<#comment>#comment>İsveç, 26 yaşındaki bir Kürt kızının dramıyla çalkalanıyor bugünlerde...
12 Eylül’den sonra siyasi mülteci olarak Maraş’tan İsveç’e giden ve "küçük Maraş" sayılan Uppsala’ya yerleşen Şahindal ailesinin kızı Fadime, 1998’de İsveçli bir erkekle arkadaşlığa başladı.
Oğlu bir İsveçli kıza tutulsa muhtemelen iftihar edecek olan baba, bu işe çok kızdı. Kızını uyardı. Vazgeçmeyince de tehdide başladı.
O ana kadar pek sıradan olan bu hikaye, Fadime’nin polise gidip babasıyla ağabeylerini şikayet etmesiyle sıradışı bir hale geldi.
İsveç vatandaşı olan 2. kuşak, darkafalılığı nedeniyle 1’i şikayet ediyordu.
***
Medya ve siyaset alanındaki g"rüşleriyle Batı'da kendi başına bir muhalefet odağı sayılan Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky o gün, yazılarıyla DGM'de yargılanacak.Kitapları Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de iletişim fakültelerinde okutulan Chomsky' yi sanık sandalyesine oturtan, onun Aram Yayınevi'nden çıkan makaleleri... Bu makaleler, Kürt sorunu konusunda içerdiği g"rüşlerden dolayı hakim huzuruna çıkacak...Ve o makalelerin yazarı da o gün orada olacak.Türk hukuku, ifade "zgürlüğü konusundaki tahammülsüzlüğünü, dünya çapında bir entelektüeli yargılayarak evrensel düzeyde kanıtlamış olacak.* * *Son haftalarda dilekçe vererek "Kürtçe eğitim" isteyen üniversite "ğrencileri yaka paça g"zaltına alınıyor, sonra da b"lücülük suçlamasıyla tutuklanıyor.Hükümete g"re bu, "PKK'nın son siyasi atağı..." Bence de "yle!..Amaç, konuyu gündemde tutmak, Türkiye'nin insan hakkı ve düşünce "zgürlüğü tanımaz yüzünü teşhir etmek, sonra da mahkumiyet kararlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi' ne taşıyıp uluslararası camiada Türkiye'yi mahkum ettirmek.Peki bu atağa karşılık Türkiye ne yapıyor?..Tam da PKK'nın istediğini...Dilekçeleri yırtıp parçalıyor, dilekçe verenleri doğduğuna pişman
<#comment>#comment>13 Şubat sabahı saat 9.00'da İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde çok ilginç bir duruşma var.
Medya ve siyaset alanındaki görüşleriyle Batı'da kendi başına bir muhalefet odağı sayılan Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky o gün, yazılarıyla DGM'de yargılanacak.
Kitapları Batı'da olduğu gibi Türkiye'de de iletişim fakültelerinde okutulan Chomsky'yi sanık sandalyesine oturtan, onun Aram Yayınevi'nden çıkan makaleleri... Bu makaleler, Kürt sorunu konusunda içerdiği görüşlerden dolayı hakim huzuruna çıkacak...
Ve o makalelerin yazarı da o gün orada olacak.
Türk hukuku, ifade özgürlüğü konusundaki tahammülsüzlüğünü, dünya çapında bir entelektüeli yargılayarak evrensel düzeyde kanıtlamış olacak.
* * *
Okul müdürlüğüne, edebiyatçı Vecihi Timuroğlu atanmıştı.Bir gün fizik laboratuvarında "titreşimler" bahsindeyken kapı açıldı, yeni müdür girdi kapıdan... ™ğrenciler hazırola durdu. Timuroğlu, bir süre dersi izledikten sonra ş"yle dedi: "G"rdüğünüz gibi çocuklar, doğada her şey titreyerek ses veriyor. Ama siz insansınız. Her ne olursa olsun, siz titremeyin".Timuroğlu, sonraki yıllarda, "devrim kavgası" nda "hiçbir şey karşısında titremeyen" oğlunu yitirdi.Ve bir gün geldi, bu "lümün ayrıntılarını yazmak, çeyrek asır "nceki o fizik laboratuvarında Vecihi Hoca' yı dinleyen - ve hiç unutmayan - bir "ğrencisine, bana kısmet oldu.* * * Kürşat Timuroğlu' nun PKK tarafından "ldürüldüğünü ve katilinin resmi makamlarca kollandığını yazmıştım. "Yazınla beni ve ailemi onurlandırdın. Kürşat'ın yerine senin gibi yiğitler yetiştirdiğim için "vünçlüyüm" diyor hocam mektubunda...Ancak Taner Akçam' ın "Kürşat benim yerime "ldürüldü" açıklamasına çok içerlemiş: "Ben oğlumu gerçek bir yurtsever olarak yetiştirdim. Kızım da bu yolda can verdi. Biz, b"yle aşağılamalara katlanamayız" diyor ve Taner' e yazdığı satırları yayımlamamı istiyor. Kısaltarak aktarıyorum:* * * "Sevgili Memet
<#comment>#comment>1977 yılıydı. Ecevit iktidara gelmiş, Ankara Atatürk Lisesi'nin duvarlarındaki "Ey Türk! Titre ve kendine dön" yazısı yerini devrim sloganlarına bırakmıştı.
Okul müdürlüğüne, edebiyatçı Vecihi Timuroğlu atanmıştı.
Bir gün fizik laboratuvarında "titreşimler" bahsindeyken kapı açıldı, yeni müdür girdi kapıdan... Öğrenciler hazırola durdu.
Timuroğlu, bir süre dersi izledikten sonra şöyle dedi:
"Gördüğünüz gibi çocuklar, doğada her şey titreyerek ses veriyor. Ama siz insansınız. Her ne olursa olsun, siz titremeyin".Timuroğlu, sonraki yıllarda, "devrim kavgası"nda "hiçbir şey karşısında titremeyen" oğlunu yitirdi.
Ve bir gün geldi, bu ölümün ayrıntılarını yazmak, çeyrek asır önceki o fizik laboratuvarında Vecihi Hoca'yı dinleyen - ve hiç unutmayan - bir öğrencisine, bana kısmet oldu.
Nazım için o s"zler bir şof"rün ağzından çıktı:Moskova'da ilk günüydü. Evinden çıkıp bir taksiye bindi. Taksi şof"rü sordu: "- Nereye patron?..""- Patron mu... ne patronu..." diye irkildi Nazım... Orası emekçilerin patron olduğu, "proleterya cenneti" değil miydi?™yle olmadığını anlamak için taksinin camından ş"yle bir etrafa bakması yetti:Bütün Moskova Stalin' in zevksiz heykelleri, resimleriyle donatılmıştı. Bu hayalkırıklığını dile getirince Kremlin' in kara listesine alınacak, uzun süre ne vatandaşlık hakkı ne de pasaport alabilecekti.Türkiye "cehennemi" nde "hain" diye hapsedilen adam, kaçtığı "cennet" in de "hain" i olmaktan kurtulamamıştı.* * * Nazım' la ilgili kitapların çoğu, hapislik yıllarını ve şiirini anlatır.Hayatının son 12 yılını geçirdiği Moskova d"nemi bilinmez pek... Oysa o yıllar, hem Sovyetler Birliği'nin hem Nazım' ın tarihinde çok "nemli yer tutar.İşte bu nedenle Nazım Hikmet Kültür Sanat Vakfı, Nazım' ın 100. doğum yıld"nümüyle ilgili bir belgesel hazırlama teklifini ilettiğinde şairin "Sürgün yılları" na yoğunlaşmak istedim. "Vatan haini" ile "vatan şairi" tanımları arasındaki o uçurumda gezinmek, zor olduğu kadar cezbediciydi.* * *Vakfın
<#comment>#comment>Bazen bir küçük söz, bize ciltlerce kitabın anlatamadığını anlatır:
Nazım için o sözler bir şoförün ağzından çıktı:
Moskova'da ilk günüydü. Evinden çıkıp bir taksiye bindi. Taksi şoförü sordu:
"- Nereye patron?..""- Patron mu... ne patronu..." diye irkildi Nazım...Orası emekçilerin patron olduğu, "proleterya cenneti" değil miydi?
Öyle olmadığını anlamak için taksinin camından şöyle bir etrafa bakması yetti:
Bütün Moskova Stalin'in zevksiz heykelleri, resimleriyle donatılmıştı.
Son iki günde 500'ü aşkın mesaj birikmiş durumda. Çoğu Taner Akçam ve Nazım Hikmet dizilerine gelen olumlu - olumsuz tepkiler...İkisi de zor dizilerdi. O yüzden ilgi g"rmeleri doğal. Eleştirileri tek tek yanıtlamam imkansız. Nazım' la ilgili olanları belgesel yayımlandıktan sonra yanıtlayacağım. Taner Akçam' ın g"rüşleri ise değişik zeminlerde, "zellikle de internetteki sol sitelerde yoğun şekilde tartışılıyor. Bu tartışmaları çok "nemsiyorum. O yüzden de zaman zaman burada yansıtmaya çalışacağım.Bugün tartışmaya Dev - Yol'un en "nde gelen ismi katılıyor:Halen mücadeleyi ™DP saflarında sürdüren Oğuzhan Müftüoğlu:* * * Elektronik posta kutum ç"ktü. "Geçmişe bakışımızı belirleyen şeyin bugünümüz olduğuna dair bir s"z var, her yenilgi sonrasında tekrarlar dururuz, şimdi bu s"z gene 'Anılar ve G"rüşler'in ortasına gelip dikiliyor."Yalnızca Dev - Yol'un değil, bütün solun 80 "ncesi tarihi olumlu, olumsuz yaşanmışlıklarla dolu. 'Mutlak doğru' diye bir şey yok. Dev - Yol gerçeği de "yle. Mesele, bizim bu gerçeğe bugün nereden baktığımızdadır. Oraya bakan, bugün durduğu yere g"re, şiddeti, otariteryenizmi, cinsel "zgürlükten yoksunluğu da g"rebilir, karabasanlar içinde bir toplumda