Azerbaycan ile Ermenistan, 10 Kasım’da Rusya’nın arabuluculuğunda 9 maddelik bir anlaşma imzaladı. Azerbaycan’ın 27 Eylül’den bu yana geri aldığı topraklarda kalacak, Ermenistan’ın işgal ettiği Kelbecer bölgesinden 15 Kasım’a (7.madde), Ağdam ve Gazah bölgesinden 20 Kasım’a (2.madde), Laçin bölgesinden ise 1 Aralık’a (7.madde) kadar çekilecek olması, Bakü yönetimi için büyük kazanımdı. Ancak anlaşılan o ki, Moskova yönetimi, iki kritik koridoru fiilen kontrolüne almış durumda.
Zengezur Koridoru : Haritada da görüldüğü gibi bu koridor, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan ana karasının irtibatını sağlıyor. Bu anlaşmaya kadar iki Azeri toprağının bağlantısı, arada Ermeni bölgesi olduğu için kopuktu. Bu irtibatın kurulması, Türkiye’nin Azerbaycan’a ve oradan da Orta Asya’ya doğrudan erişimi açısından hayati önemde. Çünkü Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya’ya karayolu taşımacılığı için ya Gürcistan ya da İran güzergahını kullanmak
Halen resmi olarak netleşmese de ABD, artık 4 yıllık Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump dönemini kapatmanın ve Demokrat Joe Biden ile yeni bir sayfa açmanın eşiğinde. Bu 4 yıl, İran ile ilişkilerin seyrinde de belirleyici olacak. Bu hafta hem ABD’de başkanlık seçimi vardı hem de 41 yıl önce Washington-İran ilişkilerini bütünüyle koparan rehine krizinin yıldönümüydü. Böyle bir süreçte o gün, büyükelçilikte rehin alınan 52 diplomattan biri olan Tahran Büyükelçiliği eski Basın Ateşesi Barry Rosen ile konuştum. Bugün “United Against Nuclear Iran” grubunun uzmanı olan Rosen, hem o günü hem de seçilecek yeni başkan ile birlikte İran-Washington ilişkilerinin geleceğini anlattı.
Radyodan gelen o ses
ABD’nin eski Tahran Büyükelçiliği önündeki protestolar 4 Kasım 1979 pazar günü saat 10:00’da başladı. Rosen, İran Şahı Pehlevi’nin 22 Ekim 1979’da ABD’ye sığınmasının ardından büyükelçilik önünde sürekli protesto gösterileri yapıldığını
İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında 6.6 büyüklüğünde deprem meydana gelirken, depremin etkisiyle, özellikle Bayraklı’da bazı binalar yıkıldı, can kayıpları yaşandı. Bu deprem sonrası, bitmeyen bir tartışma da yeniden gündeme geldi.
“Yer hareketleri önceden öngörülebilir mi, sismik hareketlerin gökcisimleriyle irtibatı var mı?”
Tartışmayı alevlendirense, daha önce Ekvador’da 7.5 ve Endonezya’da da 7.3 büyüklüğündeki depremi öngören Hollandalı Frank Hoogerbeets’in 27 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı “Türkiye, Yunanistan ve İtalya’da güçlü bir sarsıntı ihtimali var” uyarısıydı. Hoogerbeets, dünyadaki sismik hareketlenmeleri, bilim insanlarından farklı olarak gök cisimlerinin yani gezegenlerin, dünyanın ve ayın dizilimiyle açıklıyor. Hollandalı “yeni nesil deprem tahmincisi”, Temmuz 2019 yılında kendisiyle yaptığım görüşmede tezini “Depremlerde tek etki yerçekimi değil” diye açıklamış ve şöyle devam etmişti:
Elektro
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yeni bir dönem başladı. Birlemiş Milletler (BM) ise Ada’da yeniden tarafları bir araya getirmek için zemin yokluyor. Böyle bir süreçte Doğu Akdeniz’deki sondaj gerginliği de sürüyor. Aslında bu krizin geçmişi 2000’li yılların başına dayanıyor. 2000’li yılların başında hazırlanan Annan Planı referandumlarında Türk tarafı yüzde 64.9 ile “Evet” demiş. Ancak Rumların yüzde 75.8 oyla planı reddetmesi sonucu çözüm imkanı ortadan kalkmıştı. Ardından da Rum Kesimi’nin bölgede dev enerji şirketleriyle imzaladığı enerji anlaşmaları, Doğu Akdeniz’deki gerginliğin temellerini atmıştı. Bugün hala akılların bir kenarına takılan soru şu: 2004 yılındaki Annan Planı kabul edilmiş olsaydı, bugün Doğu Akdeniz’de gerginlikler yaşanır mıydı? Bu soruyu, o dönem Kıbrıs’ta iki tarafı plana ikna etmek için uğraşan isim olan BM eski Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto’ya sordum.
De Soto, “Bana göre, bugün Doğu Akdeniz’de artan problemler, var olan sorunu daha
Dünya yeni tip koronavirüse karşı aşı bulmaya çalışıyor. Bu hafta, yarıştaki iki iddialı denemenin durdurulduğu açıklandı. Biri ABD’li Johnson&Johnson şirketinin, diğeriyse Eli Lily ilaç firmasının çalışmasıydı. Johnson&Johnson “Deneklerden birinde açıklanamayan bir hastalık görülmesi” gerekçesiyle çalışmalarını askıya aldı. Eli Lily ise yan etkilere ilişkin ayrıntı paylaşmadı, “Potansiyel güvenlik endişesi” dedi. Daha önce İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nin yürüttüğü çalışma da, bir denekte görülen yan etki sebebiyle durdurulmuş, daha sonra yeniden başlatılmıştı. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre son aşamada yani Faz-3’te olan dünyada 10 aşı çalışması var. İngiltere ve ABD’deki çalışmaların sekteye uğramasının ardından gözler Almanya’daki çalışmaya çevrildi.
‘Üçüncü fazda olumsuzluk yok’
Alman Biontech firmasının aşı çalışmasına onay veren, Almanya’nın en
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalar başladığından itibaren akıllarda tek bir soru vardı: Rusya ne zaman devreye girecek? Çatışmaların 12. gününde Rusya, ağırlığını koydu ve tarafları bir kez daha masaya çağırdı. 13. günde iki ülkenin dışişleri bakanlarını Moskova’da buluşturdu. Zirveden 10 Ekim saat 12:00 itibariyle ateşkes, yeniden müzakere masasına dönülmesi ama bunun, yine Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk grubu eş başkanlığının yani ABD-Rusya ve Fransa arabuluculuğunda yapılması kararı çıktı. Dahası Moskova, bu formatın değiştirilemeyeceği maddesini de ekleyerek, müzakere masasından başta Türkiye olmak üzere diğer ülkeleri de uzak tuttu.
Rusya’nın pozisyonu ne?
Aslında Azerbaycan-Ermenistan çatışması başlamadan birkaç gün önce yaşanan bir olay, Rusya’nın pozisyonunu açıkça ortaya koymuştu. Azerbaycan Meclis Başkanı Rusya’ya gitmiş, Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesinden sonra da Azerbaycan tarafı, görüşmeye ilişkin basına bilgi vermişti. O bilgilendirmeye göre,
Yıl 1992’ydi... Dağlık Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgal edilmesinden sonra Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunun çözümü için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde Minsk Grubu kurulmuş, grup ilk toplantısını Roma’da yapmıştı. 1990’lı yıllardaki çabalar, 2000’li yıllarda ivme kazanmıştı.
O dönem ihtilaflı iki ülke ve Minsk Grubu’nun şerefine, büyük bir konyak fıçısı “Bir gün barış olacak” umuduyla doldurulmuş, adına da “Barış Fıçısı” denilmişti.
O barış fıçısı üzerindeki pirinç plakaya da şu satırlar not düşülmüştü:
“Bu fıçı AGİT eş başkanlarının onuruna yıllanacak ve Karabağ sorunu çözüldüğü gün açılacaktır.”
19 yıldır bekleyen fıçıyı açmak bir süre daha taraflara nasip olmayacak gibi. Zira Kafkaslar’da donmuş kriz, yeniden sıcak çatışmaya dönmüş durumda. Bunun sebebi de, kuşkusuz 30 yıldır çalışan Minsk Grubu’nun çözüm konusunda etkisiz kalması.
7
Türkiye ve Yunanistan, 4 yıllık bir parantezi kapatıyor. Doğu Akdeniz’de yaz aylarında yaşanan büyük gerginlikten sonra taraflar, 1 Mart 2016’da kesilen istikşafi görüşmeler için yeniden masaya oturmaya hazırlanıyor. Arapça “istikşaf” yani “keşf”ten türeyen, “keşif ve tahkik etmeye çalışma” anlamına gelen istikşafi görüşmelerde taraflar, temel sorunların çözümü için bir zemin olup olmadığını araştıracak. Yani ikili sorunları hemen çözmek için müzakereye başlamayacak, bu konularda bir müzakereye başlayıp başlayamayacaklarını tartacaklar.
Ancak daha masaya oturmadan, hangi konuların görüşüleceği bile sorun oldu. Yunanistan tarafı “Sadece adaların kıta sahanlığı ihtilafını görüşürüz”,
Türkiye ise “Tek sorun adaların kıta sahanlığı değil, sorunlar paket halinde görüşülmeli” dedi. Yeni görüşmelerin hangi çerçevede yapılacağı ve masada hangi konuların olacağına dair ortak bir açıklama yok. Ancak Yunanistan