Eylül ayının ilk haftası, Birlemiş Milletler’in (BM) Genel Kurulu’nu yaptığı haftadır. Nasıl ki Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Ekim’de yeni yasama yılına başlar, Birleşmiş Milletler de yeni yasama yılını Eylül ayının ortasında başlatır. Gelecek hafta dünya liderleri, Genel Kurul’a seslenecek. Ama liderler bu kez fiilen ABD’nin New York kentinde ve Genel Kurul binasında olamayacak. Salonda sadece ülkelerin BM Daimi Temsilcileri olacak. Bu durum, 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan bir ilk olacak.
Bant kayıt videolar
Pandemi yüzünden 193 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, mesajlarını, önceden çektikleri bant kayıt videolarla verecek. BM Genel Sekreteri ve BM Genel Kurul Başkanı’nın salonda yapacağı konuşmaların ardından, gelenek olduğu üzere Brezilya’nın Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun videosu yer alacak.
Liderler konuşma listesinin ikinci sırasındaysa, aynı zamanda ev sahibi olan, ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da kaydettiği video bulunuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu listede 12’inci sırada. Fransa
Yeni tip koronavirüse çare olacak aşı için dünya zamana karşı yarışıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre dünyada 10’dan fazla ülkede 180 aşı çalışması yapılıyor; ancak sonuca yakın yani “Faz 1” ve “Faz 2” aşamalarını geçen, “Faz 3”te olan sadece 9 çalışma var. Bu hafta iddialı çalışmalardan biri olan, Oxford Üniversitesi ve AstraZeneca’nın birlikte geliştirdiği aşı denemelerinin, bir deneğin olumsuz tepki vermesi yüzünden askıya alınması büyük hayal kırıklığı yarattı. Kuşkusuz, “Sars-Cov 2” virüsüne karşı etkili aşı geliştirme ve onay alma çabaları ülkeler arası bir yarış halini aldı. Peki dünya, aşı çalışmalarında tek ses olamaz mıydı? Aşı üretimi için birlikte çalışamaz mıydı? Uzmanlara göre “olmalıydı” ama çağrıda bile buluşulamadı.
BM grubu oluşturulabilirdi
Jackson Laboratuvarı İmmünoloji Uzmanı Prof. Derya Unutmaz, aşının insanlık için geliştirildiğini hatırlatıyor ve komşunuzda salgın devam ederken, bulunan
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma günü Karadeniz’de 320 milyar metreküp gaz keşfedildiğini açıkladı. Kuşkusuz doğal gaz arama, bulma, üretme, meşakkatli bir yol. Bu süreçte 3 tip rezervden bahsederiz. “Muhtemel”, “Mümkün” ve “İspatlanmış.” “Muhtemelden ispatlanmışa” uzanan yol, uzun bir maceradır. Türkiye önemli bir aşama kaydetti ama bundan sonra alacağı yol var.
“Fatih”, yola 29 Mayıs’ta çıkmıştı. Karadeniz’e varınca, ilk aşamada 2 boyutlu sismik arama yaptı. Yani, bir anlamda deniz dibinin röntgenini çekti. Belirli bölgelerde gaz ihtimali görülünce, ikinci aşamaya geçildi. Bu kez 3 boyutlu sismik arama yapıldı. Yani o şüphelenilen sahaların MR’ı çekildi. Böylece alan, 3 boyutlu görüldü ve sondaj için koordinatlar belirlendi. Üçüncü aşama sondajdı. Fatih gemisi, o belirlenen koordinatlarda sondaj yaptı. Bir anlamda “Var olan gaz ne kadar?” sorusunun cevabını aradı. Cumhurbaşkanı, 320 milyar metreküplük
Akdeniz, yarı kapalı, dünyadaki deniz ve okyanusların yüzde birinden küçük ama dünya deniz ticaretinin dörtte birinin geçtiği bir suyolu. Bu anlamda, Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Navtex krizi, 1993’te iki ülke arasında yaşanan Kardak’tan çok daha büyük bir kriz. Avrupa Birliği (AB) ve ABD’nin tansiyonu düşürmek için verdiği diyalog mesajları ve krizi çözme yönündeki diplomatik çabaları da ağırlıklı olarak bunun için.
“Mavi Vatan” doktrinini literatüre sokan isim, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, “AB, ABD ve hatta Rusya’nın burada bir çatışmayı istemeyeceğinin” altını çiziyor. Gürdeniz, şöyle devam ediyor:
Salı akşamı Beyrut, büyük bir patlama ile sarsıldı. Lübnan’ın kalbi Beyrut Limanı’nda patlayıcı maddelerin bulunduğu depo patladı, o faciada 100’den fazla kişi hayatını kaybetti, binden fazla kişi yaralandı. Beyrut Valisi Mervan Abbud şehrin yarısının yıkıldığını, patlamanın 3 ila 5 milyar dolar hasara yol açtığını açıkladı. Bu patlama, hali hazırda büyük bir kriz yaşayan Lübnan ekonomisi için adeta son darbe oldu. Lübnan, İran ve Suudi Arabistan arasındaki nüfuz mücadelesinin kritik sahalarından da biri. Ekonomideki vahim tablo, hiç kuşkusuz hassas bir denge üzerinde duran siyaseti de doğrudan etkiliyor.
Lübnan’da geçen Ekim ayında ekonomik kriz yüzünden protestolar başlamıştı. Enflasyondaki artış, işyerlerinin kapanması, devletin belini büken 90 milyar doların üzerindeki kamu borçları, Lübnan lirasının yaşadığı dramatik değer kaybı, ekonomideki temel sorunların başında geliyordu. İç savaş yüzünden Lübnan’a sığınan 1,5 milyon Suriyeli’nin ekonomi üzerindeki baskısı ve işsizlik rakamlarını doğrudan