Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Godiva Executive Çikolata Şefi Thierry Muret bu alanda dünyanın en önemli isimlerinden biri. Muret ile Mısır Çarşısı’nda baharat alışverişine çıktık, sonra birlikte çikolata yaptık

Cuma trafiğinde kimse beni Mısır Çarşısı’na götüremez sanıyordum ama yanılmışım. Çikolata seven birinin başına gelebilecek en güzel şey başıma geldi. “Godiva Executive Çikolata Şefi Thierry Muret İstanbul’da, birlikte Mısır Çarşısı’na gidip baharat alışverişi yapacağız, sonra da Nişantaşı’ndaki mağazaya gelip seçtiğin baharattan sana özel çikolatalar yapacağız” dediler. Uçarak gittim, Thierry Muret ile buluşmaya.

Çarşıda gözü dönüyor
Yol boyunca Thierry Muret’den başarı hikayesini dinledim. Belçikalı ama kız kardeşiyle birlikte Amerika’da, Şikago’da küçük bir çikolata dükkanı açıyor, sonra New York’ta bir fuara katılıyor. Fuarda bir adam gelip de bütün çikolatalarının tadına bakınca sinir oluyor, adam giderken “Yarın ofisime gelir misin?” diyor, sinirli bir şekilde “Niye geleyim ki?” diyor Thierry Muret. İşte öyle cevap verdiği kişi Belçika orijinli olan Godiva’nın o zamanki başkanı çıkıyor. Bu Türk filmi tadında tanışmayla Şikago’dan Pensilvanya’nın bir kasabasına taşınıyor, gidiş o gidiş. 23 yıldır ailesi orada. Thierry Muret ise hem değişik lezzetler peşinde dünyayı geziyor hem de Belçika ile Amerika arasında mekik dokuyor çünkü iki ülkede de Godiva fabrikaları var.
Godiva’nın Belçikalı kurucularıyla yeni patronu Murat Ülker sayesinde nasıl tanıştıklarını da anlatıyor. Son kurucu da vefat ettiğinde eşi çikolata yapım malzemelerini bir zarfla Thierry Muret’ye gönderiyor, “Sende kalması daha doğru” diye. Boşuna, “Ben zaten demirbaş oldum, Yıldız Holding Godiva’yı satın alırken beni de almış oldu” demiyor.
Ben çikolata konusunda ne kadar heyecanlıysam Thierry Muret de Mısır Çarşısı’nı görünce o kadar heyecanlanıyor. Nereye bakacağını şaşırıyor, “İstanbul’da böyle bir baharat çarşısı olduğunu bilmiyordum, ne kadar büyükmüş” diyor. Telefonuyla sürekli fotoğraflar çekiyor, “Turistliğimi yaşıyorum, vaktimiz var değil mi?” diye soruyor.
Bütün baharatçılara giriyoruz, çoğunda malzeme aynı. Ayrıca çarşı tadilatta olduğu için bir İstanbullu olarak bana estetik de gelmiyor ama Belçikalı şefe bu hali bile yetiyor. Önce kırmızı biber ve kaya tuzu alıyoruz. Sonra lavanta, badem. Sumağı merak ediyor, tadına bakınca pek de bayılmıyor, “Çikolataya yakışmaz” diyor. Birkaç baharatın da siyah çikolataya değil, beyaz çikolataya yakıştığını söylüyor. Beyaz çikolata hiç sevmem diyorum, birkaç saat sonra böyle söylediğime pişman olacağımı bilmeden.

Erimiş çikolatayla imza
Muret çikolatanın yapımından, en iyi kakaonun nerede bulunduğundan vs. söz ediyor, benim aklım ise tamamen sonuçta. “Çikolataları sen yapacaksın” dediğinde biraz hayal kırıklığına uğruyorum, ya benim yaptığım bir şeye benzemezse, koskoca dünya markasının çikolata tariflerini yazan, executive şefi yanımdayken bana mı düşer yapmak diye geçiriyorum içimden. Neyse ki “Birlikte yapacağız merak etme” diyor. Yüzümde güller açıyor birden, Nişantaşı mağazada bulunanlar şahidim.
Önce erimiş çikolataya meyve batırmayı öğreniyorum. “Bunda da öğrenecek ne var?” demeyin, çilekler iki kere batırılıp çıkarılıyor ve sadece yarıya kadar batırılıyor. Beni bıraksanız o erimiş çikolatanın içine kendim atlayabilirim,
o yüzden yarıya kadar batırma konusunda pek iyi değilim. Bütün gün bu işi yapabilirim diyorum, “Çok fire veririz, belli ki yaparken yemeden duramazsın” diyorlar. Bozulmalıyım ama haklılar biliyorum.
Başka meyvelerle de çalışmalarıma devam ediyorum. Bu arada Muret, artık bir çikolata şefi olduğuma göre erimiş çikolatayla imza atmam gerektiğini söylüyor. Kağıttan yaptığımız minik bir külah yardımıyla birkaç tabağa imza atıyorum. “Bir de çizgi çizmelisin” diyor tabağa. Bir çizgi çiziyorum, evlere şenlik, yamuk yumuk. Ama sonunda düz bir çizgi çizmeyi başarıyorum.
Sıra geliyor baharatlarla çikolataları yapmaya. “Siyah çikolataya deniz tuzu ve lavanta yakışır” diyor. Bir kalıba önce lavantaları diziyorum, sonra erimiş çikolatayı döküp üstüne deniz tuzu ekliyorum. Kalıbı sallayarak düzleştiriyorum üstünü. Daha sonra da soğutmaya gidiyor kalıbım. Bir hüzün kaplıyor gözlerimi, utanmasam kaşığı yalayacağım. “Bir tadına baksaydım bari” diye daha kibar bir şekilde derdimi anlatmaya çalışıyorum. “Soğumadan tadamazsın” deyip susturuyor beni. O arkasını döndüğünde hiç vakit kaybetmeden kaşıktan bir parmak alıyorum. Mutluyum.

Haberin Devamı

Bizimkiler daha güzel!

Haberin Devamı

ThIerry Muret ile trendlerden bahsediyoruz. Yeme-içmede nasıl bir “çiftlikten sofraya” trendi olduğunu anlatıyor. “Çikolatalarda da artık kakaonun geldiği bölgeyi öğrenmek istiyor müşteriler” diyor.
Sonra sıra beyaz çikolata yapımına geliyor. Bu sefer önce kırmızı biberleri kalıba yerleştiriyorum, erimiş beyaz çikolatayı üstüne döküp üzerine limon kabuğu rendeliyoruz. Hızımızı alamayıp biraz da badem ekliyoruz. İşte
o “Beyaz çikolata hiç sevmem” diyen ben bir kalıp beyaz çikolatayı yiyorum neredeyse. Çünkü tadı müthiş.
Beyaz çikolatanın soğumasını beklerken Muret şeflerin özel tariflerinden oluşan çikolata kutusunu getiriyor. Farklı ülkelerden ilham alınan ikişer tarifi var Godiva’nın beş şefinin. Hepsinden birer ısırık alıyorum. Sonunda, “Bizim yaptığımız çikolatalar daha güzel değil mi?” diyorum. Şeflere saygısızlık etmek istemem ama doğrusu buradaki erimiş çikolataya ne koysanız güzel oluyor.