Ada SBF Dekanı Prof. Dr. Celal Göle'nin karara rağmen, Prof. Oran'dan derslere devam etmesini istediğini de eklemiştim.Rektör Prof. Aras bir açıklama gönderdi.Yazdıklarını, -yazım hatalarına dokunmadan- aktarıyorum:"Sayın Baskın Oran 26 Haziran 2006 tarihindeki dilekçesiyle Üniversitelerarası Kurulca görevlendirilmiş olduğu doçentlik jürilerinden affını istemiştir. Oysaki ('ki' ayrı olacaktı-CD) affını istediği sırada yurt dışı görevine ayrılması için 3 aydan fazla zamanı bulunmaktaydı. Kendisine Ankara Üniversitesi Yönetim Kurulu kararı olarak zaman ve doçentlik yönetmeliğinin 9'uncu maddesi gereğince buna imkân bulunamadığını belirtince yeni bir dilekçe ile aynı mazeretini tekrarlamıştır. Bu mazeretlerin kabul edilmesi ise doçentlik yönetmeliğinin 9'uncu maddesi gereğince mümkün olamayacağı açıktı ve bu maddedeki belirtilen mazeretlere uymayan talebi yeniden reddedildi. "Bundan sonra Sayın Oran sizinde ('de' ayrı olacaktı-CD) bazı bölümlerinin yayınladığınız emeklilik dilekçesini SBF Dekanlığı aracılığıyla Üniversitemize göndermiştir. Burada kullandığı 'böyle bir üniversitede artık çalışmak istemiyorum' ifadesi nedeniyle kendisinin SBF'de ders vermesine tarafımdan izin
Ada Yayından önce "Çocuklar için sakıncalıdır" türü bir uyarı da yapılmamıştı.Çölaşan, Gökçek'e soruyordu:"- Adın ne?""- İbrahim Gökçek... Şerefli bir adım vardır.""- 'İ. Melih' diyorum, 'Bana "İ.. Melih" dedi' diye dava açıyorsun.""- Orada ne demek istediğin belli. İşin gücün ahlaksızlık. Kastettiğin neyse sen de osun."* * *Bu "seviyeli tartışma"nın ardından oğluma, köşe yazarlığı, belediye başkanlığı, eşcinsellik ve bunların birbiriyle ilişkisi üzerine izahat vermem gerekti. Özetle şunları söyledim:"Kimsenin cinsel tercihi kimseyi alakadar etmez." "Bu tercihler, küfür niyetine kullanılmamalıdır." "Öyle uluorta herkese yakıştırılıp eşcinsellere de hakaret edilmemelidir."* * *Beni insanların cinsel tercihlerinden çok, siyasi tercihleri ve mesleki faaliyetleri ilgilendiriyor.O yüzden de Melih Gökçek'i, isminin başındaki "noktalı İ"den vurmayı ne kadar yakışıksız buluyorsam, onun Atatürk Bulvarı'na yaptıklarının, "noktalı İ" tartışmasının gölgesinde kalmasını da o kadar garipsiyorum.Gökçek, bütün itirazlara, protestolara rağmen, inanılmaz bir inat, akıl almaz bir duyarsızlıkla ve 7 ay trafiği kilitleyip Ankaralıları isyan ettirme pahasına Kuğulu altgeçitlerini bitirip hizmete
Ada Ankara Barosu, bir değer bilirlik örneği vererek avukatlar gününü, avukatların duayeni Halit Çelenk'e saygı toplantısıyla kutladı.Çelenk onların 60 yıllık üyesiydi. Baronun altındaki müzede Çelenk'in ilk cüppesi ve Deniz Gezmiş imzalı vekâletnamesi vardı.Çelenk'in ailesi, dostları, müvekkilleri oradaydı.70'e yakın tanığın yazılarıyla bir "Çelenk kitabı" çıkaran (Çınar, 2007) Rona Aybay ve Ümit Aktaş, ondan anılar anlattılar.Baro Başkanı Vedat Ahsen Coşar ve ben de onun bizde bıraktığı izler üzerine birer konuşma yaptık. Ancak asıl kayda değer olan (ne yazık ki basın tarafından izlenmeyen) konuşma, Halit ağabeyin konuşmasıydı.* * *Hukukun 83'lük çınarı ayakta alkışlanarak geldi kürsüye...Bastonunu kenara koydu; "Koltuk verelim, oturun" çağrılarına karşı koydu. Tam da bununla ilgili bir anıyla girdi söze...12 Eylül sonrası...Barış Derneği davası...Yargılananlar arasında dernek başkanı, emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem de var.Yaşlı ve rahatsız...Ayakta savunmasını okurken 2 saatte yorulup duruşmanın ertesi güne ertelenmesini öneriyor; "Devam edin savunmanıza" diyorlar.Aynı davada rahatsızlanan Orhan Apaydın ise Çelenk'e "Buradan sağ çıkacağımı sanmıyorum" diyor.* * *Bu anıyı
Ada Haberiniz oldu mu gerçekten?Dün Almanya'da toprağa verildi "Enver Hoca"...Tanır mıydınız?* * *Bu köşede bir kez söz etmiştim ondan...İki yıl önce... 12 Eylül'ü anımsarken...Artvinliydi. Artvin'de öğretmendi. 68'liydi. TÖB-DER'liydi. Devrimciydi. Edebiyat sevdalısıydı. Mitinglerde Nâzım'dan şiirler okurdu. Gür sesliydi.12 Eylül'de eşiyle birlikte gözaltına alınmış, Erzurum'a götürülüp işkenceden geçirilmişti.Konuşmadı orada...Arkadaşlarının isimlerini istedikçe işkencecileri, kıstı meydanlarda çınlayan gür sesini...Sustu.Ve suskunluğunun bedelini ebediyen suskunluğa mahkûm edilerek ödedi.Ağır bir işkencenin ardından, baygın halde yatarken dudaklarını araladılar ve mısra mısra gürleyen boğazından aşağı kaynar su döktüler."Hadi bir daha oku da görelim, o komünistin şiirlerini" dediler.Okuyamazdı artık...Yanmıştı ses telleri...Sesini yitirmişti.* * *Gırtlak kanseri oldu Enver Hoca...Hapisten çıkınca Almanya'ya iltica etti.Tedavi oldu, kanseri yendi.Ancak sesine kavuşamadı bir daha...Eşinin, çocuklarının, dostlarının desteğiyle yazarak sürdürdü sessiz haykırışını...Yurt özlemiyle, sürgün yazıları, şiirleri yazdı.Sonra gün geldi, uzun hukuki mücadelelerin ardından, 18 yıl sonra
Ada Haksız da sayılmaz bu; döneme onlar imza atmıştır.Ama madalyonun bir de öbür yüzü var:O kuşağın sağcıları...Sadece komando kamplarında silah eğitimi gören anti-komünistler değil; imam hatipliler, AP'liler, "Hürgençler"...Onlar pek 68'liden sayılmadılar, çünkü muhalif olmak, 68'li olmanın önkoşulu; olmazsa olmazıydı.71 darbesi 68 solcularını baltalarken "ötekiler"in önünü açtı.Solcular gelecek kuşaklar üzerinde kültürel-ideolojik bir hegemonya kurarken, siyaseten kazanan sağcılar oldu.Namazını kılıp Sezai Karakoç, İsmet Özel şiirleri okuyarak yetişen bu kuşak, mezun olunca yönetim kademelerine hızla tırmandı.* * *Mülkiye'den örnek vereyim:1966'da Hür Düşünce Kulübü'nün başkanı Hasan Celal Güzel'di.İkinci Başkan: Melih Gökçek.Genel Muhasip: Abdülkadir Aksu.Yönetim kurulu üyeleri: Atilla Koç, Veysel Atasoy, Mehmet Keçeciler...Mesut Yılmaz'ı da sayarsak o kulüpten 1 başbakan, 5 bakan, 1 belediye başkanı çıktı.* * *68'li muhafazakârların çoğu için değil belki, ama bir kısmı için şu söylenebilir:Ne kadar sağcı ve serbest piyasacı olsalar da Mülkiye'de "Ey vatan, gözyaşların dinsin; yetiştik çünkü biz" duygusuyla yetiştirilmişlerdi.Kamu çıkarını savunmayı, devleti kurda kuşa yem
Ada Tepede "Bağımsız Sol Adaylar" başlıklı bir haber...Ahmet İnsel'in çağrısı üzerine seçime bağımsız girecek sol adaylar belli olmaya başlamış.Adayların isimleri ve resimleri var:"Sezen Aksu, İsmet Berkan, Yaşar Kemal, Türkân Şoray, Can Dündar, Oral Çalışlar...""Hayırdır inşallah" diye ve hayretle sayfayı çevirince okudum, bunun 1 Nisan şakası olduğunu..."Adaylık maceram", bir sayfa çevirme süresinde bitti.* * *Ama Prof. Ahmet İnsel'in yazısı şaka değildi.Galatasaray Üniversitesi'nden Prof. Seyfettin Gürsel'le yaptıkları araştırmada, belli seçim çevrelerinde sol güçlerin destekleyeceği bağımsız adayların yüzde 10 barajına takılmadan parlamentoya girebileceğini saptadılar."Seçimde ne yapacağım? Partilerin ve adayların hiçbirini kendime yakın bulmuyorum" diyenler için iyi haber...Araştırmaya göre CHP dışı sol partiler için yüzde 10'luk ülke barajı caydırıcı... Oysa bağımsızlar için böyle bir koşul yok.Prof. İnsel ve Prof. Gürsel diyor ki:Belli seçim bölgelerinde sol partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek birliklerinin, sendikaların katılımıyla bağımsız adaylar gösterilebilir. Sol seçmen, bir bağımsız aday etrafında toplanabilirse bu adaylar Meclis'te solun sesi
Ada "Şu adaylar olmasa seçim ne güzel olurdu..."Hatta bir adım ötesi:"Demokrasi iyi de, ah şu partiler olmasa..."Buna benzer bir cümle okuyacağım size şimdi:"Seçimden vazgeçtim. Çünkü bizi fraksiyonlara bölüyor."* * *Ara rejim açıklamalarını andıran bu son cümleyi kuran, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras...Elimde sayın rektörün önceki hafta, üniversitenin internetteki iletişim sitesine attığı bir mesaj var. Seçimlerinden neden vazgeçtiğini anlatıyor.1500 öğretim üyesi ve dev bütçesiyle devletin en büyük kurumlarından birini yöneten Rektör'ün, geri adım atma nedenlerini anlayabilmek için kısaca YÖK'ten bu yana yaşananları özetlemek lazım:Malum; 12 Eylül'den önce üniversite özerkti. Kendi yöneticisini kendi seçerdi.Sonra YÖK'le "tayin" sistemi getirildi.Zamanla üniversiteler bu antidemokratik uygulamaya karşı kendilerince, yasal karşılığı olmayan bir çözüm geliştirdiler.Fakültelerde "eğilim yoklaması" adı altında seçim yapılmaya başlandı. Sandık kurulup öğretim kadrosunun en çok istediği aday belirleniyor, rektör de bu seçimde en çok oy alan adayı YÖK'e bildiriyordu. Böylece fakültenin eğilimine uygun bir "atama" yapılıyordu.* * *Prof. Aras'ı seçimden vazgeçiren,
Ada Özetle diyor ki: "Ey iktidar, dikkat et: Yargı bağımsızlığı zedelenirse, senin meşruiyetin de zedelenir."Tam zamanında ve dozunda yapılmış bir uyarı...Hem de yıllardır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) Türkiye'yi temsil eden, tek kişilik bir hukuk abidesi gibi adaleti ve insan haklarını savunan bir hâkimden geliyor.* * *Türmen, 1980'lerde Dışişleri'nde Türk yurttaşlarının AİHM'ye bireysel başvuru hakkına kavuşabilmesi için büyük çaba harcamış ve Özal'ı ikna etmeyi başarmıştı.Türkiye böylece çok önemli bir adım attı ve Avrupa'nın hukuk rejimine dahil oldu.Kısa zamanda Strasbourg'a dava yağdı. Ankara, birçok ihlal davasında yurttaşları karşısında sanık durumuna düştü. İşkenceden zorunlu göçe kadar pek çok konu, Öcalan'dan Erbakan'a kadar pek çok kişi davasını orada evrensel hukukun testine soktu.İnsan hakları alanındaki birçok revizyon da bu sayede yapılabildi.* * *Türmen'in bu süreçte Refah Partisi davasında kapatma yönünde oy vermesi, türban yasağıyla ilgili bir davada da "yasağın sürmesi"ni savunması, kendisini İslamcı kesimde hedef haline getirdi.Türmen 66 yaşında...Mahkeme hâkimlerinin yaş haddi 70...Avrupa Konseyi, Türkiye'den 6 yıllık süre için 3 yeni hâkim