<#comment>#comment>Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattılar. Serbest Fırka daha güçlü geldi.
Serbest Fırka kapatılacağını anlayınca kendini feshetti.
Demokrat Parti daha güçlü geldi.
Demokrat Parti’yi kapattılar.
Adalet Partisi daha güçlü geldi.
Adalet Partisi’ni kapattılar.
Sohbet, savaş senaryolarından açıldı.Sanatçı, insani bir duyarlılıkla sordu:"Ne olacak? Türkiye savaşa girecek mi?"Bakan soğukkanlılıkla cevapladı:"Bakalım... para verirlerse..."***Türkiyede "vatana ihanet" idamlık suçtur da, "vatandaşa ihanet" sıradan bir icraat sayılır.Kore savaşından beri aynı pazarlık:Biz kan akıtacağız, ABD dolar...Üstelik bu alışverişe gönüllü olanlar, sadece yüksek mevkideki savaşçılar değil. Geçim derdinden iflahı kesilmiş sıradan insanın da, ara sıra bu "canına karşılık para" pazarlığına sıcak baktığını görüyoruz.Geçen hafta İncirlik Üssü önünde savaş karşıtı bildiri dağıtıp "Üsler kapansın" diye seslenen siyasetçilerle bölge esnafı arasında tartışma çıktı. Öfkeli İncirlik esnafı, "Savaşa hayır" diyenlerin üstüne yürürken "Bu üs olmazsa aç kalırız. Bizi siz mi doyuracaksınız" diye bağırıyordu.Halktaki çaresizlik, zirvedeki kimi emperyal vizyon sahiplerinin Şark kurnazlığıyla harmanlanınca savaş kışkırtıcıları için bulunmaz bir ortam doğuyor.***Amerikanın savaş kurmaylarının Ankaraya yollandığı ve MGKnın savaş gündemiyle toplandığı şu günlerde, bu cengaver ruhlu cesur yüreklere sormak lazım:Kim için, kime karşı kan dökeceğiz?Geçenlerde bir haber, ABDde
<#comment>#comment>Geçenlerde kıtalararası bir yolculukta, uçağın en ön koltuklarında bir bakanla bir sanatçı karşılaştılar.
Sohbet, savaş senaryolarından açıldı.
Sanatçı, insani bir duyarlılıkla sordu:
"Ne olacak? Türkiye savaşa girecek mi?"
Bakan soğukkanlılıkla cevapladı:
"Bakalım... para verirlerse..."
"Benim şartlarım ağırdır Çağla... Ben sana göğsü açık, sırtı delik elbiseler giydiremem. Benim karım dans edip eğlensin diye eloğlunun kollarına bırakıp seyredemem. Benim kanım bu suyu kaldırmaz. Ben şark çocuğuyum. Erkekliğime dokunur".Bu konuşmanın sonunda Ahu çantasından tırnak makasını çıkartır ve Tatlısesin önünde ojeli tırnaklarını birer birer kesip kumsala atar.Delikanlılık, frapanlığın tırnaklarını sökmüştür.***Buna direnmenin maliyetini Derya Tuna örneğinde gördük.Gerçi azmettiren henüz belli değil, ama Tatlısesin söylemine bakınca mantığın filmdekinden farklı olmadığı görünüyor:"Ben imparatorum" diyor Tatlıses, "Vuracak olsam, öyle ayağından vurmam, başına sıkarım".Yiğidin mertliğini, kadını vuruş zaviyesiyle ölçen bu zihniyet, bir başka Tatlıses filmini anımsatıyor. Hatırlarsınız, yine bir filminde İstanbula efkarla karışık bir öfkeyle bakar "İbo" ve bağırır:"Çok büyüksün İstanbul. Kim bilir kimleri yuttun. Ama beni yutamayacaksın. Bir gün o kadar büyüyeceğim ki, bana İbo diyemeyeceksin, İbrahim Bey diye sesleneceksin".Son olayda önce polisin sonra kamuoyunun kollayıcı tavrı açıkça gösterdi ki, İstanbul İboyu yutamamış, tersine İbrahim Bey, İstanbula "İmparator"
<#comment>#comment>İbrahim Tatlıses’in Ahu Tuğba ile oynadığı "Gülümse Biraz" filminin bir sahnesinde ikisi deniz kenarında yürürler. İbrahim, dalgalı sarı saçlarıyla yanında salınan Ahu’ya şöyle der:
"Benim şartlarım ağırdır Çağla... Ben sana göğsü açık, sırtı delik elbiseler giydiremem. Benim karım dans edip eğlensin diye eloğlunun kollarına bırakıp seyredemem. Benim kanım bu suyu kaldırmaz. Ben şark çocuğuyum. Erkekliğime dokunur".
Bu konuşmanın sonunda Ahu çantasından tırnak makasını çıkartır ve Tatlıses’in önünde ojeli tırnaklarını birer birer kesip kumsala atar.
Delikanlılık, frapanlığın tırnaklarını sökmüştür.
***
Buna direnmenin maliyetini Derya Tuna örneğinde gördük.
Galatasaray Süper Kupayı kazandığında, Suriyenin Kamışlı kentindeki askeri kışlada bir asker, sevincinden tankına binip sokağa çıkmış ve havaya ateş açmış.Ortadoğuyu en iyi tanıyan gazetecilerden Hüsnü Mahalli, Postexpress dergisinde (15 Ekim 2002) anlatıyor bunu.Mahalli, Türkiye Dünya Kupasında maç kazanırken de Arap aleminin çalkalandığını söylüyor. "Suudi Arabistanın yenilmesi umurlarında değildi; Türkiye kazanıyordu çünkü" diyor.Sonra şunu ekliyor:"İbrahim Tatlıses için Şamda, Halepte, Beyrutta, Fasta, Cezayirde, herhangi bir Arap kentinde 1 milyon insan toplarsınız. Bu nedir? Adam seviyor işte..."***Irakta savaş bulutları ufku sarmaladıkça (çoğu Amerikan menşeli) kışkırtıcı yorumlar, haberler, demeçler çoğalmaya başladı.O kadar ki, Dışişleri, "Şimdi polemik zamanı değil, soğukkanlı olma zamanı" diye açıklama yapmak zorunda kaldı.Önümüzdeki günlerde ABDden gelecek heyetler, Türkiyeyi savaşa çekebilmek için her yöntemi deneyecektir.Bölgeye uzak Avrupa başkentlerini sallayan "Savaşa hayır" mitingleri, bölgenin yanı başındaki Türkiyede ilgi görmüyor, ama neyse ki, - Zülfü Livanelinin de dikkat çektiği gibi - ortalıktaki "sivil hezeyan"a karşılık, devlette ve askerde temkinlilik
<#comment>#comment>Bunu duymuş muydunuz:
Galatasaray Süper Kupa’yı kazandığında, Suriye’nin Kamışlı kentindeki askeri kışlada bir asker, sevincinden tankına binip sokağa çıkmış ve havaya ateş açmış.
Ortadoğu’yu en iyi tanıyan gazetecilerden Hüsnü Mahalli, Postexpress dergisinde (15 Ekim 2002) anlatıyor bunu.
Mahalli, Türkiye Dünya Kupası’nda maç kazanırken de Arap aleminin çalkalandığını söylüyor. "Suudi Arabistan’ın yenilmesi umurlarında değildi; Türkiye kazanıyordu çünkü" diyor.
Sonra şunu ekliyor:
"İbrahim Tatlıses için Şam’da, Halep’te, Beyrut’ta, Fas’ta, Cezayir’de, herhangi bir Arap kentinde 1 milyon insan toplarsınız. Bu nedir? Adam seviyor işte..."
Kalabalıklar, zorbaların en sonuncusu olacaktır."***Son 3 günde 3 "star"ın başına gelenler, Trevanianı doğruladı.Derya Tuna sahnede soyundu diye, Nurseli İdiz barda dağıttı diye, Deniz Baykal kürsüde hırçınlaştı diye hedef oldu.Bu 3 stara dair 3 alıntı okuyalım:"Tuna işi"ni üstlenen fail:"Onu bacım gibi severdim. Transparan giyince sinirlendim."İdizin imaj danışmanı Abdullah Oğuz (Milliyette Ahmet Tulgara):"Nurseli rezil vaziyette yakalanmış kameralara. Bunu yapmaması lazımdı. Böyle bir olayın ardından sanatçının ne yapacağına karar vermek bizim işimiz. Olay olduğunda ben yurtdışındaydım. Ajanstaki arkadaşlar toplanmış karar vermişler: Nurseli basın önünde özeleştiri yapacak."Ve Baykal (1999da bir TV programında "Hırçın mısınız" sorusuna sinirlendiğini hatırlatan İsmet Berkana):"Hırçınlık denen şey benim içtenliğimdi. Beklerdim ki bu içtenlik kamuoyuna da ulaşsın, öyle değerlendirilsin. Ama eleştiri konusu olunca, içtenliğimin ulaşmadığını gördüm. Böyle olunca da insan mecburen profesyonelleşiyor."***Asrımızın yeni efendisi kalabalıklar...Nicedir ulu şefler, kanlı diktatörler değil, onlar terbiye ediyor bizi...Ne giyeceğimize, ne kadar içeceğimize, neyi nasıl diyeceğimize