Zamanda tekne yolculuğu

15 Mart 2005

Ahşap masada balık vardı. Suteresi, gelincik, cibez, kekik, roka, dolma... Küpte Urla bağlarından şarap... Kuzu postları üzerinde oturuyorduk.Hamak raflarda küpler, amforalar...Yemek bitince Mualla Erkurt "Kızımıza aşure de yaptım" dedi."Kızımız" dediği, içinde bulunduğumuz tekneydi:Uluburun-2...Dünyanın "en eski" teknesi...* * *Önce "Uluburun-1"i anlatmak lazım.1982de Bodrumda bir süngerci bir tekne batığı buldu.George Bass başkanlığında yüzlerce arkeolog ve dalgıçtan oluşan bir kazı heyeti 20 yıl çalışıp tekneden kalanları su yüzüne çıkardı.3300 yaşındaki bu tekne, dünyanın bulunan en eski ticaret aracıydı.MÖ 1300lerde, İskenderiyeden Girite 10 ton bakır, ve 1 ton da kalay taşıyordu.Yükünü belki Likya limanlarına, belki Truvaya götürecekti.Kalay, Tunç Çağında, bugünkü plutonyum kadar değerli bir stratejik savaş malzemesiydi. Bu alaşımdan yapılan kılıç, bakır bir kalkanı kâğıt gibi ikiye bölebilirdi.Deniz ticareti yeni yeni başlıyordu ve o talan döneminde gemi bir yaz günü Uluburun açıklarında bilinmeyen bir nedenle batmıştı.* * *Arkeoloji okumuş, antik tekne yapımcısı Osman Erkurtun büyük düşü, bu geminin bire bir aynısını inşa edip yarım kalan yolculuğunu tamamlamaktı.Batığı

Yazının Devamı

Hitleri okudunuz mu?

13 Mart 2005

Bir de ne göreyim:Müthiş bir rakiple çekişiyoruz:"En çok satanlar listesi"nde 5 numara:Adolf Hitler!Ve her satırından kan damlayan eseri:"Kavgam"* * *Şaka değil, 13 yayınevi birden girmiş "Kavga"ya...Türkiyede son birkaç aydaki satışının 100 bini aştığı söyleniyor.Kitap yazılalı 80 sene olmuş. "20. yüzyılın en lanetli eseri" unvanını almış. İçindeki her cümle, binlerce masumun canına mal olmuş.Öyleyse kim, ne buluyor ırkçılığın başyapıtı "Kavgam"da?Ümit Özdağın feci bir tahmini var.Akşamdaki makalesinde (4 Mart 2005) önce "Kavgam"ın yazıldığı koşulların analizini yapıyor Özdağ:"Almanya 1. Dünya Savaşında mağlup oldu ve Versay Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Alman halkı bunu içine sindiremedi. Hitler bu yenilgiden Yahudileri sorumlu tuttu ve Kavgamda onlarla hesaplaştı" diyor.Sonra 1920ler Almanyası ile günümüz Türkiyesi arasında paralellik kuruyor: Ordunun PKKyi alt ettiğini, ama "Savaşı kazandık" sanılırken terör örgütünün isteklerinin birer birer yerine getirilmeye başlandığını yazıyor.Bunun yarattığı tepkiye örnek olarak Durmuş Hocaoğlunun "Kavgamtrak" cümlelerini aktarıyor:"Akıllar başa devşirilmezse (...) kan gövdeyi götürür, kardeş kardeşin kılıcıyla düşer. Devleti ve

Yazının Devamı

12 Mart ve tepkiler

12 Mart 2005

Tepkiler, birer fırsatçılık, acz, basiretsizlik, ilkesizlik, çifte standart örneğidir. O günleri merak edip okumamış gençlerin kulağına küpe olsun diye kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum.* * *Başbakan Demirel muhtırayı sabah MİT Müsteşarı Fuat Doğunun telefonuyla öğrendi.Doğuyu da Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay aramış, "Başbakana söyle, ayrılsın" demişti.Müsteşar, "Siz söyleseniz" diyecek oldu, "Yok, siz söyleyeceksiniz" cevabını aldı.Aradı Başbakanı:"Cumhurbaşkanımız zatıâlinizin çekilmenizi istiyorlar" dedi; "Sağlık sebebiyle dersiniz" diye akıl da verdi.Kızdı Demirel:"Benim sağlığımdan şikâyetim yok" dedi.Köşkü aradı.Cumhurbaşkanının telefonu cevap vermiyordu.Bir süre sonra yaveri açıp "Cumhurbaşkanımız bahçede dolaşıyor" dedi.Öğleye doğru çıktı telefona Sunay ve itiraf etti:"Ne yapayım, beni de aştılar".* * *Muhtıra radyoda 13.00 haberlerinde okundu.Askerler bir kopyasını da Genel Kurulda okunsun diye Meclise göndermişti.Meclis saat 15.00te toplandı.Meclis Başkanı "Komutanların Meclise ilettiği muhtırayı okutacağını" söyledi.Bu, TBMM tarihinde ilk defa olacaktı.Herkes şaşkındı.Bir tek milletvekili itiraz etti:Demokrat Partili Hasan Korkmazcan...Yerinden kalktı ve gür bir

Yazının Devamı

Ortaya karışık

10 Mart 2005

Birbiri ardınca düşen cemrelere inat, tipiliyor baharın dölyatağına...Havada kirli bir kararsızlık...* * *Birbirinden sevimsiz gündem maddeleri masamın üstünde arsız pireler gibi zıplıyor "Beni yaz...beni yaz" diye...Yerdeki bir kadını acımasızca coplayan polis hoyratlığının kökenine inmek lazım. Emrin, yasanın engelleyemediği bu şiddet kültürüyle nasıl baş edebileceğimizi tartışmak lazım.Geçen hafta adliyeden yakınan polislere "İşinize bakın, mazeret üretmeyin" diyen Adalet Bakanının şimdi polis copuna "Avrupada da var" diye mazeret üretmesini kınamak lazım.Basının bu vahşeti görmezden gelmesini ve ancak Avrupalılar masaya getirince tepki göstermesini sorgulamak lazım."Dayağın zamanlaması kötü oldu" diye yazanları "Asıl dayak kötü oldu" diye uyarmak, ayıplamak lazım.* * *Nicedir, hayata olumlu tarafından bakmaya çalıştıkça gözlük camlarımı tırmalıyordu arsız, sabırsız, sevimsiz pireler; "Bak ne tatsızlıklar oluyor" diye...Cumhuriyetin Fethullah Gülen yazı dizisinin durdurulmasının, basın özgürlüğüne darbe vurmasının yanı sıra tek yönlü bir kamuoyu oluşumuna hizmet ettiğini yazmak lazım.Hükümetin, Musa Kartın kedili karikatürünü dava etmesinin neyin alameti olduğunu, tarihte

Yazının Devamı

Neden kadın şair yok?

8 Mart 2005

Saatlerdir birbiri ardınca okunan harikulade şiirlerin biri bile kadın şair elinden çıkma değildi."Bana 3 kadın şair sayın" dedim; zorlandılar.Sonra antolojilere baktım:Memet Fuatın "Çağdaş Türk Şiiri"nde (Adam, 1996) 84 şair arasındaki tek kadın Gülten Akındı:"Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya / Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / evler, çocuklar, mezarlar çizerek dünyaya".İlhami Soysalın "20. Yüzyıl Türk Şiiri"ndeki (Bilgi, 1973) 60 şair arasına, Gülten Akın dışında bir de Türkan İldeniz girebilmişti:"Beni senden zorla kopardılar yiğidim / Bir kınamadır tutturdu gözleri / cümlesi bir olup kanıma tükürdüler / zincirlediler ellerimi / Seviyorum diye başlayacaktı savunmam / söz hakkı vermediler".* * *Kadın şair azlığının nedenini tartışırken kadının erkek toplum içinde ezilişinden, ev işlerine mahkûm edilişinden dem vuruldu. Bunlar doğruydu da, soruyu yanıtlamaya yetmiyordu: Neden kadın romancı ya da öykücü deyince bir çırpıda 10 isim sayabiliyorduk da şair gelmiyordu aklımıza?Şiiri bu denli erkeksi kılan neydi?Şiirin bir zaafı mı, erkeğin bir vasfı mı?En maço tabiriyle, "Kadın yazmıyor, yazdırıyor" muydu?* * *Yanıtı Doç. Dr. Nazan Bekiroğlunun

Yazının Devamı

Rakı öldürür mü?

6 Mart 2005

Jandarma Komutanlığı sahte rakı şişeleri ele geçirmiş. Rakıları bir masa üzerine dizmiş, arkaya iki Türk bayrağı ve bir Atatürk kabartması koymuş. Çağırmış basını, göstermiş.Masaya baktım, "katil şişeler" Atanın hiddetli bakışları altında, içinin zehrini gizleyen bir katil masumiyetiyle hizada duruyordu.* * *Neler görmedi ki o masa:Silahlar... kitaplar... daktilolar... zafer işareti yapan eylemci çocuklar...Ve şimdi "şişede durduğu gibi durmayan" rakı şişesi de belasını arayan zanlılar arasında... Birazdan sorguya götürülecek:- Adın?- Rakı.- Ne demek lan o?- Irakta doğmuşum. Adımı "Iraki" koymuşlar, zamanla "rakı" der olmuşlar. Öldürmek kastım yoktu, sadece eğleniyorduk.* * *Geçen gece bir meyhanenin çilingir sofrasında keyifle rakı tokuşturanlara baktım; tiryakiler hiç de ürkmüş gibi görünmüyordu.Onca operasyon sonrası teşhir edilen bunca çocuk, silah, kitap, daktilo, o çocukları vurmaktan, okumaktan, yazmaktan caydırabildi mi ki; AIDS, kaçamak aşkı öldürebildi mi ki, kaçak rakı akşamcılığı öldürsün...Sadece esprisi yapıldı bizim sofrada da:Acaba sigara paketine "Sigara öldürür" yazıldığı gibi rakı şişesinin etiketine de "Rakı öldürür" yazılmalı mıydı?"Şöyle yazalım" dedi bir

Yazının Devamı

Köle

5 Mart 2005

Ahmet, kocasının ilk eşindendi; Ali, kendi yavrusu...Çamaşır günüydü. Kalabalıktı göl...Birden yabancı adamlar çıkageldi.Kaçıştılar, ama nafile...Gelenler köle tüccarıydı.Hepsi yakalandı, kervanlara yüklenip götürüldüler.* * *Uzundu yol...Önce amansız çölü geçtiler.Sağ kalıp limana varabilenler buharlı gemilerle daha beter bir yola koyuldu.Kenyadan Osmanlı idaresindeki Girite getirildiler.Yıl, 1888di.Artık "Kökler"i Afrikada olan milyonluk köle ordusunun birer ferdiydiler.* * *Pazarda çırılçıplak soyundular.Alıcılar geldi, vücutlarını inceledi.Zengin bir Osmanlı tüccarı toptan satın aldı Nuriye ile ailesini...Tek tesellileri vardı:Parçalanmamışlardı. Hep birlikte ailenin yanında köleliğe başladılar. Orada Elmas adlı bir kızları daha oldu.Lakin küçük Ahmet bir türlü içine sindiremiyordu köleliği... Her fırsatta kaçıyor, kaçarken yakalanıyor, demir bir kafese kilitleniyordu.Bu acılar babasını hasta etti ve öldü İbrahim Giritte...Nuriye kocasız kaldı... Ali, Ahmet ve Elmas babasız...* * *Sahipleri, İbrahimden sonra aile dağılmasın diye bir çözüm buldu:Nuriye, üvey oğlu Ahmetle evlenecekti."Ana" bellediği kadına "Karım" diyecekti.Evlendiler. İki de kız sahibi oldular: İlkine Zeynep,

Yazının Devamı

Siyasetin yeni koalisyonları

3 Mart 2005

Kartlar yeniden dağıtılıyor.Ezberler bozuluyor.Soğuk Savaş döneminden kalma ittifaklar parçalanırken "sağ" ve "sol" kavramları da içerik değiştiriyor; beklenmedik koalisyonlar doğuyor.Bu yeni saflaşmanın mihenk taşını ise AB ve ABDye karşı tavır oluşturuyor.* * *Pazartesi günkü Cumhuriyet gazetesinin başyazısında çok ilginç bir saptama vardı.Yazıya göre "Batı emperyalizmine karşı bir savaşla kurulan Türkiyenin, Batı karşısında özel bir konuşlanması söz konusu"ydu.Dolayısıyla bugün iktidar ve muhalefetin pozisyonlarını belirleyen sınır çizgisi "Batı"ydı. İktidara karşı "dağınık bir muhalefet cephesi"nin varlığına dikkat çeken yazı, bu "Batı-karşıtı" cephenin unsurlarını şöyle sıralıyordu:Kemalistler...Milliyetçiler...Milli Görüşçüler (ya da radikal İslamcılar)...Sağın ve solun laik kesimleri...Yazının en önemli cümlesi, bu ittifakın güçlü bir müttefiki daha olduğunu müjdeliyordu:"Bu ilginç gelişme, Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine duyarlı güçler tarafından da izlenmektedir".* * *Şimdi sayfayı çevirelim ve bir başka ittifaka bakalım:Önceki gün Şama giden Doğu Konferansı ekibini uğurlayanlar arasında hem "Kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganı atan solcular vardı, hem de "ABDye karşı

Yazının Devamı