Beklendiği gibi oldu ve bu hafta Cenevre’de yapılan Kıbrıs toplantısından sonuç çıkmadı. Türk tarafı ilk kez masaya “iki devletli çözüm önerisini” koydu ve Rumlar da, beklendiği gibi bu öneriye “Hayır” deyince, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de “Zemin oluşmadı” diyerek toplantıyı bitirdi.
Aslında hemen herkesin bu konferansın sonucuna dair tahmini buydu. Örneğin, konferanstan hemen önce görüştüğüm İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw “Bildiğim tek şey, Rum tarafı iki kesimli, iki toplumlu yapıda ısrar edecek ve bu konferans da tıpkı geçmişte diğer toplantılarda olduğu gibi çökecek” diyordu. O, bu sözleri söylerken, İngiliz basınında “Birleşik Krallık hükümeti KKTC’yi tanımaya hazırlanıyor” şeklinde haberler dolaşıyordu. Deneyimli eski İngiliz Bakan, Cenevre’deki görüşmelerden olumsuz sonuç çıksa bile artık Birleşik Krallık’ın “Kuzey’i tanıma yönünde adım atması gerektiğini” düşünüyor. Straw,
Kıbrıs’ın akıbeti için gözler Türk tarafının önerisi üzerine 27-29 Nisan’da Cenevre’de yapılacak “5+BM” toplantısında olacak. Toplantıya Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis’in yanı sıra üç garantör ülke, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin dışişleri bakanları da katılacak.
Cenevre’de yeni bir müzakere masası kurulmayacak. Yani bu toplantı, son olarak 2017’de İsviçre’nin Crans Montana kentinde yapılan toplantıların devamı niteliğinde değil. Toplantının temel amacı, tarafların çözüm konusunda vizyonlarını ortaya koymakortak bir zemin var mı yok mu, bunu anlamak.
Federasyon defteri kapandı
Türk tarafı bu toplantıda “federasyon modelinin 53 yıldır müzakere edildiğini ancak bir sonuç alınamadığını” anlatacak, Rum tarafının gücü, iktidarı ve refahı paylaşmak istemediğini vurgulayıp vizyon olarak “eşit egemenliğe dayalı iki devletli çözüm” önerecek. Zaten Türk tarafı
Bu haftaya damgasını vuran olay, hiç kuşkusuz Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Ankara ziyaretiydi. Ortak basın açıklaması güzel başladı... Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, nezâket cümleleriyle başlayıp, diyaloğun devamından, barış ve uzlaşı temennilerinden bahsetti. Ama söz Dendias’a geldiğinde, dinleyenleri şaşırtan cümleler salondaki havayı bir anda soğuttu.
“Türkiye egemenlik haklarımızı ihlal ediyor” diyerek başladı, “Böyle devam ederse Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yaptırım uygulayacağını” söyledi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bu sözlere net ifadelerle tepki göstermesi üzerine basın açıklaması bir anda karşılıklı atışmaya dönüştü. Aslında Türkiye-Yunanistan dosyasına yakından takipler edenler açısından olup bitenler o kadar da şaşırtıcı değildi. Zira geçmişte benzer tablolar çok görülmüş ve esasen tarih tekerrür etmişti.
‘10 yıl geriye gittik’
Örneğin 2011 yılında, dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun
Bir süredir Ukrayna’nın doğusundaki Donbass krizini konuşuyoruz. Rusya’nın sınıra yaptığı yığınak, bölgede tansiyonu epey yükseltmişti. Geçen hafta krizin “bir kaza haricinde sıcak çatışmaya neden evrilmeyeceğini” gerekçelendirerek yazmıştım.
Bu haftaysa ABD’nin iki savaş gemisini Boğazlar’dan geçirip Karadeniz’e çıkaracağı bilgisi geldi. Washington yönetimi bu talebi 31 Mart’ta yazılı bir notayla Türkiye’ye iletti. Türkiye de Montrö Sözleşmesi çerçevesinde hafta başında o onayı ABD tarafına iletti. Türkiye, sözleşme çerçevesinde bu bilgiyi Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerle de paylaştı. Bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, Karadeniz’e savaş gemisi göndermeyi planladıklarını açıklarken “ABD donanmasının Karadeniz’de rutin faaliyetler yaptığını ancak bölgeye savaş gemisi göndermenin Moskova’ya ‘ABD durumu yakından izliyor’ mesajı vereceğini” söylüyordu. Türkiye’den de bakıldığında ABD’nin bu hamlesinin
Dünyada aşı savaşı kızışıyor. Talep çok ama buna karşılık aşı az. Gelişmiş ülkelerde tedarik sorunlarına rağmen aşılama sürüyor; ancak aşının hâlâ giremediği ülkeler var. Aşı şirketlerine “formülleri paylaşın” baskısı artarken, bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) arzı artırmak için attığı adımlar büyük önem taşıyor. Bunun için ne yaptıklarını örgütün sözcüsü Dr. Margaret Ann Harris’e sordum. Dr. Harris, “Arzın önündeki tüm engeller kaldırılmalı” diyor.
Dr. Harris, Dünya Sağlık Örgütü’nün şirketlere “teknoloji transferi” taleplerini ilettiklerini anlattı. Pandemiyi sona erdirmenin ve küresel düzeyde iyileşmeyi sağlama çabalarının önündeki en büyük engelin aşıların adaletsiz dağıtımı olduğunun da altını çizdi. DSÖ Sözcüsü, “Aşı arzını artırmak için her şeyi yapmalıyız. Doz paylaşımı, teknoloji transferi, gönüllü lisanslama veya fikri mülkiyet
Bu hafta diplomasinin kalbi Brüksel’de attı. Hiç kuşkusuz Türkiye açısından en kritik buluşma Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı ilk yüz yüze görüşmeydi. Görüşmede Afganistan konusu da ayrıntılı şekilde konuşuldu. Hafta sonu da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ile görüştü.
Bu yoğun Afganistan mesaisinin sebebi, Türkiye’de Nisan ayı içinde yapılması planlanan ABD-Taliban toplantısı. Geçen hafta ayrıntılı olarak Afganistan dosyasında küresel ve bölgesel güçlerin pozisyonlarını yazmıştım. Afganistan toplantısı yaklaşırken bu teklifin perde arkasını ve Ankara’nın bu dosyadaki pozisyonunu anlatmak gerekiyor.
ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Halilzad, Washington’un teklifini geçen yıl Aralık ayında Türkiye’yi ziyaretinde iletmişti. Hatta Washington, o toplantıyı aynı ay içinde yapmak istedi ancak ABD’de devir teslime giden süreç buna engel oldu.
Bu hafta hem iç hem de dış siyasette bir aya yetebilecek kadar çok başlık vardı. İçeride HDP’ye açılan kapatma davası, dışarıda ABD-Rusya arasında “katil” gerginliği ve en az bu iki başlık kadar güçlü manşet değerine sahip pek çok konuyu tartıştık. Fakat bir süredir Afganistan başlığında dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor ve bu hafta da Moskova ev sahipliğinde Afgan toplantısı yapılınca, yazmak şart oldu.
Bilindiği gibi Donald Trump başkanlığındaki ABD ile Taliban, Katar’ın ev sahipliğinde 29 Şubat 2020’de anlaşma imzalamış ve Taliban’ın ABD ve müttefiklerine saldırmaması karşılığında 1 Mayıs 2021’e kadar Amerika dahil tüm yabancı unsurların ülkeden çekilmesini taahhüt etmişti. Ancak bu tarih yaklaşırken Taliban’ın Afgan güçlerine dönük saldırılarında artış oldu. ABD’nin yeni başkanı Joe Biden ise, 1 Mayıs’a kadar tüm askerlerin ülkeden çıkmasının zor olacağını söyledi. Anlaşmanın uygulanıp uygulanamayacağı belirsizken, ortaya çıkan üç gelişme kafaları karıştırdı:
Pandemide bir yıl geride kaldı. İnsanlık, Dünya Sağlık Örgütü’nün(DSÖ) Kovid-19 salgınını 11 Mart 2020’de pandemi ilan etmesinin ardından virüse karşı bir yıldır amansız mücadele veriyor. Bir yıl geride kalırken, dünya hala en temel sorunun cevabını bilmiyor: Bu virüs insana nasıl ve nereden bulaştı? DSÖ de Ocak ayında bu sorunun cevabını bulmak için, ilk vakanın ortaya çıktığı Çin’in Vuhan kentine bir heyet gönderdi. 28 gün kentte kalan DSÖ heyetinden Vietnamlı Dr. Hung Nguyen Viet ile o seyahati konuştum. Anlaşılan o ki kesin sonuca ulaşabilmek için ek araştırmalara ihtiyaç var.
Üç senaryo
Heyetin incelemelerine göre hâlâ en büyük ihtimal, virüsün hayvandan insana geçmiş olması. Dr. Viet’in bilim insanlarının masada tuttuğu ikinci ihtimal, virüsün dondurulmuş bir gıdadan yayılmış olma ihtimali. En düşük ihtimalli senaryo da, virüsün bir laboratuvarda insan eliyle yapılmış olması.
Dr. Viet, “Elimizdeki senaryolara göre virüsün hayvandan insana ulaşmış