Cumhurbaşkanı’nın hakemliği tartışılıyor: Bazıları, Gül’ün maç yapan takımlardan birinden çıkıp hakem olduğunu hatırlatarak ona güvensizlik belirtiyor.
Bazıları tam da bu gerekçeyle ona umut bağlıyor.
Kimileri ise 2 yıldır Köşk’e mesafeli duran askerin, sonunda Gül’ün hakemliğini kabul etmesini önemsiyor.
Ama madalyonun pek dillendirilmeyen öbür yüzüne de bakmakta yarar var.
* * *
Son dönemde Gül’ün Erdoğan’la ilişkisi, askerle ilişkisinden daha mesafeli hale geldi.
Çünkü son dönemde Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın attığı neredeyse her adımı geri almak gibi bir misyon üstlenmiş durumda...
Bu yazıda anlatılanların, gerçek kişi ve olaylarla ilgisi yoktur
Salona girdiklerinde gerginlik havada asılı duruyordu. Uzun masanın ortasındaki beyaz çiçekler bile, ortamın elektriğini yumuşatamıyordu.
Üniformalı bıyıksız erkeklerle, üniformasız bıyıklı erkekler karşı karşıya oturdu. Birbirlerine zoraki gülümsediler.
Bambaşka ailelerden, çok farklı eğitimlerden gelmişler, birbirlerine karşı doldurularak yetiştirilmişlerdi.
Çantaları, birbirleri aleyhine dosyalarla doluydu.
O masanın tarihini herkes biliyordu.
İki iradenin buluşup karşı karşıya oturduğu, bazen birinin diğerini devirdiği masaydı bu...
Dünyaca ünlü bir fotoğrafçı... Şöhrete ve paraya doymuş. Yaşadığı büyük kentin gürültüsünden, sürekli çalan telefonların sesinden, ha bire “Kendini toparla” diyen sıkıcı öğütlerden sakınabilmek için müzikle tıkıyor kulaklarını...
Arabayla eve döndüğü bir gece yarısı, yine kulağında notalarla keskin bir virajı alırken ölümcül bir kazadan kıl payı kurtuluyor.
Çarpmak üzere olduğu aracın penceresinde ölümün yüzünü görüyor.
Azrail’iyle yüzleşiyor.
Az kalsın tabutu olacak arabasından inip yürümeye başlıyor.
O andan itibaren, kendisini kovalayan ecelin peşine düşüyor.
Ve ölümü kovalarken, yaşamı keşfediyor.
Dünyaca ünlü “24” dizisi geçen hafta yayınlanan sezon finaliyle ekranlara veda etti.
Dizinin senaristleri, son sezonda Amerika için bir “komplo senaryosu” yazmışlardı.
Kahramanımız Jack Bauer, teröristlerin elindeki nükleer silahın peşine düşüyordu.
Uzun çabalardan sonra, terör örgütünün ardında Beyaz Saray’a karşı bir darbe planının yattığını ortaya çıkarıyordu.
Darbeciler, masum Müslüman göçmenlerin üzerine yıkılacak terör saldırılarıyla Amerikan yönetimini zayıf düşürüp Beyaz Saray’a yerleşme hayali kuran “özel güvenlikçiler”di.
Büyük şirketlerin desteğiyle alternatif bir silahlı güç haline gelen bu gruplar, dizinin finalinde Amerikan Silahlı Kuvvetleri’yle karşı karşıya geldi.
Asker, polise silah çekti.
TBMM Başkanlık Divanı “Meclis Onur Ödülü’nü tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat’a verdi geçen hafta... Tesadüfe bakın ki, ödülden 2 hafta önce tanışmış ve evinde sohbet etmiştim kendisiyle... Onu bu ödüle taşıyan nitelikleri bizzat gözleme şansını bulmuştum
Devrim Sevimay, geçen ay Prof. Kemal Karpat’la yaptığı söyleşiden sonra aradı:
“Karpat Hoca seninle tanışmak istiyormuş” dedi.
Heyecanlandım.
Emin Tanrıyar’ın İmge Yayınevi’nden çıkan nehir söyleşisi “Dağı Delen Irmak”ı yeni okumuştum. Asıl ben, kendisini “inatla dağı delmeye azmetmiş bir ırmak”a benzeten bu “küçük dev adam”la tanışmaya can atıyordum.
Genelkurmay Başkanı bu soruyu yanıtlamadı. Herkesin bildiği, ama ancak bazılarının yazabildiği cevabı açıkça yazalım burada:
“Fethullah Gülen cemaatiyle...”
Ayrıntılarda boğulmuş gibi görünen meseleye kuşbaşı bakmakta yarar var:
Gülen cemaati ile TSK arasında nicedir bir örtülü savaş yaşanıyor.
Org. Başbuğ’un tabiriyle “asimetrik harp...”
* * *
MGK’nın internet sitesinde “asimetrik harp” şöyle tanımlanıyor:
Önceki günkü “Vicdan kanseri” yazımdan sonra TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül aradı.
Ergenekon tutuklularından, eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın sağlık durumu konusunda savcılardan bilgi aldığını söyledi.
“Zor bir durum, ama bir ihlal görünmüyor” dedi:
“Sevkler konusunda yapılabilecek her şey yapılmış. En iyi hastanelerden birinde tedaviye alınmış. Eşinin refakati için de savcı, iyi niyetle, tüzüğe uygun yolları göstermiş. Yapılabilecek başka bir şey yok. Kimse Ergenekon’dan yargılanıyor diye özel bir muamele görmüyor. Tersine, Ergenekon sanıklarına özel bir titizlik gösteriliyor.”
“Hastane- hapishane”
Cezaevlerindekilerin tedavisi konusu hep sorun yarattığı için bu konuda Sağlık ve Adalet bakanlıkları arasında bir protokol imzalanmış. Cezaevlerindeki sağlık hizmetlerini Sağlık Bakanlığı üstlenmiş. Büyük hapishanelere poliklinikler açılacakmış. Silivri’deki 20 yatak
Milliyet üç gündür bir insanlık kavgası veriyor. Hapiste bir üniversite rektörü var:
Kanser...
Tutuklanmadan 1 ay önce ameliyatla sol testisi alınmış.
Radyoterapi görecekken tutuklanmış.
Cezaevi şartlarında sağlığı daha da bozulmuş. Bir damarı yüzde 90 tıkalı iken, ikinci damarı da yüzde 60 tıkanmış.
Kolesterolü yükselmiş.
Şekeri nüksetmiş.