1 Martın yıldönümünde...

1 Mart 2005

2 yıl önce "Türkiye bu savaşa mutlaka girmeli. Yoksa batarız" diyenler nerelerde?"Büyük fırsat kaçırıyoruz. Duygusallığın âlemi yok" diye yazanlar neden yok ortada?Haritalar önünde elde sopa askere akıl veren çok bilmiş uzmanların niye hiçbiri çıkmıyor artık ekrana?"Irak 2 günde teslim oldu. Hani direnişçiler?" diye dalga geçenler niçin ses vermiyor şimdi?ABD, Irakta günbegün batağa saplanıp Ortadoğunun geleceğini kana bulayacak politikalar üretirken hâlâ "Batağa giremedik" diye dövünen var mıdır?Uçaklar bugün Iraktan tabutlar dolusu şehit cenazesi getirmiyorsa bunu, Meclisin işbirlikçilerin aklına uymamasına borçluyuz.* * *Liberal İslamcı yazar Halid Hurub, El-Hayat gazetesinde "Türk dersi: Demokrasi dış baskıları boşa çıkarıyor" başlıklı makalesinde şöyle yazdı:"Türk yönetimi ABD ile ilişkilerine ve birçok ihtiyacına rağmen Amerikan talebini reddetmek için halk iradesine başvurdu. Bunda, üçüncü dünya rejimleri için kendilerini dış baskılara karşı korumada yararlanabilecekleri demokratik bir ders var".Amerikanın Araplara sopayla dayattığından çok daha itibarlı ve kalıcı bir demokrasi dersidir bu...1 Martta Meclis, Amerikan baskısına, iktidar partisinin ısrarına, medyanın

Yazının Devamı

Müslüman Aborjinler

27 Şubat 2005

Melbourne Üniversitesinde yapılan bir araştırma, Müslümanlığı seçen Aborjinlerin giderek arttığını ortaya koyuyor.Nedenini ise şöyle açıklıyor:"Hıristiyanlık burada işgalcilerle özdeş. İslam ise, Batılılaştırma ve asimilasyona direnişin simgesi haline geldi."İslam, yükselen suç oranlarıyla cezaevine düşen Aborjinlerle orada buluşuyor ve "ruhani ortak paydalar"ın da yardımıyla onları safına katıyor. İnanılması zor, ama gerçek: Avustralya yerlileri arasında İslam yayılıyor. Neden çokkültürlülüğü başaran Avustralya, adanın yerli halkıyla barışamadı?Bunun derin nedenleri var: Bir defa göçmenler, kıtada büyük bir acı üzerinde oturuyorlar."Beyaz adam" Avustralyaya 18. yüzyılda geldi, 300 bin yerlinin topraklarını, çocuklarını elinden aldı. Talan etti, katliam yaptı, 250 farklı dili, kültürlerini, köylerini yok etti. Bu asimilasyon politikası 20. yüzyıla kadar sürdü. Yerlilere -kendi topraklarında- yurttaşlık, oy kullanma, pasaport alma hakkı ancak 1968de referandumla verildi.1970lerde karar sürecine katıldılar. Çalgıları, müzikleri, silahları, resimleri birer turistik esere dönüştürüldü. Örgütlenen Aborjinler önemli haklar kazandılar. Beyaz Adamın adaya bayrağını diktiği 26 Ocakı "Yas

Yazının Devamı

Sebze çorbası ile meyve salatası

26 Şubat 2005

Peki Avustralya bunca farklılığı bir arada tutmayı nasıl başarıyor?İşte mucize formül:ABD bir sebze çorbasıydı: Farklı sebzeler bir kaba kondu, haşlanıp çorba pişirildi. Bu çorbada hepsinin tadı var, ama tadı verenler tatsızlaştı. Avustralya bir meyve salatası: Burada da 200 çeşit meyve bir kapta... Ama her biri kendi tadını koruyor. Ve bu tatların buluşmasından nefis bir salata doğuyor. Avustralyada 116 dinden, 180 ayrı dil konuşan, 200 millet bir arada yaşıyor. Eskiden bu kadar renkli olmakla övünen Amerika, Avrupada ırkçılık başladı. Aslında 1970lerin sonuna dek Avustralya da "çorba"ymış. "Tek dil, tek kültür" dayatılmış. Sonra göçmenler ağırlık koymuş politikaya... Ve 80lerde çokkültürlülük politikasına geçilmiş.Avustralya Çokkültürlülük Vakfının Başkanı Kıbrıslı Bülent Hassan Dellal çokkültürlülüğü "haklar ve sorumluluklar" diye özetliyor:"Burada herkesin kendi kültürünü dilediğince yaşayıp geliştirme hakkı var. Kendi dilinde eğitim görmekte, kendi dilinde TV, gazete izlemekte özgür... Ama yurttaş olarak ülkesine karşı sorumluluklarını yerine getirmek şartıyla... Bu ikisinden biri aksarsa, sistem çöker".Bu formülün üzerine titriyorlar. "Farklılık işletmesi" bir bilim

Yazının Devamı

Mona Lisanın türbanı

24 Şubat 2005

***Bizzat tanık olunmuş bu sahne, göçmenlerin Batılıları kendi evlerinde turiste dönüştürdüğünün belgesi...1960ların ilk konuklarının torunları şimdi ev sahibinin eskimiş koltuğuna yerleşirken Avrupa kamuoyundan çığlıklar yükseliyor.Time dergisinin "Türbanlı Mona Lisa" kapağı bu paniği simgeliyor.Kapaktaki başlık ise sorunu özetliyor: "Avrupanın Kimlik Krizi: Çokkültürlülük öldü mü?"***Aralık başında Amsterdam gezisi dönüşü bu sütunda çokkültürlülüğün kalesi sayılan Hollandanın "Maalesef modelimiz çöktü" itirafına yer vermiştim."Hoşgörü efsanesi"nin iki bıçaklık canı olduğu anlaşılmıştı. Bir film yönetmenine yönelik vahşi saldırı ırkçılığı hortlatmış, camiler yakılmıştı.Bir Hollandalı profesör, "Tolerance (hoşgörü) sandığımız şey, meğer ignorancemış (kayıtsızlık)" diye itirafta bulunuyordu.***20. yüzyıl Batının büyük zikzaklar çağı oldu. 1960ların nihilist, protest kuşağı 80lerdeki çocuklarına, dağılmış aileler, mutsuz kitleler, uyuşturucu ve intihar batağı bıraktı.Ve Batı, inançsızlığın panzehirini dine dönmekte buldu.Garbın ateist gettolarından, Doğu Blokunun kilise enkazlarından, Çin duvarının ardından yeniden çan sesleri yükseldi. Lakin teşvik edilen "dine dönüş" sırasında,

Yazının Devamı

ABD, Erdoğanı gözden çıkardı mı?

22 Şubat 2005

ABD, Erdoğanı gözden çıkarıyor.Washingtonun artık aba altına gizlemeden sopa gösteren demeçlerinde ve ABD basınının yorumlarında bu açıkça hissediliyor.Bir başka belirti de şu:Türkiye medyasında AKPye destek verenlerde de ani bir tavır değişikliği gözleniyor.Köşelerde AKP ile ilgili fren sesine eşlik eden bir ses daha var:Ankaradaki ABD Büyükelçisinin "ABDyi eleştirmekte çok ileri gittiniz" diyen sesi... Bu ses de değişik ses tonlarında "Çok ileri gittik" diye tercüme ediliyor.Ve nihayet Erkan Mumcunun AKPden kopması, yeni hazırlıkları haber veriyor.Unutulmamalı ki, Mumcu AKP içinde 1 Mart tezkeresinin reddinden yana olanlara karşı "Savaşı önleyemeyeceksek, Türkiyenin çıkarına bakalım" diyen pragmatist çizginin savunucusuydu.* * *Biz alışkınızdır bunlara...Türkiyenin tarihi, "ABD ile uzlaşmış siyasetçiler saltanatı" olduğu kadar "ABD ile zıtlaşmış siyasetçiler mezarlığı"dır aynı zamanda...İsmet İnönü "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır" demecinden sadece 2.5 ay sonra almıştı, Kıbrısa müdahaleyi engelleyen Johnson mektubunu... Ondan 8 ay sonra da devrilmişti.Peki Kıbrısta Sampson darbesinin ne zaman olduğunu hatırlıyor musunuz?Ecevit, Amerikaya meydan okuyarak

Yazının Devamı

Düş görmeye gitmek...

15 Şubat 2005

Ünlü sinema yönetmeni Herzog bir filminde, ata topraklarından koparılmış, asimile edilmiş Avustralya yerlilerini anlatır. Artık hepsi tarihlerini unutmuş, dillerinden kopmuş, düzene uymuşlardır. Eski dillerini, sadece kabilenin ihtiyar yerlisi bilir, ama kimse Onunla iletişim kuramaz.Derken, bir şirket, yerlilerin yaşadıkları topraklarda uranyum bulur. İşletmek ister. Toprağın asıl sahiplerinin yerliler olduğunu bir tek o ihtiyar bilmektedir. Lakin artık Onun dilinden anlayan kimse kalmamıştır. Yerliler mahkemeye gider ve kaybeder.Son topraklarını da terk etme zamanı gelmiştir.Şirket, yerlilerin nakli için yeşil bir C-130 uçağı tahsis eder. Mahkemeyi kaybeden yerliler şirkete, "Terk ettiğimiz topraklar karşılığında sizden bir tek şey istiyoruz" der:"...bu yeşil uçağı..."Şirket bu talebi kabul eder.Yerliler, yeşil uçağa doluşup çok uzak bir yere doğru yola çıkarlar... ...rahatça düş görebilecekleri kadar uzak bir yere... * * *Ölüme uçan yeşil karıncalar gibi değilse de, soğuktan kaçıp her daim bahara uçan kuşlar gibi sıcak kıtalara doğru kanat açıyorum ben de..."Siz bu satırları okuduğunuz sıralarda ben çok uzaklarda olacağım."Ve gelecek salıya döndüğümde, gördüğüm düşleri sizinle

Yazının Devamı

Yalnızlar için...

13 Şubat 2005

Bir dönem gurbette o Sevgililer Günü yalnızlığını bizzat tecrübe ettim.Okyanusun ortasında susuzluk çekmek gibi bir şeydi.Parkta tahterevallisinin karşı kefesini dolduracak arkadaş bekleyen bir çocuk hüznü...Öksüzlere özgü bir Anneler Günü...* * *Zamane sevdalılarının ortalıkta sereserpe koklaşması, reklamların mütemadiyen âşıkları alışverişe çağırması, Sevgililer Gününün küresel çapta uluorta kutlanması, yalnız kalplerin ıssızlığını perçinler bir kat daha...Gördükleri her çiftten ayrı bir anı, dinledikleri her anıdan tarifsiz bir acı süzerler.Aşk dillendirildikçe, yitik bir dostun adı gibi çınlar.Henüz reklamlardaki gibi bir sevda kısmet olmamıştır kimine; ama çoğu doludizgin yaşamış ve sonunda kıymıştır yarine...Onu acılar çektirerek öldürmüş ve eski bir şarkıya gömmüştür.Ortak hatıralar mezarlığına...Ya da ihanetler kabristanına...* * *Kimi fazla sevgiye sarıp nefessiz koymuştur aşkını, kimi sevgisiz bırakıp boğmuştur.Kimi busesine kuşkunun zehrini katmış, kimi ilgisizliğin kodesine atmıştır.Kıskançlığın ateşiyle bilenen hançer, sahibi ne kadar çok sevdiyse o kadar derine saplanmıştır.Doyamadan ayrılanların damağında buruk bir ıstırap tadı kalmıştır.* * *İşte o yüzden, terk

Yazının Devamı

Bir öneri: Beyin göçünü tersine çevirmenin zamanı geldi

12 Şubat 2005

İstanbulda yaşayan 14-19 yaşında gençlere "Yurtdışında sürekli olarak yaşamak ister miydiniz?" diye sordu."Evet" diyenlerin oranı yüzde 38di.* * *Bu sonuç size ürkütücü görünebilir; ama değil.Elimde bir başka araştırma var:"1990ların gençliği" başlıklı...Tam 10 yıl önce, Şubat 1995te, yine İstanbulda yapılmış.İstanbul Mülkiyeliler Vakfı Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından...Diğer cevaplardan yoğun bir karamsarlık içinde olduğu anlaşılan 1078 gence aynı soru sorulmuş:"Olanağınız olsa başka bir ülkede yaşamak ister miydiniz?"O zaman her 3 gençten 2si "Evet" demiş.Yani 10 yıl içinde dışarıya kaçma eğilimi neredeyse 3te 1 oranında gerilemiş.Bu, önemli bir veri...* * *Bir başka önemli veri de yurtdışından...Bu kez istatistik yok elimde; gözlem var.Son 2 yıldır çok sık seyahat ediyorum. Gittiğim her yerde her meslekten, çok başarılı Türkiyeli göçmenlerle karşılaşıyor, sohbet ediyorum. Ve onlar arasında dönüş niyetinin belki hiç olmadığı kadar arttığını fark ediyorum.Yani gitmek isteyenler azalırken, dönmek isteyenler çoğalıyor.Bunu bir kez yazdım da... (Milliyet, 3.10.2004)Ardından dünyanın dört bir yanından mesaj geldi:"Biz de dönüyoruz" diyorlardı.Çoğu dönüş fikrini aklına

Yazının Devamı