Hafta sonunun en şaşırtıcı keşfi Da Vittorio. Evet, daha önce Papermoon, Bice ve W’da çalışan İtalyan şefin sonunda kendi yerini açtığını biliyordum. Ama doğrusu böyle bir kalabalık beklemiyordum. Da Vittorio, Tepebaşı’ndaki Ansen 130 Suites’in girişinde. Önünde kaldırıma atılmış iki masa var. Rezervasyonsuz gitmemize rağmen Vittorio bizi güzel bir masaya oturtuyor. Yine de bir dahaki sefere rezervasyon yaptırılacak.
Da VIttorIa’da kimler var?
Bir yanımızda 11.11’in mimarı Emir Uras, diğer yanımızda Çukurcuma’daki A la Turca’nın sahibi, antikacı Erkal Aksoy. Arka masada Artsümer Gallery ile tanıdığım Aslı Sümer, diğer tarafta Numarine teknelerinin patronu Ömer Malaz. Bu kadar küçük bir mekanda aynı anda bu kadar tanıdık görmek olacak şey değil. Belli ki Da Vittorio açılır açılmaz popüler olmuş.
Benim en çok hoşuma giden Vittorio’nun tek tek her masayla ilgilenmesi. Bir de Ansen bir apart otel. Burada kalan yabancı müşteriler ellerinde torbalarla odalarına çıkmak için restoranın içinden geçiyor. Bu manzara çok eğlenceli. Kendinizi İstanbul’da değil de, uzak bir yerlerde tatilde gibi hissediyorsunuz.
ARTILAR EKSİLER
En çok eğlendiğim İstanbul gecelerini düşününce hep aklıma Cahide geliyor. Cahide’nin ilk yerini daha açılmadan Gügü (Gülsün Sami) ve Tolga (Sezgin) gezdirmişti bana. Daha o zaman bayılmıştım. Bir ara Cahide’ye her gece üst üste gittiğim de oldu. Hatta o zaman Cahide’yi Cahide yapanlardan Gügü, “Sana buraya bir yatak atacağım, burada kal bari” diye takılıyordu bana. O zamanlar Cahide herkes tarafından keşfedilmemişti. Daha küçük ve samimiydi. Sonra Cahide büyüdü ama büyürken de samimi kalmayı başardı. Bir fenomen oldu. Oysa Demet Akalın’ın şarkılarını dinlemek gibi suçluluk veren bir zevk de olabilirdi. Ama nedense olmadı. Kimse Cahide’de masaların üstüne çıkmaktan utanmadı. Aksine herkes burada olduğu gibiydi. Sonra birdenbire herkesin karşı çıkmasına rağmen İzzet Çapa Cahide’yi kapattı. Nedeni de “Her kadın gibi Cahide’nin de tazelenmeye ihtiyacı var’”diye açıkladı.
Son dakika
Dün akşam Joke College’da bir yandan duvardaki yeşil çim ve tavandaki duvar kağıdı gibi eğlenceli detayları incelerken, müjdeyi aldım.
Joke College’a sırf içinizi açan dekoru görmek için de gidebilirsiniz. Hiç dekor olmasa da sırf yemekler için de kesinlikle gelebilirim hissine kapılıyorsunuz.
Aralık ayının üçüncü günü. Bu tarihi not edin. Çünkü o gece Lütfi Kırdar’da müthiş bir geceye tanıklık edebilirsiniz. Sezen Aksu ve Burak Kut Berklee College of Music’de burslu eğitim gören dört Türk öğrencinin bestelerini ve düzenlemelerini İstanbul Devlet Senfoni orkestrası eşliğinde seslendirecek.
Berklee College of Music hiç tartışmasız dünyanın en iyi müzik okulu. Buraya kabul edilmek zaten başlı başına bir şey. Bir de üstüne burs almak çok çok daha zor.
Emir Çerman, Bulut Gülen, Burak Beşir ve Ekin Cengizhan bu okulda burs almaya hak kazanacak kadar yetenekli. İşte 3 Aralık’taki konserde onların eserlerini ve düzenlemelerini dinleme fırsatınız olacak. Orkestrayı tanınmış kompozitör Tibor Pustzai yönetecek. Konsere Berklee College of Music Başkan Yardımcısı David Mckay de katılacak.
Gecenin mimarı ÇEV (Çağdaş Eğitim Vakfı) Yönetim Kurulu Üyesi Berrin Yoleri sayesinde ‘İstanbul İstanbul Olalı’nın yeni düzenlemesini dinleme fırsatım oldu. Dinlerken tüylerim diken diken oldu.
Konserin amacı Berklee College of Music’de burslu okuyan 4 Türk öğrencinin ve yeni burs alacak 30 öğrencinin eğitimine destek olmak.
DÜŞÜNMEDEN DESTEKLEDİ
ABD’de uzun ve zorlu bir sürecin ardından iyi haberler geldi. Biz de iki gecelik bir Bahamalar gezisiyle kutlama yaptık. Nassau’dayım. Dubai’de de şubesi açılan meşhur otel Atlantis’i geziyorum. Su parkı, yunuslar, alışveriş merkezi, marina, kumarhane gibi her zevke uygun bir aktivite olanağı var. Ama asıl restoranlar konusunda çok iddialılar.
Robert de Niro’nun da ortağı olduğu ünlü Japon restoranı Nobu’ya gidiyorum. Tam miso soslu black cod fish’i (siyah morina balığı) didiklerken birdenbire karşıma Sezen Aksu çıkıyor.
Nobu’da her gece Sezen var
Önce tanıdık bir ses duyuyorum. Galiba uzun zamandır yurtdışında kalmanın etkisi diyorum. Çünkü duyduğum her konuşma, her şarkı bana Türkçe gibi geliyor. Ondandır diyorum. Sonra sözler ve müzik de tanıdık geliyor.
“Bu şehrin meydanlarında / Garında / Sensizlik bir türlü/ Yakamı bırakmıyor /dudaklarında, kahvelerde
Büyük, küçük yalanların /dönüp vuruyor /vuruyor beni yerden yere...”
Bu tarih sizin için ne ifade diyor? Belki şu anda hiçbir şey... Belki de, daha çok var, kim öle kim kala diyorsunuz.
21 Aralık 2012 dünyanın sonu demek.
En azından Maya takvimine göre.
Yanlış okumadınız, neredeyse üç yıl sonra bu çağ bitecek. Tam 20 Maya takvimi de öyle buyuruyor.
Kitaplar yazılıyor, filmler çekiliyor
‘2012’ adlı 200 milyon dolar bütçeli bir Hollywood filmi iki hafta sonra vizyona girecek. Roland Emmerich’in gişe rekorları kırması beklenen filminde başrollerde John Cusack, Amanda Peet ve Woody Harrelson var.
Şimdi ABD’de filmle ilgili iki önemli tartışma yapılıyor. Biri kriz zamanı bir filme bu kadar para harcanır mı diye. Diğeri ise üç yıl sonra dünyanın sonunun geldiğini anlatan bir filmin yasaklanması gerektiği...
İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle hafta sonu. Herkese hitap edecek bir etkinlik var. Bir yanda Akbank 19. Caz Festivali, bir yanda Filmekimi, bir yanda da Fashionable İstanbul.
Cavalli’den Missoni’ye...
Fashionable İstanbul’u ilk Nihat Odabaşı’nın çektiği Bar Refaeli fotoğraflarıyla duyduk. Yarın gece kırmızı halı geçişi ve Roberto Cavalli defilesiyle başlıyor. Cumartesi Gianfranco Ferre ve Salvatore Ferragamo defileleri var. Pazar ise Vivienne Westwood ve Missoni defileleriyle kapanış yapılacak.
Moda haftalarının yanında mini bir organizasyon Fashionable İstanbul. Yine de herkes bu organizasyon için umutlu. Bruce Willis’dan Jessica Stam’e çok ünlü isimler İstanbul’a bekleniyor. Modacılar da tabii ki teşrif edecek.
İstanbul Fashion Days’deki aksiliklerden sonra bu defa kimsenin defileleri izlemek için saç saça baş başa girmemesini diliyorum. Kalabalıktan bunalıp bazı defileleri izleyememiştim bile.
Uğur Yücel’in geçen hafta New York’ta galasına katıldığı ve bu yüzden ‘Amerika’ya kaçtı’ diye iddiaların ortaya atıldığı olay film ‘New York, I Love You’yu yerinde izledim.
Pazar gecesi sinemanın önünde kuyruktayım. Hedef ‘New York, I Love You’nun bir sonraki seansına yetişmek. Uzun süre bekledim ve biletleri aldım. Bu sefer de salonda yer bulma telaşı başladı. Sonunda en arka sıraya yerleştik ve az sonra film başladı.
Fatih Akın’ın hikâyesi başka
‘New York, I Love You’ ‘Paris Je T’aime ile başlayan aşk şehirleri serisinin devamı. 11 farklı yönetmenin kısa hikâyelerinden, filmlerinden oluşuyor. 11 yönetmenin arasında gururumuz Fatih Akın da var. Fatih Akın’ın ‘China Town’ adlı bölümü filmin diğer hikâyelerinden daha farklı. Diğerlerinde gördüğümüz Amerikan gerçekçiliği burada yok. Tam aksine Fatih Akın’ın filmine Avrupa romantizmi hakim.
Başrolde Uğur Yücel var. Müzik ise İlhan Erşahin’in imzasını taşıyor.
İşte Fatih Akın’ı yönetmenliğinin yanı sıra bu yüzden de seviyorum. Her zaman Türk oyuncuları ve müzisyenleri ön plana çıkarıyor. Yurtdışında yaşayan çoğu başarılı Türk’ün aksine kökenlerini hiç unutmuyor.
‘Sabahlara kadar gezilir mi sokaklarda, gezerseniz böyle olur işte!’ Yer Taksim İlkyardım’ın Acil’i. Söyleyen bir doktor. Haddi bildirilen ise Timuçin Esen.
Yıldırım Türker’in yazısından öğrendik Timuçin Esen’in olay gecesi yaşadıklarını. Olay giderek daha da vahimleşiyor.
Bu nasıl bir zihniyet böyle? Gece geç saatlere kadar gezerseniz, üstüne bir de içerseniz başınıza her şey gelebilir.
Siz daha magazincilerden anlayış bekleyin. Onlara gelene kadar ne polis, ne hastane üstüne düşeni yapıyor. Bırakın anlayışı manlayışı. Herkeste bir haddini aşıp karşısındakine had bildirme durumu. Koskoca adam ister gezer, ister içer, kime ne?
Şimdi bir de ‘Eski sevgilisini yeni sevgilisiyle gördü. O yüzden asabiydi’ haberleri çıktı başımıza. Gördüyse gördü. Asabiyse asabi. Ama sırf bu yüzden elleri kelepçelenmeli mi? Her asabi insanı tutuklamaya kalksalar, İstanbul trafiğinde kimsecikler kalmaz.
Üstelik polislerin ve doktorların karşısında Timuçin Esen gibi ünlü bir isim var. Bir de sıradan vatandaş olsaydı... Düşünmek bile istemiyorum.
Protestolar devam ediyor