İkinci Öz

29 Ocak 2008

Ada "Soruşturduğum bazı olayların izi, devlet içinde üst makamlara kadar tırmanıyor. Korkmaya başladım. Ama üzerine gidilmesi lazım."Öz, yaptığı araştırma sonunda "artan şiddet olaylarının arkasında demokrasi umudunu yok edip faşist bir düzen kurmayı amaçlayan kontrgerilla bulunduğunu" bir raporla Başbakan'a bildirmişti.Raporu yazdıktan iki ay sonra, üstüne gittiği çetenin silahlı saldırısıyla öldürüldü.* * * Aradan tam 30 yıl geçti.2008'in ocak ayındayız.Yine sabotajlar, suikastlar yoğunlaştı. Ve bir başka savcı, izini sürdüğü bu saldırıların izinin, devlet içinde üst makamlara tırmandığını fark etti.Onun soyadı da Öz...Geçen haziranda Ümraniye'de bir gecekonduda 27 adet el bombası bulununca, soruşturmaya Ümraniye Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz el koydu. Yapılan incelemede, ele geçirilen bombalarla, Danıştay saldırganı Alparslan Arslan tarafından Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların aynı seriden olduğu ortaya çıktı. 9 Temmuz günü Abdullah Gül, birlikte yemek yediği bir grup gazeteciye "yazılmamak kaydıyla" "Ümraniye soruşturmasına dikkat edin. O iş çok büyüyecek" dedi.Ertesi gün, Zekeriya Öz, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na atandı ve "Ergenekon" soruşturmasına başladı. 7 ay

Yazının Devamı

Edep yahu!

15 Ocak 2008

Ada Son bir kez o işveli kadının kılığında çıktı ekrana...Nicedir içinde sakladığı, üzerinde taşıdığı kadını toprağa verir gibiydi.Canlı yayında deri değiştirircesine temizledi makyajını; kostümünü çıkardı. Robdöşambrı içinde, en yalın haliyle kaldı. Ve "Bundan böyle Huysuz Virjin olarak sahneye çıkmayacağını" açıkladı. Kendi elleriyle var ettiği Huysuz'u, yine kendi elleriyle bitirmişti.İsyanını yine kendi dilinde, bir kantoyla ifade etti:"Arabaya taş koydum civanım/ ben bu yola baş koydum/ RTÜK kızmasın diye civanım/ Huysuz Virjin'i boş koydum."* * *Sıradan bir veda değil bu...Bir defa "Huysuz Virjin", televizyonun en çok ilgi gören karakterlerinden biri... 40 yıllık tarihine rağmen her dönem kendini yenilemeyi, her dem taze kalmayı başarmış bir şov yıldızı... Veda etmesinin nedeni, kanalların ya da seyircinin ilgisinin azalması değil; artması belki de... Ortada hukuki bir sorun ya da resmi bir yasak yok. Ancak Dursunoğlu, ekrandan uzaklaştırılmasını, RTÜK'ün kanallar üzerinde uyguladığı baskıya bağlıyor.Öyleyse durum vahim. Çünkü bu, adı konmamış bir sansür anlamını taşıyor.Sorun ne peki?"Kadın kıyafeti giymiş bir şovmenin çocuklara kötü örnek olacağı" iddiası mı?Yoksa

Yazının Devamı

Merkez-kaç kuvveti

14 Ocak 2008

Ada Nasıl mı?Bir defa her zaman acelecidir. Kırmızıda geçer. Trafikte ön alabilmek için her manevrayı dener. Arkanızdan selektörle taciz eder. Yol vermezseniz hışımla sağınızdan dolaşır. Kazayı göze alarak üç şerit birden değiştirir; yasak şeritlere gözü kapalı dalar. Cam açar, kol sallar.İkbalinin önündeki yegâne engel bu şehrin suhuletiymiş gibi bir hırs içindedir.Ardından bakarsınız:Plakası 34'tür.Peşi sıra sallanan küfrün hedefi çoğu zaman öndeki aracın hızlı şoförü değil, payitahtın son başkentidir.* * *Bu husumetin tarihi nedenleri var:Cumhuriyetin kuruluşu, biraz da iktidarın İstanbul'dan Ankara'ya devrinin hikâyesidir.O dönemin resmi söyleminde İstanbul hep ihanetle, Ankara hep sadakatle anılmıştır.Meclis Ankara'da olduğundan değil sadece; bütün Anadolu'nun isyanlarla kaynadığı dönemde Ankara hep Milli Mücadele'ye ve cumhuriyete sadık kalmıştır.Kurtuluştan sonra, yeni rejimin inşasına da ev sahipliği yapmıştır.O kadar ki, büyükelçiliklerini Ankara'ya taşımamakta direnen yabancı ülkelere Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, "İstanbul'un kokuşmuş atmosferini teneffüs edeceklerine olayların kalbine, Ankara'ya gelsinler" demiştir.Yabancıların direnci ancak 1927'de kırılmış, ilk

Yazının Devamı

Tarihe güvenmeli miyiz?

12 Ocak 2008

Ada Fazlasını sormak, başınıza iş açar.Belgeler de, tanıklar da, çoğu zaman tarihi yazanlardan yana yontar bildiklerini...O yüzden tarih susar bazen ya da abartılı konuşur; niye öyle yaptığını ancak bilenler bilir.* * *Geçen Pazar, Allahuekber Dağlarında donarak şehit olanlar anısına bir saygı yürüyüşü düzenlendi.1914'ü 1915'e bağlayan kış yaşanan Sarıkamış faciasından sonra o günün basınında harekâtla ilgili tek satır haber çıkmadığını biliyor muydunuz?Ta 1922'ye kadar...Ağır bir sansür, felaketi 7 yıl saklamayı başarmıştır.Tarih susmuş, hatta yalan söylemiştir.1 Mart 1915'te Meclis Başkanı Halil Bey, "Sarıkamış'ta düşmanın, ordumuzun azmi önünde eridiğini" açıklamıştı. Aynı Meclis'te Ekim 1915'te Enver Paşa, "Kafkasya'da düşmanı hırpaladık ve bizim için tehlike oluşturmayacak hale getirdik" diyebilmişti.Gerçek, ancak 7 yıl sonra ortaya serildi. Tarihi düzeltmek için değil, Enver Paşa'yı tarihten silmek için...Onun Kurtuluş Savaşı'na müdahalesini önlemek isteyenler, günü gelince Sarıkamış dosyasını açıverdiler. Facia, "Enverciler"in tasfiyesi için kullanıldı. Bu süreçte de abartıldı."Allahuekber Dağlarında bir gecede 90 bin askerin tek kurşun atmadan donarak öldüğü"

Yazının Devamı

Müslüman demokrat

10 Ocak 2008

Ada Mesela "zenci başkan adayı" denir, ama "beyaz başkan adayı" denmez. Bir beyazın başkanlığı "normal"dir çünkü; aday "zenci" ise, bu özellikle vurgulanır."Polis geliyor" dendiğinde gelen, yüzde yüz erkek polistir.Kadın olsa "Kadın polis geliyor" denir.Çünkü polislik "erkek işi" sayılır."Voleybol takımı" erkektir. Kadınların takımına "bayan voleybol takımı" denir.Yani nerede ayrıştıran bir vurgu varsa; oradan bir sorun sırıtır.* * *ABD Başkanı Bush'un "Müslüman demokrat Türkiye" vurgusunu da böyle anlıyorum.Fransız Devlet Başkanı gittiğinde "Hıristiyan demokrat Fransa"dan söz etmiyor; "Hıristiyan"ın "demokrat" olması normal çünkü... Bir "Müslüman ülke"nin aynı zamanda "demokrat" olması ise olağandışı; dolayısıyla "zenci başkan" ya da "kadın polis" gibi özel vurgulama gerektiriyor.Ne kadar aşağılayıcı!* * *Gerçi Başkan Bush'un sadece burada değil, her konuda dini referanslar kullandığını biliyoruz. Bunda, alkolizm tedavisi görürken sıkça dini telkinler almasının rol oynadığını da tahmin edebiliyoruz.Ancak "Müslüman demokrat" vurgusunun asıl nedeni, demokrasi ile Müslümanlığı bir arada yaşatabilen Türkiye gibi "fantastik bir örnek" olmaması... Peki bu mucizeyi neye borçluyuz?Bu

Yazının Devamı

Terör karşısında medya ne yapmalı?

8 Ocak 2008

Ada Keşke öyle olsa...Son 15 yılda bu başlığı kaç kez okuduk, kaç yetkiliden bu açıklamayı işittik acaba?..Oysa kanlı bir çark bu:Her son, bir ilki tetikliyor. Her taarruz, bir saldırıyı davet ediyor. Her ceza, yeni bir suça vesile oluyor.Kendimizi kandırmayalım; öyle kolay bitmeyecek.* * *Medya önce "teröre terör diyebilmeli"dir.Falanca haklı gerekçe, filanca partinin desteği, halkın şu kadarının oyu, sivil-asker ayrımı yapmadan kendi halkını vahşice bombalayan bir örgütün eylemini meşrulaştıramaz.Karşısına topyekûn dikilmemiz gereken bir terör eylemiyle karşı karşıyayız.Önce bu ilkede uzlaşmalıyız.* * *İkinci iş, duygudan çok bilgi aktarmaya çalışmaktır. Bazen öfkemize, bazen de tepki haberinin cazibesine kapılıp nefret dolu bir savaş dili kullanıyoruz.Örneğin, askerin bile büyütmekten kaçındığı bir sınırlı bombardımanı, savaşa girmişiz de düşmanı topyekûn yok etmişiz gibi yansıtıyoruz. Dayanaksız ölü sayıları veriyoruz. Bu sayıların da evladını yitirmiş, öfkesi bilenmiş ana babalar anlamı taşıdığını görmüyoruz. Sorunu çözülmüş gibi gösteriyoruz. Ardından gelen misilleme tehditlerini görmezden geliyoruz. Karşı saldırı gelince de "son çırpınış" bahanesine sığınıyoruz. Askeri

Yazının Devamı

Birinci Cumhuriyet bitti mi?

27 Aralık 2007

Ada Şahin'e göre 22 Temmuz seçim sonuçları ve Gül'ün Köşk'e çıkmasıyla, cumhuriyet treni makas değiştirmiş, "1923'ten beri izlenen uygulanan çağdaş ulus devlet yaratma projesi" sona ermişti."Yerine ne geleceği belli değil"di, ama şu andaki durum "alacakaranlık"tı; kimine göre şafak vakti; kimine göre gurup... Tartışmayı Radikal'de Haluk Şahin ateşledi. "2007'de 1. Cumhuriyet bitti" dedi. Değişimin herkes farkındaydı, ama "1. Cumhuriyet bitti" demeye kimsenin dili varmıyordu.Önceki gece NTV'deki Neden'de farklı görüşten aydınlarla "Cumhuriyet treni raydan çıktı mı"yı tartıştık.Prof. Dr. İlber Ortaylı 2007'nin bir "kırılma yılı" olduğuna inanmıyor. Hatta kırılmanın şartlarının oluştuğunu da düşünmüyor."Abartılı bir kadrolaşma oldu"ğunu söylemekle birlikte "öyle gümbür gümbür gelen güçlü kadrolar, totaliter rejim hazırlayacak bir altyapı, büyük bir örgütlenme tipolojisi" bulunduğuna inanmıyor. Bugün yeşermiş gibi görünen taassubun asırlardır bu coğrafyanın temel karakteristiği olduğu inancında... O nedenle tarihi açıdan bir "kırılma"dan çok "devamlılık"tan söz ediyor."Hiçbir şekilde" İran'a benzetilemeyeceğimizi söylerken, "Türkiye kendine has mekanizmaları olan bir toplum...

Yazının Devamı

Kaç tane sanatçımız var?

25 Aralık 2007

Ada Kamyonun tamponundaki tabelada "Mebus olursun, ama sanatçı asla" yazıyor.Direksiyondaki belediyeci el frenini çekip kahvenin kâhyasına sesleniyor: "-Sanatçı var mı?""-Var abi... Kaç tane lazım?""-5 adet!""-Hemen ayarlarız. Hangisinden istersin: Dramcı var, komedici var, dans edebileni var.""-Şöyle tanınıp bilinmişlerden olsun. 35 adet de yardımcı alıcaz.""-Yardımcı oluruz abi..."-Ama konservatuvarlı olacak."-Bizde hepsi oralı..."Kamyoncu, elindeki ihale duyurusu çıktısına bakıyor. İhtiyaç listesi kabarık... Hepsi "tane tane" yazılmış:"-Pedagog da var mı?"-Buluruz, kaç tane istersen...""-Tamam. 2 adet pedagog, 5 adet dekorcu, 7 adet aksesuarcı, 9 adet de halkla ilişkilerci lazım. Bayanından..."-Çok para tutar yalnız, haberin olsun...""-Valla ihale usulü... İş, en düşük teklif verene gidecek; orasını sen düşün... 25 adet de figüran seç bana... Enstrüman çalanından var mı?""-Zurnacılar var bizim... "-Tamam 20 adet de onlardan ekle..."***Milliyet'ten Mehmet Demirkaya'nın haberini okuyunca bu sahneyi hayal ettim.Bence yılın haberiydi. Haberden de öte, 2000'ler Türkiye'sinin acı bir belgesiydi:Büyükşehir Belediyesi, Kamu İhale Kurumu'nun internet sayfasında "Sanatçı ve teknik eleman

Yazının Devamı