Araştırmayı yapan şirketin başkanı Adil Gür'ün yorumu önemli:"Etnik bir milliyetçilik değil bu; yaşanan bazı gelişmelere bağlı olarak milli refleksler yükseliyor."***Konuyla ilgilenenlere, 20 yıldır Türkiye'de milliyetçilik konusunu inceleyen Tanıl Bora'nın yeni kitabı "Medeniyet Kaybı"nı (İletişim, 2006) tavsiye ederim. Tanıl'la geçen ekimde NTV'deki "Neden" programında konuşmuştuk, "milli refleks" meselesini..."Refleks, güdüseldir. Bu, sanıldığı kadar doğal bir refleks değil" demişti Tanıl; "Önceden hazırlanmış bir ideolojik zihniyet kalıbı, bir nehir yatağı var. Siyasi bir gerilimde tepkiler bu mecraya doğru akıyor."Nedir o zihniyet kalıbı:Türke Türkten başka dost olmadığı inancı...Her maçta hakkının yendiğine inanan takımlara özgü bir daimi mağduriyet hissi...12 Eylül'den beri tüm siyasi alternatifler yasaklanırken milliyetçiliğin tek ve mecburi istikamet olarak önünün açılması...Ali Desidero tiplemesindeki gibi, her meselenin bir bayrak önünde dillendirilmesinin dayatılması... ***Toplumsal tepkiyi bu nehir yatağına akıtan gelişmeler neler?Tam da Milliyet'in araştırmasında ortaya çıkan nedenler:AB'nin dışlayıcı tavrı, Kuzey Irak ve Kıbrıs'taki gelişmeler, bölücü-yıkıcı diye
Bir ara kuşaktık.Babalarımız kadınsız ortamlarda büyümüş, eşlerini ilk kez gerdek gecesi çıplak görmüştü. Oğullarımız ise ilkokulda cinsel eğitim dersiyle büyüyecekti."Babalarımızdan ileri, oğullarımızdan geri"ydik; her kuşak gibi...Ama zor bir ergenlik geçirdik.Boğaziçi'nde o ağaçtan bu ağaca kovalamaca oynayan âşıklar gitmiş, okul çıkışı film afişlerinde anadan üryan kevaşeler tahrik edici pozlarla bizi karanlık salonlara davet eder hale gelmişti.O salonların perdesinde inleyen kadınların cüretkârlığıyla mahalledeki kızların taassubu arasındaki uçurumda büyüdük.Perdedekine ısınamadan, ısındığımıza dokunamadan...* * *Sonra gün geldi "bacı" oldu çevremizdeki kadınlar...Onlar kadın değil siperde yan yana saf tuttuğumuz, omuz omuza halaya durduğumuz "yoldaşlar"dı."Onca yoksulluk varken" gönül işleriyle uğraşmayı kendimize yediremedik. Sarp ihtilal yollarında sevdayla yitirilecek vakit yoktu.O yolda el ele gezenlere, aşk acısı çekenlere, bacılara göz dikenlere iyi gözle bakılmazdı.Vuslatı devrim ertesine erteleye erteleye tamamladık ergenliğimizi...Siperler çöküp halaylar sustuğunda, "yarin yanağından gayri" her konuda birikim sahibiydik.* * *"Büyük suskunluk"un ardından
Bu bilgiyi tamamlayalım:Akman geçenlerde RTÜK'e gelen tehdit mesajlarını klasör halinde toplayarak Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne başvurdu, önlem alınmasını istedi.Ankara Valisi başkanlığında toplanan bir komisyon, tehdit mesajlarını ciddi bularak Akman'a verilen koruma sayısının iki katına çıkarılmasını kararlaştırdı. RTÜK binası da muhtemel eylem ve saldırılara karşı jandarma, polis ve özel güvenlik birimlerince koruma altına alındı.Dikkatinizi çekerim: Bütün bunlar bir dizi yayından kaldırıldığı için...Ben diziyi sevmeyenlerdenim; çocuğuma izletmem."Uzaktan kumanda diye bir alet var. İstemeyen izlemez kardeşim" de demem. O kadar liberal değilim.Şayet dizi toplumu şiddete özendiriyorsa, etnik ayrımcılığı kışkırtıyorsa, "vatanseverler/vatan hainleri" gibi nitelemelerle saldırganlığı teşvik ediyorsa hukukun acilen devreye girip gereğini yapmasından yanayım.Şimdi madalyonu ters çevirelim:Buna karar verirken, çoğunluk partisinin ağırlığıyla oluşturulmuş bir kurulun hukukun yerini almasının ve basına bir tür örtülü sansür uygulamasının da karşısındayım.Bu müdahale, bir rafı düzelteyim derken bütün züccaciyeyi yerle bir eden fil misali sonuç verir.İzninizle madalyonu bir daha
Tarafsanız yuhalayanınız kadar alkışlayanınız da bol olur.İşiniz kolaydır:Taraftarlarınızın her sözüne destek çıkıp karşı tarafı sürekli yerden yere vurursunuz. Araf'taysanız "karşı" yoktur. Her daim haklının yanında durursunuz. Ve "hak", iktidar kavgasında sık sık saf değiştirir.***10 yıl önce 28 Şubat'ta toplum "Ya demokrasi, ya laiklik" diye kamplaştığında Araf'taydık.Din devletine de postal tekmesine de karşıydık."Hem demokrasi hem laiklik" diyen saftaydık. Azınlıktaydık.Bugün de Araf'tayız.Hem ırkçı Türk milliyetçiliğine hem onun büyüttüğü ikizi, etnik Kürt milliyetçiliğine karşıyız.Hem Kerkük'e askeri müdahaleye, hem "Kerkük'e müdahale olursa Türkiye'de ciddi olaylar yaşanır" diye ortamı gerenlere karşıyız.Hem DTP Diyarbakır İl Başkanı'nın sözlerine hem sözlerinden ötürü tutuklanmasına karşıyız.***DTP İl Başkanı diyor ki:"Türkiye'deki 20 milyon Kürt, Irak'taki Kürtlere yapılacak saldırıyı kendisine yapılmış kabul edecektir."Ben "Kürtler", "Türkler" diye başlayan genellemelerin, Türklere de Kürtlere de, Türkiye'ye de yarar sağlamadığına, tersine hasmane duygular yarattığına inanıyorum.Irak'taki Kürtlere yapılacak haksız bir saldırıyı ben de, benim gibi Kürt olmayan pek çok
"Başın öne eğilmesin" tembihiyle iki kuşaktır yere devrik gözlerimizi ufka çeviren yazarın asrını kutlayacağız yarın...Seneye de 60. yıldönümü, yargısız infazının...* * *Düşünen beyinleri kurşunlama âdeti neredeyse demokrasiyle yaşıttır bizde...Demokrasi 1946'da geldi; ilk yargısız infaz 1948'de...O yıllarda da "gece, ümitsizlerin kalbinden karanlıktı".Tedirgindi Sabahattin Ali de sokaklarda gezinen ürkek bir güvercin gibi...Çıkardıkları "Marko Paşa" dergisi yüzünden hedef haline gelmişti.Aziz Nesin'in imzasız bir yazısını sahiplenmiş, arkadaşının adını vermemek için hapse girmişti.Daha bir sürü dava sıradaydı. Duruşmalarını sağcılar basıyor, olay çıkarıyorlardı. Gazetenin binasına saldırıyorlardı.Sabahattin Ali, üzerindeki baskının etkisiyle, kaygılar içindeydi. Bunları yatıştırmak için içki içiyor, tebdili kıyafet geziyor, arkadaşlarının evinde kalıyordu. "Şehirler ona bir tuzak/ insan sohbetleri yasak"tıArtık böyle yaşayamayacağını anlamış, kaçmayı planlamıştı.* * *"İki üç gece kuşu ötüşürken derinde/ Hayaletler uçuştu bu yangın yerlerinde..."Kaçtı Sabahattin Ali; bir peynir kamyonuyla aştı Edirne sınırını... Yanında kendisine yardımcı olsun diye muavin aldığı Ali Ertekin
Cüneyt Arcayürek, bundan tam yarım asır önce, 1956'da Akis'ten ayrılmış, Rapor diye bir dergi çıkarmıştı.Etrafında dönemin yetenekli gençleri:Attila Karaosmanoğlu, Haluk Ülman, Turan Feyzioğlu, Muammer Aksoy, Bülent Ecevit...Menderes iktidarının hırçınlaştığı dönemlerdi. Tek başına 6 yıl iktidarda kalmak DP'yi "Her şeyi yaparım, herkesi bağlarım" havasına sokmuştu."Rapor", bu tavrı eleştiren başlıklar yayımlıyor, hatta zaman zaman Menderes'in baskıcı yöntemlerini protesto için siyah kapakla çıkıyordu.O günlerde bir sabah kapısı çalındı.Gelen polis "Şubeye kadar gideceklerini" söyledi.Alışkınlardı 1. Şube'de ifade vermeye... Arcayürek, daha 1 yıl önce, Akis'te yayımlanan bir yazıdan ötürü mahkûm olup hapis yatmıştı.Ama bu kez araba 1. Şube'nin olduğu Hacıbayram'a değil, Cebeci'ye yöneldi.Arcayürek "Şubenin yeri mi değişti?" diye sorunca, "1. Şube'ye değil, askerlik şubesine gidiyoruz" yanıtını aldı.Askerliği bir yıl ertelendiği halde komutan emriyle derhal askere alınması kararlaştırılmıştı; hem de muhalif iki gazeteciyle birlikte:Şinasi Nahit Berker ve Nihat Subaşı...Ciple o gün yedek subay okuluna teslim edip saçlarını kazıttılar; askere aldılar.***Dedim ya, Cüneyt Abi iyi bilir,
Pek az olay, Dink suikastı gibi 1 ay manşette kalabilmiştir.Bunu biraz da kolluk güçleri içindeki rakip kliklerin birbiri aleyhine sızdırdığı haberlere borçluyuz.Haber kirliliğinin çerçöpünü ayıklayıp son 1 ayın kronolojik bir özetini yapmaya çalıştım. Ürkütücü sonucu baştan söyleyeyim:Devletin bir kanadı, suikastın ardındaki örgüt ortaya çıkmasın diye elinden geleni yaptı, son 1 ayda... Hrant Dink'in öldürülüşünün üzerinden tam 1 ay geçti bugün... Baştan başlayalım:Ogün Samast'ın yakalandığı gece Başbakan'a yakın bir isimle konuştum: "Bir yanlışlık yapıldı. Yakalanmamalı, izlenmeliydi" dedi.Gerçeği geçen hafta üst düzey bir Emniyet yetkilisine sordum."Doğru" dedi ve ayrıntısını anlattı:"Samast, babasının ihbarıyla teşhis edilir edilmez bulunup Emniyet tarafından izlemeye alınmıştı. Otobüsle Trabzon'a gitmekte olduğu saptandı. Trabzon'da örgütüyle temas kurması beklenecek, böylece bütün bağlantıları ortaya dökülecekti. Durum Samsun teşkilatına bildirildi ve 'Sakın dokunmayın. Biz izliyoruz' denildi. Ama Samsun'da güvenlik güçleri şaşırtıcı bir operasyonla Ogün'ü yakalayıp Trabzon bağlantılarının ortaya çıkmasını engellediler."Bu basit bir rekabetin sonucu mu, yoksa usta işi bir
"Devlet ne kadar derin" de o sorulardan biri...Soran, riske giriyor.* * *NTV'de "derin devlet"i tartıştığımız "Neden" programında MİT eski Yurtdışı İstihbarat Başkanı Nuri Gündeş'in Çakıcı hakkında "Devlete hizmeti varsa yanaklarından öperim" demesinden sonra "Alaattin Çakıcı" imzalı bir mektup aldım. 4 sayfalık mektup "akıllı ol"mam "ricası"yla bitiyordu.Sonra benzer "rica"lar, ev ve internet adresime de ulaştırıldı.Akşam gazetesi, tehdit mektubu sonrasında Kemal Kerinçsiz'den "Ayağını denk alsın" diye özel demeç aldı.Kayda geçsin diye yazıyorum:Tehdit mektubu, Akşam'ın başındaki Serdar Turgut'un "Dündar'ın temiz bir dayağa ihtiyacı var" diye hedef gösterdiği sefil yazısının çıktığı gün geldi.* * *Sonraki gelişmeleri özetleyeyim:Adalet Bakanı Cemil Çiçek, konuyla özel olarak ilgilendiğini, Çakıcı hakkında tehdit mektubu yazmaktan adli ve idari yönden soruşturma açıldığını açıkladı."Mektup cezaevinden çıkmamış" dedi.Çakıcı, Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde olduğundan olaya Tekirdağ Başsavcılığı el koydu. Başsavcı Nuri Yiğit, konuyla ilgili olarak Çakıcı'nın yazılı ifadesini aldıklarını söyledi. Çakıcı, mektubu kendisinin yazmadığını, sözlü olarak avukatına dikte ettirdiğini