Tarifeye uyarsanız ev kirası kadar bir de park parası vermeniz gerekebilir. 0-2 saat arası 5 TL olduğunu düşünürseniz, aylık ücreti hesaplamak bile istemiyorum.
Bu yüzden birçok kişi, eski adıyla ‘değnekçi’lerle yeni adıyla ‘park görevlileri’yle anlaşıyor ve onlara aylık ücretler vererek arabalarını evlerinin önüne park ediyor. Dikkatinizi bir kez daha çekerim, ‘evlerinin önüne.’

İşpark’tan eve fatura geliyor
Şimdi geliyor asıl şok. Sokakta, evinin önüne park ettiği araba için yüklü para ödeyen semt sakini bir de bakıyor ki posta kutusunda İşpark’tan gelen ağır fatura. ‘E, ben zaten görevliye aylık ücret ödüyorum’ diye itiraz etmeye kalksa da olmuyor. Eninde

Yazının Devamı

ŞEHRiN EN YENi VE KALiTELi MEKANI

12 Aralık 2009



Mimolett’in mönüsünde, Akdeniz mutfağından yemekler bulabilirsiniz.

Üç gündür Mehmet Yaşin, Ali Esat Göksel, Emel Erden ve Elçin Yahşi ile aynı havayı soluyorum. Bu durumda en çok konuşulan şey tabii ki yeme-içme. İstanbul’da uzun zamandır yeme-içme alanında beni heyecanlandıran bir yer yok. Evet, sevdiğim kafeler, sık sık gittiğim mekanlar var. Ama yeni tatlar deneyebileceğim bir yer yok. Zaten potansiyeli olanlar bile şu an farklı bir dönemden geçiyor. Tek Michelin yıldızlı Çin restoranı Hakkasan’ın İstanbul şubesi de buna bir örnek. Kapandı kapanacak dedikodularını geçtim. Geçen gün Kanyon’da dolaşırken, öğle yemeğini Hakkasan’da yiyelim dedim. Asansörden indim, mutfaktan güzel kokular geliyor. İçeriye, masalara doğru emin adımlarla ilerledim. Bu sırada karşımda üç görevli var. Hiçbiri de zahmet edip ‘kapalıyız’ demedi. Ancak ben fark ettikten sonra biri beni ayıplayarak "Öğlenleri kapalıyız" dedi. Bu arada yanımdaki arkadaşım ‘Çok karanlık zaten. Gecelik bir yer burası" dedi. İşte o an Cadde’de Ceyla Aysal’ın Mübariz Mansimov’a tavsiyesi geldi aklıma. "Biz birbirimizi görmek istiyoruz. Dekorda bunu göz önünde bulundurmalı" demişti Ceyla. Çok doğru bir öneri. Hakkasan’ın

Yazının Devamı

İSTANBUL MODA BAŞKENTi OLUR MU?

7 Aralık 2009

Sınırsız lüks tüketim ve inanılmaz fırsatlar var İstanbul’da. Sanat nasıl yatırım aracı olarak görülebiliyorsa, kadınlar için de moda öyle bir yatırım aracı işte. Bazen gördüğünüz bir parçaya vurulup bir aylık kiranızı, hatta maaşınızı gözden çıkarabiliyorsunuz. ‘Vintage olacak, ileride çok değerlenecek’ diye kendi kendinizi ikna ediyorsunuz. Tabii bunda kredi kartlarına uygulanan taksitlerin de payı çok.

Ulaşılmazlık cezbediyor
En cool kadını bile delirtebilecek bir marka Hermès. İstanbul’un ilk Hermes mağazasının açılışı var bu akşam. Hermès’in Kelly ve Birkin çantalarını sağır sultan bile duydu. Özellikle Birkin’leri mağazaya gidip parayı bastırıp alamıyorsunuz. Ya sipariş verip bekliyorsunuz ya da ‘Çok yoğunuz, sipariş alamıyoruz’ cevabıyla karşılaşıyorsunuz. Birkin’lerin en ucuzunun 5 bin euro’dan başladığını ve bu fiyatın (pırlantalı modellerde) 100 bin euro’ya kadar çıkabildiğini de hatırlatayım.
Hermès inanılmaz bir algı satıyor. Olay, kaliteli deri ve el işçiliğinden ibaret değil tabii. Her aşkta olduğu gibi bunda da kadınları cezbeden gizem ve ulaşılmazlık. Karşılığını verseniz de istediğiniz an elde edemiyorsunuz. Böylece daha çok arzuluyorsunuz.

Moda ajandası
Bu

Yazının Devamı

SEZEN AKSU’YU NE DUYGULANDIRDI?

5 Aralık 2009



Çağdaş Eğitim Vakfı’nın (ÇEV) genç yetenekler projesi kapsamındaki konser izleyen herkesi büyüledi. Bu geceden elde edilen gelir dünyanın en iyi müzik okulu Berklee College of Music’teki Türk öğrenciler yararına kullanılacak. Berklee yönetimi geçen hafta İstanbul’da seçmeler yaptı, önceki akşam da öğrencilerinin konserindeydi. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eliğindeki konserin konuk sanatçıları Sezen Aksu ve Burak Kut’tu.
- Konserin sunucusu Burcu Esmersoy’du. Gecenin kahramanlarını tanıttıktan sonra ÇEV için fuayede bağış yapılabileceğini belirtti. ÇEV Başkanı Prof. Dr. Ahmet Altınel ve Genç Yetenekler Projesi Koordinatörü Berrin Yoleri’yi sahneye davet etti.
- Ahmet Altınel ve Berrin Yoleri kısa konuşmalar yaptı. Berrin Yoleri, Fazıl Say ve Cihat Aşkın ile gençler için projeler planladıklarını anlattı. ‘Gece gündüz beni Amerika’dan defalarca arayan, geceleri uyutmayan Emir Çerman gecenin asıl mimarı’ deyince salonda büyük bir alkış koptu.
- Sahneye çıkan Berklee College of Music Başkan Yardımcısı David McKay Türkçe ‘iyi akşamlar’ diyerek konuşmasına başladı. Arif Mardin’in Quincy Jones sayesinde Berklee College of Music ile tanışmasını ve bu sayede Berklee’de

Yazının Devamı

ÇOCUKLARI EN MUTLU EDEN YER

30 Kasım 2009




Cumartesi günü yine kıştan eser yoktu. Biz de kendimizi Polonezköy’e attık. Amaç mangal yapmak değil. Daha önemli bir görevimiz var. Dört buçuk yaşındaki Sinan ve üç yaşındaki Kaan kitaplarda resmedilen hayvanları görmek istiyor. Malum, yeni nesil iPhone’daki oyunlardan tanıyor hayvanları. Onlar için teknolojiye ulaşması ne kadar kolaysa, hayvanlar da o kadar ulaşılmaz. Uzun bir araştırma sonucu önce Darıca Hayvanat Bahçesi’ni ziyaret ettiler. Ama Darıca onları kesmedi. Üstelik daha çok küçük olmalarına rağmen hayvanat bahçesine karşılar. Onların asıl isteği hayvanları doğal ortamlarında görmek. Buna en yakın olabilecek şey de bir çiftliğe gitmek. Çocuk deyip geçmeyin. Bu kadar da bilinçliler işte.

Piknik Park’ta büyüleniyorlar
“Polonezköy Country Club’da bir hayvan çiftliği var. Adı Piknik Park. Oraya gidelim” denildiğinde itiraf etmeliyim ki hiç hevesli değildim. Önce, "Birkaç hayvan görmek için o kadar yol gidilir mi?" dedim. Sonra da "Çocuklar en çok yılan görmek istiyorlar. Polonezköy’deki çiflikte yılan ne arar?" dedim. Hem bu çocukların hayvan bilgisi beni aşıyor, köpekbalıklarının ve balinaların bile her türünü biliyorlar. Polonezköy’deki küçük çiftlik onları keser

Yazının Devamı

ETİLER, BEYOĞLU'NU BOZAR MI?

28 Kasım 2009

Mısır Apartmanı’ndaki 360’ın açıldığı ilk zamanlar, İstiklal Caddesi şoförlü arabalardan geçilmiyordu. Araba fotoğrafları gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyordu. Başlıklar hep aynıydı: ‘Sosyete Beyoğlu’da’.
O zamanlar 'yuh' demiştim, caddenin trafiğe kapalı olması bile onları durduramıyor. Oysa şimdi farklı düşünüyorum.
"Etiler kalabalığı Beyoğlu’na gelirse böyle olur" diyorlardı. Sonradan gelenler Beyoğlu’nun tarihi dokusuna aykırı bulunuyordu. Beyoğlu ahalisi de onlara karşıydı. Tek neden tarihi dokunun bozulması değildi tabii. Dengelerin bozulmasından korkuluyordu. Talep artıkça fiyatlar da artacaktı.
Sonra ne oldu? 360’ın açılış tantanası bitti. Her şey çok kısa sürede normale döndü. 360 ve ‘Etiler kalabalığını Beyoğlu’na çeken’ diğer mekanlar hala iyi iş yapıyor. Ama kimse onlar için 'Beyoğlu’nu bozdu' diyebilir mi?
Şimdi aynı şeyler, açılışıyla çok ses getiren yeni mekanlar için söyleniyor. Özellikle Public ve 11.11’in açılışlarının aynı zamana denk gelmesi tepkileri daha da artırdı.

Beyoğlu, Bebek gibi olur mu?
En çok tartışılan, Tünel’de vale ve koruma olur mu? Neden olmasın ki? Her vale ve koruma olan yerde silahlar patlamaz. Lucca’da bir kez oldu diye her yerde

Yazının Devamı