Çağımızın tüketim tapınaklarına 20 günde 20 milyon müşteri akacak; mağazaları tavaf edip vitrinlere yüz sürecekmiş.Bunun ne kadarı "bakıcı", ne kadarı "alıcı" dır bilmiyorum; bildiğim şu:20 milyon insan 20 saniye el çırpsa deprem olur, 20 saat grev yapsa darbe olur, 20 gün dağa çıksa devrim olur.Bu sayıda insanı bir parti mitinginde, bir cami avlusunda, bir sanat festivalinde bir araya getirmek imkansızdır.Günümüzde buna sadece "israf tanrısı" nın gücü yetiyor.Satın alamazsa bunalıma giren müsrif bir cemaat, cebinde avucunda ne varsa getirip "nüne atıyor, ona g"nüllü itaat ediyor.* * * ™nümüzdeki 20 günde 50 dev alışveriş merkezine 20 milyon adet ziyaret olması bekleniyormuş. Biriktirdik.Sonra devir değişti, "tüketim olmadan, üretimin de olmayacağı" nı s"yleyen, ülkelerin gelişmişlik düzeyini tüketim kapasiteleriyle açıklayan bir zihniyet geldi. "šlkemizin esenliği için daha çok tüketmeli" ydik.Harcadık.Hem de nasıl...Raftakilerin hepsi vazgeçilmez ihtiyaçmış gibi... yarın savaş çıkacakmış gibi... kredi kartı para demek değilmiş gibi harcadık.* * *Son "ucuzluk ş"leni" nde yağmalanan mağazalardan birinin yetkilisi ile g"rüştüm. İlgiden şaşkındı: "Fiyatları aylar "nce
<#comment>#comment>Önümüzdeki 20 günde 50 dev alışveriş merkezine 20 milyon adet ziyaret olması bekleniyormuş.
Çağımızın tüketim tapınaklarına 20 günde 20 milyon müşteri akacak; mağazaları tavaf edip vitrinlere yüz sürecekmiş.
Bunun ne kadarı "bakıcı", ne kadarı "alıcı"dır bilmiyorum; bildiğim şu:
20 milyon insan 20 saniye el çırpsa deprem olur, 20 saat grev yapsa darbe olur, 20 gün dağa çıksa devrim olur.
Bu sayıda insanı bir parti mitinginde, bir cami avlusunda, bir sanat festivalinde bir araya getirmek imkansızdır.
Günümüzde buna sadece "israf tanrısı"nın gücü yetiyor.
MHP'lileri ayağa kaldıran Salkım Hanım' ın "tecavüzcü paşa" sının "Osmanlı paşası" çıkmasından sonra korkarım DYP'liler de bir "Osmanlı paşası" skandalıyla karşı karşıya...™nceki gün DYP milletvekili İlhan Aytekin' in Kültür Bakanı İstemihan Talay' a "Nazım Hikmet'in resmi adı Warzonski mi" diye sorması, tarihi bir gerçeğin daha ortaya çıkmasına vesile oldu:Evet, Nazım Hikmet' in soyadı ("Warzonski" değilse de) Borzenski... Çünkü şairin büyük dedesi, Polonyalı bir aristokrat olan Constantine Borzenski...Memet Fuat' ın yazdığı biyografide (Adam, 2000) Enver Ziya Karal' ın "Osmanlı Tarihi" ne atfen verdiği bilgiye g"re Borzenski daha sonra Müslümanlığı benimseyerek Osmanlı'da paşalığa kadar yükselmiş.* * *Olayın gerçekten ilginç bir "yküsü var: Borzenski, bir Alman okul gemisinde miçoymuş.Kendisine k"tü davranıldığı için 1848'de İstanbul'a gelen bir gemiden denize atlayıp yüzerek Boğaz'da karaya çıkmış. Sadrazam Ali Paşa, Osmanlı'ya sığınan Borzenski' yi korumaya almış, adını "Mustafa Celalettin" olarak değiştirtmiş, orta"ğrenimini tamamlayıp Mühendishane - i Hümayun'a girmesini sağlamış (Fuat, 602).Mühendishane'nin müdürü ™mer Paşa, bu yetenekli "ğrenciyi
<#comment>#comment>Ne "Hikmet"se sağcılar kime saldırsa, altından bir Osmanlı paşası çıkıyor.
MHP'lileri ayağa kaldıran Salkım Hanım'ın "tecavüzcü paşa"sının "Osmanlı paşası" çıkmasından sonra korkarım DYP'liler de bir "Osmanlı paşası" skandalıyla karşı karşıya...
Önceki gün DYP milletvekili İlhan Aytekin'in Kültür Bakanı İstemihan Talay'a "Nazım Hikmet'in resmi adı Warzonski mi" diye sorması, tarihi bir gerçeğin daha ortaya çıkmasına vesile oldu:
Evet, Nazım Hikmet'in soyadı ("Warzonski" değilse de) Borzenski... Çünkü şairin büyük dedesi, Polonyalı bir aristokrat olan Constantine Borzenski...Memet Fuat'ın yazdığı biyografide (Adam, 2000) Enver Ziya Karal'ın "Osmanlı Tarihi"ne atfen verdiği bilgiye göre Borzenski daha sonra Müslümanlığı benimseyerek Osmanlı'da paşalığa kadar yükselmiş.
* * *
"™zgür kız", iki üç filmdir cilveleştiği oğlanı ararken, bulduğu şapkanın içinden Tarkan çıktı ya...Firma, bundan sonra ne olacağına dair senaryomuzu kısa bir mesajla bildirmemizi istiyor.Bildirecek olsam benim mesajım bir Ahmet Haşim d"rtlüğü olurdu: "Vurdukça bu nehrin ona aksi / kaçtım o bakıştan, o dudaktan / baktım ona sessizce uzaktan / vurdukça bu aşkın ona aksi..."* * * "Şimdi ne olacak" diye soruyor dillerdeki hazır kart reklamının sonu... Aşkın kristalini yaratan da, reklamı bunca popüler yapan da iki gencin bir türlü vuslata erememeleri...İşin bütün tadı, o sırt çantalı yolculukta...O arayıp bulamamalar, o nafile sayıklamalar, o peşinden koşturmalar, o kıl payı kaçırmalar, bir ağaç g"vdesinde el ele uyuklamalar değil mi, bildiğimiz dünyayı yerçekimsiz bir düş gezegenine çeviren?...O kaçış, o kovalayış değil mi yanakları yangın yerine, aşkı g"nüllü bir sürgüne d"nüştüren...Aşkın olduğu gibi, reklamın da sürükleyici unsuru o bir türlü kavuşamama hali değil mi?* * *Şimdi ""zgür kız", s"nmüş volkanlar vadisinde balondan indi.Bakışları Tarkan' la kilitlendi.™zgürlük, aşkla g"z g"ze geldi.Bir "nceki neslin ideal finali, "kışkırtıcı oğlan" ın ""zgür kız" ı terkisine
<#comment>#comment>"Şimdi ne olacak" diye soruyor dillerdeki hazır kart reklamının sonu...
"Özgür kız", iki üç filmdir cilveleştiği oğlanı ararken, bulduğu şapkanın içinden Tarkan çıktı ya...
Firma, bundan sonra ne olacağına dair senaryomuzu kısa bir mesajla bildirmemizi istiyor.
Bildirecek olsam benim mesajım bir Ahmet Haşim dörtlüğü olurdu:
"Vurdukça bu nehrin ona aksi / kaçtım o bakıştan, o dudaktan / baktım ona sessizce uzaktan / vurdukça bu aşkın ona aksi..."* * *
Yalın gerçek şu:
Festival alayının en "nünde, kabus yıllarının ateşinde yakınlarını kaybetmiş aileler yürüdü; yakalarında birer fotoğraf, ellerinde birer gül, dudaklarında kocaman bir tebessümle...Faili meçhul kurbanları, Güneydoğu'da şehit düşenlerin yakınları, Cuma, Cumartesi anneleri, katledilmiş yazarların aileleri omuz omuza, kol kola yürüdüler; ana babalarının, kardeşlerinin, evlatlarının uğruna "ldüğü ülkeyi nihayet kurmuş olmanın kıvancıyla...* * *Ne "Kanı yerde kalmayacak" sloganları, ne "Kana kan intikam" naraları... "™nce yaşam hakkı" yazıyordu en "ndeki pankartta...Yıllar yılı karşı cephelerde savaşmış ve aynı acıyı, katıksız bir somun gibi üleşmiş aileler, "ksüz büyütülmüş çocuklarının, torunlarının kolunda, bir ş"len sofrasındaymışcasına dost, bir akraba düğünündeymişcesine coşkulu, gürül gürül, bayrak bayrak aktılar t"ren alanının çevresinden...Alanda üniversitelerin "İnsan Hakları kürsüleri" nden "ğrenciler vardı.Kürsüde "Nostalji" grubundan genç müzisyenler, bir zamanlar çalınması, s"ylenmesi yasaklanmış şarkıları, türküleri s"ylüyorlardı. "İnsan Hakları dersi" nden en iyi notu almış liseliler, tarihte lanetlenmiş şairlerden şiirler okudular bağıra çağıra... Tribünler
<#comment>#comment>"İnsan Hakları festivali", dün "Demokrasi stadyumu"nda büyük coşkuyla kutlandı.
Festival alayının en önünde, kabus yıllarının ateşinde yakınlarını kaybetmiş aileler yürüdü; yakalarında birer fotoğraf, ellerinde birer gül, dudaklarında kocaman bir tebessümle...
Faili meçhul kurbanları, Güneydoğu'da şehit düşenlerin yakınları, Cuma, Cumartesi anneleri, katledilmiş yazarların aileleri omuz omuza, kol kola yürüdüler; ana babalarının, kardeşlerinin, evlatlarının uğruna öldüğü ülkeyi nihayet kurmuş olmanın kıvancıyla...
* * *