<#comment>#comment>Haydi gözünüz aydın! Güle oynaya ya da ağlaya sızlaya bir seçime daha gidiyorsunuz.
Elinizde gömülecek liderler için hazırladığınız kürekler; sırtınızda ağırlığı, yeni omuzladıklarınızın...
Torbanızda, son seçimde oy verdiklerinizden arta kalan beddualı bir hayal kırıklığı; içinizde kuşkulu bir ümit, bu seçim oy vermeyi düşündüklerinize dair...
Yeni yeni sevdiklerinizin ve sevmekten hepten vazgeçtiklerinizin karmaşasıyla ruhunuzda...
...bir kez daha "eski"yi gömmeye koşuyorsunuz akın akın...
Seçim ufukta göründü.
Adettendir; Türkiyede bir konu tartışılırken biri çıkıp "Atatürk diyor ki" diye lafa girer ve ondan bir anı ya da özdeyiş nakleder. Kadınlar, erkekler ve ihanetler konusunun dile düştüğü bugünlerde, bu adeti bozmayalım ve tartışmaya Mustafa Kemal Paşanın pek üzerinde durulmayan "çok özel" notlarıyla katılalım. Bakın bundan 85 yıl önce, kadınların henüz peçeden sıyrılmadığı dönemde 37 yaşındaki Kemal Paşa, kadın ve erkek özgürlüğünün sınırlarını nasıl çiziyordu: BU FİKİRLERİ YAKACAKTI... "Karlsbadda Geçen Günlerim" başlıklı bu defterin 6 Temmuz Cumartesi tarihli bölümünde çok ilginç satırlar vardır. Kemal Paşa o akşam Imperial Otelde Miralay Emin Bey ve eşiyle yemek yedi. Sonra da otelin iç salonunda vals yapan zarif kadınları ve smokinli erkekleri izleyerek sohbet ettiler... Mustafa Kemal, Sofyada valste aldığı birinciliklerden söz etti. Emin Beyin eşi iç çekerek "Ben de dansı çok severim" dedi:"Bu hayatın bizde yerleşmesi ne kadar zor!""İşten dönen erkek biraz hava almak istemez mi?" Paşa, 1918 Haziranında böbrek hastalığının tedavisi için Avusturya kasabası Karlsbaddaki bir sanatoryuma gitmişti. Orada günlük tuttu. Aslında, "fikirleri ve hayatıyla ilgili sırları" içeren bu 6
<#comment>#comment>
Adettendir; Türkiye’de bir konu tartışılırken biri çıkıp "Atatürk diyor ki" diye lafa girer ve ondan bir anı ya da özdeyiş nakleder. Kadınlar, erkekler ve ihanetler konusunun dile düştüğü bugünlerde, bu adeti bozmayalım ve tartışmaya Mustafa Kemal Paşa’nın pek üzerinde durulmayan "çok özel" notlarıyla katılalım. Bakın bundan 85 yıl önce, kadınların henüz peçeden sıyrılmadığı dönemde 37 yaşındaki Kemal Paşa, kadın ve erkek özgürlüğünün sınırlarını nasıl çiziyordu:
BU FİKİRLERİ YAKACAKTI...
Paşa, 1918 Haziran’ında böbrek hastalığının tedavisi için Avusturya kasabası Karlsbad’daki bir sanatoryuma gitmişti. Orada günlük tuttu. Aslında, "fikirleri ve hayatıyla ilgili sırları" içeren bu 6 defteri imha etmek niyetindeydi. Ancak bunu yapmadı ve notlar günümüze ulaştı.
"Karlsbad’da Geçen Günlerim" başlıklı bu defterin 6 Temmuz Cumartesi tarihli bölümünde çok ilginç satırlar vardır. Kemal Paşa o akşam Imperial Otel’de Miralay Emin Bey ve eşiyle yemek yedi. Sonra da otelin iç salonunda vals yapan zarif kadınları ve smokinli erkekleri izleyerek sohbet ettiler... Mustafa Kemal, Sofya’da valste aldığı birinciliklerden söz etti. Emin Bey’in eşi iç çekerek "Ben
"Yazıklar olsun / kaderin böylesine yazıklar olsun / Batsın bu dünya!.."Kıblesi sahne olan bir ayinde ciğerini yırtarcasına haykıranların hiçbiri dünyanın batmasını isteyecek kıvamda değil. Güle oynaya, göbek ata ata, ağızlarında şaka gibi duran sitem dizeleriyle feryat ediyorlar:"Ben ne yaptım kader sana / şikâyetim Yaradanaaaa..."Ayinin bir yerinde, şarkıcı kitleyi tembihliyor: "Şimdi ben offf diyeceğim, siz ohhh diyeceksiniz. Anlaştık mı?" Ve alkollü dudaklar, bin yılın kederini üfler gibi "Ohhh" çekiyor hep bir ağızdan...***Ne oluyor?Bizim gariban "Orhan Abi"mizin bu cakalı ortamlarda ne işi var?"Tıkırı yerinde" bunca insan, niye "bu dünya batsın" istiyor?25 yıl önce sırtında parka, gecekonducularla kol kola dozerlerin üstüne yürüyen, "Bırakın da yaşayalım" diye diklenen, garipler hor görülmesin isteyen çilekeşimiz nasıl olup da eski serzeniş sözlerini tekno ritmiyle mikserde harmanlayıp göbek atılacak kıvama sokuyor?"Her seven kavuşsa belki aşk olmazdı" diye yazan adam, neden şimdi reklam uğruna "ideal aşk"ın peşine düşüyor; aşkına kredi kartının adını veriyor?***Bir tek o da değil ki,Boynu bükük yetimlerin sesi Emrah, mankenlerle fink atıyor.Çilekeş sofraların tütsüsü Ferdi
<#comment>#comment>Popüler eğlence mekânlarından birinde gecenin ilerleyen saatleri... Barı hıncahınç dolduran çakırkeyif müşteriler sahneden yayılan ritmik müziğin ilk nağmeleriyle yerinden fırlıyor:
"Yazıklar olsun / kaderin böylesine yazıklar olsun / Batsın bu dünya!.."
Kıblesi sahne olan bir ayinde ciğerini yırtarcasına haykıranların hiçbiri dünyanın batmasını isteyecek kıvamda değil. Güle oynaya, göbek ata ata, ağızlarında şaka gibi duran sitem dizeleriyle feryat ediyorlar:
"Ben ne yaptım kader sana / şikâyetim Yaradanaaaa..."
Ayinin bir yerinde, şarkıcı kitleyi tembihliyor: "Şimdi ben ‘offf’ diyeceğim, siz ‘ohhh’ diyeceksiniz. Anlaştık mı?" Ve alkollü dudaklar, bin yılın kederini üfler gibi "Ohhh" çekiyor hep bir ağızdan...
***
Her an yeni bir haber unutturur az öncekini...Pencerenin görüş mesafesinden çıkan, "bayat"lar.Kimse bir daha dönüp bakmaz.***10 gün önce bu köşede Samsunda ilkokula başlayacak oğluna kitap - önlük alamadığı için intihar eden Cemal Canın trajedisini yazdım.Bodrum katındaki evinin demir parmaklığına kendini asmadan "çocuğuma iyi bakın" mesajı bırakmıştı.Çaresizliğine dikkat çekebilmek için yapabildiği son şey, canına kıymak olmuştu. Oğlunun önlüksüzlüğü, ancak onun hayatı pahasına haber olabilmişti.Yoğun gündeminizi fazla meşgul etmeyecek "sıradan bir 3. sayfa haberi"ydi işte...Okurken dertlendiğiniz, bir sonraki sayfada unutup geçtiğiniz...Lakin bu kez öyle olmadı.Çok mesaj geldi; "Ne yapabiliriz" diye soranlar, yardıma koşanlar, "çocuğa ne oldu" diye meraklananlar...36 yaşında bir kapıcının, yoksul bir bodrum katının demirine asılı bedeni, çoğunuzun lokmasını boğazına dizmiş gibiydi.Ömürün önlük parası, kiminiz için bahşiş bile değildi.***Bakın neler oldu?Türkiyenin en büyük çocuk hastanesinin inşaatı için yıllardır bağış toplayan Samsun Çocuk Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Alaaddin Balcı, "Bu gidişle yaptığımız binayı insanlar göremeyecek" diyerek paranın bir kısmını yardıma
<#comment>#comment>İşlek bir caddeye bakan kocaman bir penceredir gazete... Siz içeride oturup gelen geçenlerden gözünüze ilişeni yazarsınız. Lakin trafik öyle işlek, akış öyle hızlıdır ki, geçip gidenlerin peşinden koşacak vaktiniz olmaz.
Her an yeni bir haber unutturur az öncekini...
Pencerenin görüş mesafesinden çıkan, "bayatölar.
Kimse bir daha dönüp bakmaz.
***
10 gün önce bu köşede Samsun’da ilkokula başlayacak oğluna kitap - önlük alamadığı için intihar eden Cemal Can’ın trajedisini yazdım.
Türkiyenin en saygın fakültesinde öğretim görevlisi olan bir dostum hakkında "Atatürke alenen sövmek" iddiasıyla soruşturma açılmıştı. Olay komikti:Arkadaşım internetteki tartışma sitesinde üniversite şirketlerini eleştirirken "Sen karışma" diyenlere şu cevabı yazmıştı:"Ya Mustafa Kemal de işgal İstanbuluna geldiğinde yaverine Kafana tokadan başka bir şey takma çocuk dese ne olurdu?"İnanmayacaksınız ama vurdumduymazlara Atatürkü örnek gösteren bu cümle "Atatürke sövgü" sayılmış, dosya YÖKe yollanıp dostumun ihracı istenmişti. İşte benim tanıklığım bu aşamada gündeme gelmişti.Çünkü - komikliğe bakın ki - üniversitede "Atatürk ilkeleri" dersi veren dostum, Cumhuriyetin 75. yılında hazırladığımız belgeselin de danışmanıydı.Bana düşen, YÖK heyetinin karşısına çıkıp "Durun, onu atamazsınız. O su katılmamış bir Atatürkçüdür" demekti.Profesörlerin karşısına çıktım."21. yüzyıl arifesinde özgür düşüncenin tapınağı olması gereken üniversitede cadı avcılığı yaptığınız ve bizi de buna alet ettiğiniz için yazıklar olsun size" desem savunmayı çökertmiş olacaktım. Onun yerine dostumun belgesele yaptığı katkıları anlattım.Ve utanarak çıktım.Dostum halen aynı fakültede "Atatürk ilkeleri"