Geziye protesto

28 Mart 2005

İlkine örnek Demirel, ikinciye Sezer...Gezenler de ikiye ayrılır:İşadamlarıyla gezenler, yalnız gezenler...İlkine örnek Özaldı, ikinciye Ecevit...Şimdi işadamlarıyla gezenler de ikiye ayrılıyor:Onları uçağına alanlar ve ayrı uçakla gönderenler...İlkine örnek Çillerdi, ikinciye Erdoğan... Devlet adamları ikiye ayrılır: Gezenler ve evde oturanlar... Başbakan Erdoğanın dün başlayan Tunus gezisinin ilk gününe işadamlarının tepkisi damgasını vurdu.Geziye 17 müteahhit kayıt yaptırmıştı. Başbakanın uçağına alınmayacaklarını öğrenince 15i vazgeçti.Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren de bu yakınmayı Başbakana iletmek üzere katıldı geziye...Protestoculardan biri, "Ben uçakta Başbakana sorunlarımı anlatırım diye geliyordum. Yoksa Tunusta ne işim var" dedi.Başbakansız uçağa gönülsüz binen çoğu işadamı da bu ayrılıktan yakındı.Bu şikâyet, hem işadamlarının geziden asıl beklentisini hem de Başbakanın neden ayrı uçağa taşındığını açıklıyor.Yurtdışı geziler, işadamları için Başbakanla birinci elden temas kurma, bürokraside kıramadıkları zincirleri kırma fırsatı... Küstüm, gelmiyorum Özalla başlayan işadamlarıyla dünyaya açılma kampanyasını Erdoğan, Özal kadar hevesle sürdürüyor. Bugüne dek

Yazının Devamı

Konur Sokak

27 Mart 2005

Bugün kitapçılar, kahvehaneler, işportacılarla bir şenlik yerini andıran bu uzun sokağın orasına burasına serpiştirilmiş bin bir anım var.Anılar kitabımın ilk sayfası 70lerin sonunda başlar.O günlerin Konurunda karşı karşıya iki bina var:Biri 27 numara, diğeri 24...İki binada iki büro var:27 taksim 7, Yankı dergisi,24 taksim 4, Cumhuriyet gazetesi...Henüz "basın"ın "medya" olmadığı yıllar...İki büro da 12 Eylüle koşan gri yılların yoğunluğu içinde... Tost ve çaylı mönüler, sembolik ücretler ve uzun mesailer...27 numaralı binanın üçüncü katındaki ahşap kapının ardından Hıncal Uluçun kahkahası yükseliyor. Dip odada derginin kurucusu, beyni, hocası Mehmet Ali Kışlalı çalışıyor. Salondaki geniş masada oturan, Yazı İşleri Müdürü Mehmet Yakup Yılmaz...Ortada düzenli adımlarla volta atan gözlüklü adam, hocamız Nihat Subaşı...Kimler yok ki, dergiye su taşıyanlar arasında:Ahmet Taner Kışlalı, Ertuğrul Özkök, Yalçın Küçük, Emre Kongar, Avni Özgürel, Kurthan Fişek, Fikret-Hikmet Bila, Ömer Tarkan, Vecdi Seviğ, Serhat Hürkan, Şefik Kahramankaptan, Zülfikar Doğan, Önder Şenyapılı, Yılmaz Ateş ve -70ler biterken- ben...* * *Şimdi sokağı geçin, tam karşıdaki 24 numaralı binaya girip bir kat

Yazının Devamı

Nisan kaygısı

26 Mart 2005

Öcalan kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecek.Ve bu iki karar, "Bütün dünya bize karşı" şeklindeki Türk paranoyası ile milliyetçi hezeyanı hepten tırmandıracak.* * *"Müzakere tarihi aldığı 17 Aralık, Türkiye için bir dönüm noktası olacak" deniliyordu.Öyle oldu, ama umulanın tam tersi yönde...3 yıllık demokratikleşme süreci bıçak gibi kesildi.Reformlar durdu. Kıbrıs tıkandı.Batı ile ilişkiler gerildi.Asker yeniden devreye girdi.Kürt milliyetçiliğine karşı Türk milliyetçiliği patladı.Halk, Hitleri tartışmaya başladı.Partiden kopmalarla uğraşan hükümet, soğukkanlı bir yeni politika izleyeceğine, basını ve karikatürcüleri hedef aldı.Özetle 3 ay içinde her şey tersine döndü.Ne oldu?Düğmeye kim, neden bastı?Bugünlerde herkes birbirine bunu soruyor.* * *Bence birkaç farklı dip akıntısı, aniden açığa çıkıp tek bir nehirde birleşti.Önce Türkiye tarih alınca ABye girdiğini sandı. Zor bir maraton koşan hükümet, onun yorgunluğuyla finiş çizgisine yığıldı. Oysa aslında orası başlangıç çizgisiydi.Buna karşın "Tüm kriterler yerine getirildi" sanılırken Avrupa, yeni ve ölçüsüz şartlarla, "Üyeliğinizi halka soracağız" bahanesiyle, "Ne yapsanız üye olamazsınız" aşağılamasıyla, işleri

Yazının Devamı

Hayatın çırakları

24 Mart 2005

Patronun gözüne girip 15 milyar maaşlı koltuğu kapabilmek için kıyasıya yarışan 16 genç, kan ter içinde bir hayat kavgası veriyor.Dayanışmaya çalışsalar da oyunun kuralı belli:Başarısızlığın bedelini arkadaşlarından birine ödetecekler.Başarısız bulunan, milyonlar önünde "Sende liderlik vasfı yok" azarını işitecek... "Seninle çalışmak istemiyorum" kararını bekleyecek.Bavulu toplayıp büyük kapıdan yüz geri dönecek ve lüks bir arabanın arka koltuğunda hayallere veda edecek.Yerlerinde olmak istemezdim doğrusu...* * *Geçenlerde gençlerle hayat üzerine sohbet ederken, kendi işini yönettiğini konuşmasıyla belli eden iyi giyimli biri söz istedi:"Siz hiç bizim gibi hayat kavgası vermediniz ki" dedi.Düşündüm."Doğru" dedim, "Bizim, hiçbir zaman kendimize ait bir hayatımız olmadı ki..."Biz gençken hayatımız, ya örgütündü ya devletin ya partinin ya sınıfın ya davanın ya tarikatın...O gizli örgütler, meçhul davalar, bizden habersiz sınıflar için ölmeye hazırdık."Kavgamız" kendimiz için değil, onlar içindi.Onları kurtarabilirsek, biz de kurtulacaktık.Başaramazsak, enkazın altında kalacaktık.Mükemmel bir düşün peşinde ve umut içinde kendimizden vazgeçmiş, kol kola girmiş, yürüyüşe

Yazının Devamı

"Sen dövemezsin, ben döverim"

22 Mart 2005

Polis, 27 yaşındaki fidyecinin peşine düştü ve yakaladı.Lakin Markus Gafgen, çocuğun yerini söylememekte direniyordu.Zanlıyı sorgulayan polis, zor kullanmak için üstlerine danıştı. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Wolfgang Daschner "işkence tehdidi"ne onay verdi.Gafgen, "Şimdiye kadar hissetmediğin acıyı hissedeceksin" diye sıkıştırıldı ve bu tehditle çocuğu sakladığı yeri söyledi.Söylenen yere giden polis, çocuğun cesediyle karşılaştı.* * *Almanya, haftalarca polisiye film izler gibi izledi bu olayı... Kamuoyu çocuk için yas tutarken, emri veren Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Daschner görevden alındı ve hakkında "işkenceye teşvik"ten dava açıldı.Daschner duruşmada kararını savunurken tehdit sonuç vermezse Gafgene doktor kontrolünde işkence yapmayı planladıklarını da açıkladı. İşkence dediği, el-kol bükme cinsinden "fena muamele"ydi.Dava, büyük bir tartışma başlattı:"Devlet, hayat kurtarmak için işkence yapabilir mi"ydi?* * *Kamuoyu ikiye bölündü.Hessen eyaleti Başbakanı ve İçişleri Bakanı, Daschnere anlayış gösterilmesini istedi. Sosyal Demokrat Partinin eski Genel Başkanı Oscar Lafontaine de Daschner davasının düşmesini talep etti.Kamuoyu yoklamaları, halkın yüzde 68inin bu

Yazının Devamı

Hollywood Avrupada yenildi

20 Mart 2005

Ferzan Özpetekin "Karşı Pencere" filminin afişi herkesi, Türk-Alman film festivaline çağırıyor.Ben de çağrıya uyup Nürnberge koşan 70 davetli arasındayım.10. yaşını dolduran festivale belgesellerimle ve bir söyleşiyle katılıyorum.* * * Bu yıl festival tam anlamıyla "patlamış". Alman Kültür Bakanlığı himayesine almış. Robert Bosch Vakfı maddi destek sağlamış. Mercedes-Benz ve bir Nürnberg gazetesi sponsor olmuş. Alman basınında çok sayıda haber çıkmış. 52 Türk ve Alman filmi katılmış.Bu destekle, önceki yıl 3 bin 500 olan seyirci sayısı 8 bine çıkmış. Üstelik seyircinin yaklaşık yarısı Alman..."Bunda, Türkiyenin AB üyelik sürecinin başlaması ve öneminin artması etken oldu" diyor festival yönetmeni Adil Kaya...Tabii bir başka etken de Duvara Karşının geçen yılki başarısı...90lı yıllarda ilk kısa filmlerini yine bu festivalde gösteren Fatih Akın, Ayşe Polat gibi Türkiye kökenli genç sinemacılar, 2000lerde Alman sinemasına yeni bir soluk getirip uluslararası ödüller taşır oldular.Festival, Türkiyeli sinemacıların onlarla buluşmasına da zemin hazırlıyor.* * *Asıl göz kamaştırıcı gelişme ise Türk sinemasının tırmanışı... Yıllar yılı 6-7 milyonda kalan seyirci sayısı 2003te 25 milyona,

Yazının Devamı

Genç bir kadın

19 Mart 2005

Her biri; insan suretinden bir papirüse döşenmiş elyazmalarıydı o kırışıklıkların; engin tecrübelerin alametiydi.Gün geldi, uzun yaşama sevdasına kapıldı insanoğlu...Gençliğe tapındıkça yaşadığını yalanlamanın derdine düştü.Madem ki o hatlardı yaşını ele veren; o hattı müdafaa etmenin âlemi yoktu.Çehreler önce yoğun pudra taarruzuyla maskelendi; yetmeyince genç kalma hırsının çarmıhına gerildi.Tecrübe, "kulak ardı" edildi.Şimdi, "gergin anneler", ağır makyajla yaşlı görünmeye çalışan kızlarının yanında, çizgilerinden arındırılmış anlamsız yüzlerine bakıp yaşlarını tahmin etmemizi ve kendilerini tebrik etmemizi bekliyorlar.* * *Leyla Umarın yeni çıkan anılar kitabının ("Geriye Yazılar Kaldı", Epsilon) kapağındaki fotoğrafa bakıyorum.Bu yüzde bir kitaba sığdırılmış bütün anıların, bütün acıların, bütün sevdaların izi var.Alnını, gözlerinin kenarını, dudaklarının çeperini çevreleyen her çizgi, "Bak ne çok şey yaşadım" diye bağırıyor gururla...Ve gözler cümleyi tamamlıyor:"...ama hâlâ dimdik ayaktayım".Kapağı çevirip sayfalara daldığınızda onun neden "kırışıklıklarıyla barışık" yaşadığını anlıyorsunuz.Çünkü o, genç göstermesini, kulağının ardına gizlediği çizgiye değil, hayatın

Yazının Devamı

Persona non grata

17 Mart 2005

Bir diplomatın, görev yaptığı ülkenin iç ve dış politikası hakkında halk önünde açıklama yapmasına "diplomatik karışma" deniyor.İtibarlı ülkeler, böyle davranan diplomatın bir an önce ülke dışına çıkmasını isteyebiliyor.Birleşmiş Milletlerin 1961 tarihli "Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi" de buna cevaz veriyor."Persona non grata" ilan edilen diplomatın ertesi gün bavulunu toplayıp ülkesine dönmesi gerekiyor.* * *Amerikan Büyükelçisi Eric Edelman, 14 Martta Cumhurbaşkanı Sezerin muhtemel Suriye ziyareti sorulduğunda "Umarım Türkiye de Suriyenin Lübnandan çabuk biçimde çekilmesini destekleyen uluslararası uzlaşmaya katılacaktır" diyerek "Gitmeyin" mesajı verdi.Hiçbir resmi yetkili de "Karışma" deme cesaretini gösteremedi.Oysaki, müttefiklikten dem vuran bu diplomata, Türkiyenin Suriye ile neredeyse savaş noktasına geldiği yıllarda ABDnin Şam yönetimiyle nasıl iyi ilişkiler içinde olduğu hatırlatılabilirdi.* * *Edelman Ankaraya atandığında bu köşede sicilini yayımlamıştım (Bkz: 25 Ağustos 2003). İlk görev yeri Batı Şeriaydı; o elini attığında barış görüşmeleri kesilmişti.Dışişlerinin Operasyonlar Dairesinde şahin Başkan Reaganla çalışmıştı.Sovyetler çökerken

Yazının Devamı