10. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE VEHBİ KOÇ'UN ÖZEL ARŞİVİ AÇILDI Özel arşivden 4 bin belge Nasıl bir yaşam, ne tür çalışma ilkeleri, hangi siyasal ve ekonomik ilişkiler vardı bu başarının ardında?..Vehbi Koç'un 10. ölüm yıldönümü için bir kitap hazırlama fikri doğduğunda aklımda bu sorular vardı.Yanıtları bulabilmek için Koç ailesinden Vehbi Koç'un özel arşivini açmalarını rica ettim.İki anahtarla girilen ve bugüne dek "sırlar odası" gibi saklanan arşivin kalın kapıları açıldı. İçeride, sadece Vehbi Koç'un değil, Türkiye sanayiinin, siyasetinin, ekonomisinin de tarihine ışık tutacak belgeler vardı.Yakın çağ tarihçileri için hazine değerinde bir arşiv bu...Çünkü Vehbi Koç, Türkiye'de başka örneği olmayan bir "belgeci..." Hayatına dair tüm bilgileri, belgeleri özenle saklamış. Okuduğu dualardan gördüğü rüyalara, özel mektuplarından partilere yaptığı yardım makbuzlarına kadar her şey dosyalarında duruyor. Daha da önemlisi, yaptığı her görüşmeden sonra sekreteri Suzan Boray'ı çağırıp görüşmenin ayrıntılı bir özetini yazdırıyor ve ilgili dosyaya koyuyor. Yazışmalarını da bu notların yanına ekliyor.1 yılı aşkın süre Gürçim Yılmaz'la birlikte bu arşivde çalıştık.Yaklaşık 4 bin civarında belge
ABD'nin 70'lerde komünizme karşı radikal İslamı kullandığını, bugünse taktik değiştirip ılımlı İslama yöneldiğini anlatmış ve şöyle demişti:"Şimdi muhaliflerine davetiye çıkarıyor, 'İktidar mı istiyorsun, al sana iktidar... Bırak cihadı, ben de seni destekleyeyim' diyor."O konuşmada, yakında Hamas, Cihad, Hizbullah, Müslüman Kardeşler'e iktidar kapılarının açılacağını söylemişti Mahalli...Haziranda Hizbullah, Lübnan'daki seçimden zaferle çıktı.Kasımda Mısır'daki seçime Müslüman Kardeşler damga vurdu.Ve nihayet ocakta Filistin'de Hamas iktidar oldu.Hamas'lı Meşal'i uçakla Şam'dan Ankara'ya getirmek de Mahalli'ye kısmet oldu.* * *Bu sonuçlar Washington için sürpriz mi?ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, "Bu kadarını beklemiyorduk" anlamında bir tepki verdiyse de elbet buna hazırlıklıydı. "Ortadoğu'ya demokrasi götürürsen sonuç bu olur" diyenleri, tersini düşünmeye çağırdı:"Bunun alternatifi, Batı'ya yönelik daha fazla terörist saldırı doğuracak öfkeyi biriktirmektir." Şimdi Washington, bölgede sopayla yapamadığını parayla yapmaya, radikal muhaliflerini satın almaya çalışacak. Pentagon'un şahini Paul Wolfowitz boşuna mı Dünya Bankası'nın başına getirildi?Bakın Dünya Bankası
Önce Günaydın'da eşi, sonra Hürriyet Pazar'da kendisi, eleştirime kırıldıklarını söylediler. Niyetim kırmak değildi. Sadece "Ne yani aç mı kalsaydım? Zaten hiçbir zaman idealist olmadım" yaklaşımına karşı çıkmıştım.Bu kez de Şermin Terzi'ye, "Entelektüel geçinenlere 'Al sana günde 10 bin dolar, gel bu şovu yap' deseler, hepsi yapar" diyor.Aynı yaklaşım..."Para herkesi satın alır" zannı ispatlansa rahatlayacaklar; ama öyle değil işte...Bazısına paranın gücü yetmiyor. İdeallerimizin satılık olmadığını kanıtlamak için reddettiğimiz cazip tekliflerin listesini mi vermeliyiz?***Neyse, konum bu değildi.Teklif sahipleri tanığımdır; bugüne dek "belgeselin itibarını satışa tahvil etmeyi amaçlayan" hiçbir reklam ya da program teklifini kabul etmedim.Ancak geçen hafta Ayşen Özyeğin arayıp da başkanı olduğu AÇEV'in tanıtım filmini sunmamı isteyince gururla "Olur" dedim.Ana Çocuk Eğitim Vakfı AÇEV'i tanıyorum çünkü...1993'ten beri ana, baba ve çocuk eğitimi için nasıl çırpındığını biliyorum. Türkiye'de nüfusun yüzde 10'u 7 yaş altında... Çocuğun beyin gelişiminin üçte ikisi 7 yaşından önce oluşuyor. Ve o dönemde çocukların ilk eğitimcisi anne ve babalar... AÇEV de "7 Çok Geç" sloganıyla 0-6
Hem de hemen...Nasıl mı?"Aşk ve Gurur"a gidin ve test edin.***Önce ayrıntılar ele verir senaristin cinsiyetini:Kızların saçlarını bağladıkları renkli kurdeleler... Yavuklu için yere bırakılan ütülü beyaz mendiller...Özenle katlanan bembeyaz masa örtüleri... Aniden çıkagelen bir misafir için darmadağın odayı toplama telaşı... Sonra karakterler:Anneleriyle didişen, babalarıyla dertleşen, hemcinsleriyle yatağa bağdaş kurduğunda sabahlara kadar doludizgin söyleşen kızlar...Uzun paltolarıyla saçlarını kuzey rüzgârına savurarak gelen soğuk, mesafeli, kibirli ama her daim yakışıklı erkekler... Aşkla dolu yüreklerine rağmen gururla, ısrarla susan, kıvranıp diyemeyen, sevip söyleyemeyen, isteyip gidemeyen kadınlar...***Ancak bir kadın senarist, sevdiği erkekle dans eden kadının o anki düş dünyasına sızıp onun erkeğiyle o salonda baş başa olmayı hayal ettiğini görebilir.Salıncakta dönen bir kadının gözünü merceğe dönüştürüp dünyanın da onunla birlikte döndüğünü, değiştiğini gösterebilir. Kibrin tutkuya ne kadar yakın durduğunu bilebilir. Kadının suskunluğunu sese dönüştürebilir.Mesafenin çoğalttığı çekim gücünü perdede ateşleyebilir.Ama bu ateşleme de anlık bir haz patlamasından ziyade
Üruğ'dan açıklama: * * *"Dizi yazınızda, Ağca olayının sadece bir yüzünü, şahsımı zımnen itham edecek bir üslup ile okurlarınıza nakletmektesiniz.1970 ve 80'li yılların tarihinin yazılmasında bir kaynak teşkil edebilecek bu araştırmanızın gerçekleri tam olarak yansıtabilmesi ve gelecek kuşakların bizim için doğru bilgi edinebilmesi maksadıyla madalyonun arka yüzünü de size iletmeyi istedim.1 Sıkıyönetim komutanlığı görevini deruhte etmemden 36 gün sonra, 1 Şubat 1979 günü Abdi İpekçi Bey vuruldu. Haziran 1979 ortalarında İpekçi cinayeti zanlısı olarak Ağca yakalandı. Emniyet, sorgu için yetkisi dahilindeki süre yetmediği için emrinde bulunduğu Sıkıyönetim Komutanlığı'ndan 15 günlük gözaltı süresi talep etti ve bu yetki verildi. Bu 15 günlük süre bitiminde Emniyet, sorgulamanın bitirilmediği gerekçesiyle 2'nci bir 15 günlük gözaltı süresi talep etti.O tarihte İstanbul'a da yansıyan parti çekişmeleri, kamu personeli arasındaki ideolojik bölünmüşlük, üst üste işlenen ideolojik cinayetler, sivil cezaevlerindeki devamlı kaçmalar, kontrolsüzlük ve ayaklanmalar, komutanlığın diğer güçlükleri muvacehesinde yeni uzatma talebini, sakıncalar yaratacağı endişesiyle, Sıkıyönetim Kanunu'nun
Durumu en iyi açıklayan sahne şuydu:Yargıç, kâtibeye karar yazdırırken "Yüksek Adalet Bakanlığı" tabirini kullandı.Yaşlı bir avukat ayağa kalkıp müdahale etti:"'Yüksek Bakanlık' demeyelim efendim, ayıptır."Yargıç başıyla onayladı:"Peki... sil kızım 'yüksek'i..."Yüksek silindi.Adalet tanrısı yeryüzüne, biz sefil kölelerinin arasına indi.* * *Bu iniş, o kadar kolay değil tabii...Adalet de devlet de buna hazır değil... O kadar alıngan, o kadar narin ki, en ufak laftan etkileniyor, "aşağılama" sayıyor, dava açıyor.Dünkü duruşma da böyleydi. Özeti şu:Devlet bir "İnsan Hakları Danışma Kurulu" kurmuş.İlgilileri davet edip rapor yazmalarını istemiş.Ama onların yazdığı raporu beğenmemiş.Yazanları dava etmiş.Dün Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile Prof. Dr. Baskın Oran işte bu "suç"tan yargılandılar:"Devletin yargı organlarını aşağılamak" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik"...* * *İnsan haklarını savunmakla görevlendirilen iki profesör, şimdi kendi haklarını savunmaya mecbur kalmıştı.Ama savunmalar başlayınca yargılama tersine döndü. Adeta savcıyla sanık kürsüleri yer değiştirdi.Prof. Oran ve Prof. Kaboğlu, üniversite kürsüsünde "insan hakları" konusunda konferans verir gibi, tarihe geçecek bir
9 saat yaşadı, cesedi makam aracıyla taşındı. Gizlice gömüldü! "Güzel, ama bu gerdanda güzel..."Siyasetteki gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştı. Bu ilişkiyi doludizgin yaşarken hiçbir şeyden çekinmiyordu.Ayhan Aydan'ın kardeşi Adnan, yasak aşkın sürmesine karşıydı.İlişki, Cumhurbaşkanı Bayar'ın kulağına da gitmiş, o da "Muhalefetin kulağına gider" diye bu ilişkinin bitmesini istemişti.Zaten bunca bilinen bir ilişkinin hâlâ açığa çıkmaması şaşılacak şeydi. Nihayet muhalefet bu "önemli koz"u keşfetti.Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat Erim, gazetedekilerden Menderes'i sevgilisinin evine girerken fotoğraflamalarını istedi.Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin Ezer'le Sağlık Sokağı'na üs kurdu. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı'nın duvarında 2 günlük bekleyiş hüsranla sonuçlandı. Başbakan gelmedi.Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah'a çalışan Ezer, daha kolay bir yol buldu. Ayhan Aydan'dan "opera konuşmak üzere" randevu istedi. Eve girdi. Ev sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran Menderes fotoğrafını gördü ve deklanşöre bastı.Fotoğrafın üstünde Başbakan'ın el yazısıyla şu not vardı:"Severek ve en iyi
"TATARIM" BELGESELİ BUGÜN 22.30'DA STAR TV'DE 82 yaşındaki Ayhan Aydan, Menderes'in resmini başucunda saklıyor 1990'da "Demirkırat" belgeselini yaparken aramıştık.Görüşmek istememişti.Sonraki yıllar boyunca hem kendisinin, hem Menderes'in akrabalarıyla, yakın arkadaşlarıyla konuştum. Ona dair anıları dinledim. Adnan Menderes'le aşklarına dair yazılan romanları okudum, sahnelenen oyunları seyrettim.Yassıada tutanaklarını, gazete haberlerini elden geçirdim. Uçağım İzmir "Adnan Menderes" Havaalanı'na iniyor. Birazdan, havaalanına adını veren Başbakan'ın sevgilisiyle buluşacağım. Ayrılmalarından tam 50 yıl sonra... Herkes öykünün bir kısmını biliyordu. Lakin bütün verileri bir araya toplayınca ortaya gerçekten trajik bir aşk hikâyesi çıkıyordu.Geçen 15 yılda konuya ısrarlı ilgim karşısında birkaç kez telefonla görüşmeye razı olmuştu.Yüz yüze görüşme ise, nihayet ılık kış güneşinin ısıttığı bugün İzmir'de gerçekleşecekti.Alsancak'taki deniz manzaralı dairenin kapısını çaldığımda heyecanlıydım.Bir dönemin tanığıydı içerideki kadın...Üstelik o dönem kapandıktan sonra kendisi de içine kapanmış, o dönem hakkında konuşmayı, anılarını yazmayı hep reddetmiş, fotoğraf çektirmemiş, evine