ODTÜ’de bir devrimciyle

7 Kasım 2002


<#comment>Dün YÖK’ün kuruluş yıldönümüydü.Yan yana gelen bu üç harf, bizim kuşak için üniversitenin elimizden alınışının, bir dönemin kapanışının simgesidir.
Tamamen tesadüfen, polisin gösterici öğrencileri acımasızca copladığı bu 6 Kasım’da ODTÜ’deydim.
Yanımda ODTÜ’lü bir "delikanlı" vardı:
Atilla Keskin...
***
Keskin, 1960’larda ODTÜ İdari İlimler öğrencisiydi. 1969’da Fikir Kulübü Başkanlığı yapmış, Hüseyin İnan’la, Yusuf Aslan’la, Sinan Cemgil’le, Deniz Gezmiş’le "çocuklar gibi şen" akınlara katılmıştı.

Yazının Devamı

Öpüşme zamanı

5 Kasım 2002

Sandıktan, askerin istemediği, kimsenin beklemediği bir sonuç çıktı. ANAP ezdi geçti. Ancak Özal, iktidarı alabileceğinden kuşkuluydu. Seçimden hemen önce, Cumhurbaşkanı Evren, kendisi aleyhine bir konuşma yapmış ve ipleri koparmıştı. Acaba devlet, sonucu hazmedebilecek miydi? Tek başına iktidar, en son 1983te Turgut Özala kısmet olmuştu. Köşkle barış Seçimden hemen önce Cumhurbaşkanıyla bir restleşme yaşadı.Bu çatışmaların neye mal olduğunu en son Ecevit - Sezer kavgasında gördük. O yüzden bir yenisine tahammülümüz yok.Tersine ülkeyi yumuşatacak akılcı yaklaşımlara ihtiyaç var.Sözünü ettiğim Evren - Özal geriliminin nasıl aşıldığını 6 Kasım 1983 seçimlerinin yıldönümü dolayısıyla yarın gece CNN Türkte yayımlanacak "O Gün" belgeselimizde izleyebilirsiniz.Belgeselden, bugüne ışık tutacak bir ipucu vereceğim:Özal, seçim gecesi bir Mercedesle İstanbuldan Ankaraya geldi. Arabayı kardeşi Korkut kullanıyordu. Yol boyu radyoda zafer haberlerini dinlerken Evrene karşı ne yapılacağını konuştular.Korkut Özal "Ben arkadaşlara danışayım" dedi. O gece danıştığı arkadaşlar "Evrenle bir köprü kurulmalı" dediler:Görev Turgut Özala düşüyordu. "Köşkten haber beklemeden gidip Evrenle barışması

Yazının Devamı

Öpüşme zamanı

5 Kasım 2002


<#comment>Tek başına iktidar, en son 1983’te Turgut Özal’a kısmet olmuştu.
Sandıktan, askerin istemediği, kimsenin beklemediği bir sonuç çıktı. ANAP ezdi geçti. Ancak Özal, iktidarı alabileceğinden kuşkuluydu. Seçimden hemen önce, Cumhurbaşkanı Evren, kendisi aleyhine bir konuşma yapmış ve ipleri koparmıştı.
Acaba devlet, sonucu hazmedebilecek miydi?

Bugün AKP lideri benzer durumda...
Seçimden hemen önce Cumhurbaşkanı’yla bir restleşme yaşadı.

Yazının Devamı

Ne geceydi ama!..

4 Kasım 2002

Murat Yetkin, Mehmet Çetingüleç ve ben... Biz gelince lacivert montla pileli etek giymiş Rahşan Hanım çıkıyor. Küçücük odada bir sehpa çevresinde Bülent Ecevitle neredeyse diz dize oturuyoruz. Lacivert takımı içinde yorgun, soluk renk gömleğiyle solgun görünüyor. Alışıldık sadeliği ve kibarlığı içinde...Oturduğu koltuğun karşısında bir belge gözüme ilişiyor. 1997de bir programda, siyasette 40. yıl anısına hediye ettiğimiz "ilk mazbata"sı bu... Politikaya başladığını müjdeleyen belgenin önünde, politikayı noktalıyor Ecevit. Seçim gecesi saat 21.50... Issız DSP Genel Merkezi... Genel Başkan makamının yanındaki 3 metrekarelik özel kalem odası... İçerde Bülent Ecevit, eşi Rahşan Ecevitle birlikte oturuyor. 3 gazeteci Fikret Bilanın peşine takılıp içeri giriyoruz: "İntihar ettik!" "Anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşacaklar mı?"AKPnin seçim zaferi için "Bu kadarını ummadığını" söylüyor. Nedenlerini açıklarken de "Başımıza gelmedik kalmadı" diyor. "Bazı güçlü çevreler"i, "medyayı" suçluyor. "Bir de üstüne benim hastalığım ağırlaştı" diyor. İktidar partilerinin erken seçim kararını iki sözcükle yorumluyor: "İntihar ettik"!Sonra şaşırtıcı sorularına başlıyor:"ANAP bitti değil mi?" "MHP

Yazının Devamı

Ne geceydi ama!..

4 Kasım 2002


<#comment>Seçim gecesi saat 21.50... Issız DSP Genel Merkezi... Genel Başkan makamının yanındaki 3 metrekarelik özel kalem odası... İçerde Bülent Ecevit, eşi Rahşan Ecevit’le birlikte oturuyor. 3 gazeteci Fikret Bila’nın peşine takılıp içeri giriyoruz:
Murat Yetkin, Mehmet Çetingüleç ve ben... Biz gelince lacivert montla pileli etek giymiş Rahşan Hanım çıkıyor. Küçücük odada bir sehpa çevresinde Bülent Ecevit’le neredeyse diz dize oturuyoruz. Lacivert takımı içinde yorgun, soluk renk gömleğiyle solgun görünüyor. Alışıldık sadeliği ve kibarlığı içinde...
Oturduğu koltuğun karşısında bir belge gözüme ilişiyor. 1997’de bir programda, siyasette 40. yıl anısına hediye ettiğimiz "ilk mazbata"sı bu... Politikaya başladığını müjdeleyen belgenin önünde, politikayı noktalıyor Ecevit.

"İntihar ettik!"
Kalemlerimize davranınca, "Bugün soruları ben soracağım" diyor ve soruyor:

Yazının Devamı

Keşke...

3 Kasım 2002


<#comment>Teypte eski bir Cohen şarkısı: "Yolumu gözleyen bir kadını terk ettim / karşılaştık bir süre sonra /
‘Gözlerinin feri sönmüş’ dedi bana: / ‘Aşkım, ne oldu sana?’/
Böyle gerçeği söyleyince / ben de doğru söylemeye çalıştım ona /
‘Senin güzelliğine ne olduysa’ dedim, / ‘benim gözlerime de o oldu’.
***
8 - 10 dizeye sıkışmış hazin bir aşk hikayesi...

Yazının Devamı

Seçim falı

2 Kasım 2002

"Abe yakışıklı! Atıver üj - bej kurujçuk da bakayim falcağızına" dedi."Benimkini boş ver" dedim, "Bakacaksan memleketin falına bak da nasiplenelim. Ama yasak var, fazla açık etme..."Bağdaş kurdu önüme; 3 taş atıp yere, daldı derin düşünceye...***Taşlar hızla yuvarlandı, parçalandı, bölündü; falcının önü enkaza döndü.Falcının dudakları arasından kocaman bir "Oooo" döküldü:"Tarihi eserler görüyorum" diye homurdandı "...hepsi baraj suları altında kalmış".Taş kesildim:"Kurtarmak mümkün değil mi?""Çok geç" dedi, "Taş taş üstünde kalmamış. Hepsi boğulmuş"."Neyse! Çıkarıp müzede saklarız" dedim, "Sen suların getirdiklerinden söz et".***Salladı yeniden taşları; bir daha fırlattı.2si ortaya, 1i açığa düştü.Önce ortadakilere baktı."Sudan bir Balık çıkıyor" dedi, "bir de Yengeç"...Tanıdım:Astrolojideki "Su grubu..." ("Simit grubu" da denilebilir). Hani şu sebatsız, öfkeli, inatçı, kuruntulu, kırıcı olduğu söylenenler... Susmayı beceremeyen, duygularını kontrol edemeyenler... Akıl ve mantığından çok hayalleri ve sezgileriyle yaşayanlar...Taşların dizilişine baktı falcı..."Balık önden yüzüyor" dedi, "Yengeç hayli geriden"..."İkisi de açık denizdeymiş epeydir, şimdi limana yanaşıyorlar.

Yazının Devamı

Seçim falı

2 Kasım 2002


<#comment>İzmir’deydim geçen hafta sonu... Kordon’da demlenirken başı bağlı, dili ballı bir falcı yanaştı.
"Abe yakışıklı! Atıver üj - bej kurujçuk da bakayim falcağızına" dedi.
"Benimkini boş ver" dedim, "Bakacaksan memleketin falına bak da nasiplenelim. Ama yasak var, fazla açık etme..."
Bağdaş kurdu önüme; 3 taş atıp yere, daldı derin düşünceye...
***
Taşlar hızla yuvarlandı, parçalandı, bölündü; falcının önü enkaza döndü.

Yazının Devamı