“MARİNALAR, yollar, barajlar ama hangi bütçeyle...” diye yazmıştım.
Bu söylediklerim daha çok ilçe belediye başkan adayları için geçerli...
Gerçekten de ilçe belediyelerin çok sınırlı kaynakları var ve yeni gelir yaratmaları da bugünkü imkanlarla zorlaşmış gözüküyor.
Dünya Bankası’nın ve Avrupa Birliği’nin yerel yönetimler için bazı hibe kredileri ve destek programları var ama bunların hayata geçebilmesi için uzun bir emek harcanması gerekiyor.
Daha doğrusu, bu programlarda başarılı olabilmek için iyi ve yeni fikirlere sahip olmanız şart...
Bazı belediyelerin bundan yararlanabileceğini düşünmekle birlikte uzunca bir zaman da alacağına inanıyorum.
Yine de seçilecek yeni başkanların inatla ve ısrarlı bir şekilde projelerinin peşinden koşmaları gerekir.
DEMOKRATİK Sol Parti Konak Belediye Başkan Adayı Erdal İzgi, geçen gün önemli bir açıklama yaptı.
Dedi ki...
“Küresel ekonomik krizin etkisi önümüzdeki aylarda en ağır şekilde yaşanacak. Belediye gelirlerinde ciddi azalmalar olacak. Gerçekler ortada iken, belediye başkan adayları seçmeni yanıltıcı ve umut verici söylemlerden vazgeçmelidir. Adaylar önce bütçeleri ve olacakları gözden geçirsin, vaatlerle uçmasın, kendilerini ve vatandaşları kandırmasın...”
Gerçekten de bakıyorum; adaylar uçuyor.
Marinalar, tramvaylar, altgeçitler, üstgeçitler, büyük altyapı yatırımları...
Hangi bütçeyle...
Hangi kaynakla...
NASIL bir kent yönetimi? TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, 8-10 Ocak tarihlerinde yaptığı sempozyumda bu sorunun cevabını aradı. Beş ana başlıkta toplam 73 ayrı bildiri sunuldu.
Birbirinden ilginç konuşmalar yapıldı.
Başkan ve meclis üyesi adaylarının tamamının bu bildirileri alıp tek tek okumalarını tavsiye ederim.
Bunlar arasında kent kimliği de var, kentlilik bilinci de...
Kentsel dönüşüm de, kentsel planlama da...
Su, ulaşım, otopark, hava kalitesi, katı atıklar, yeşil alan, jeotermal gibi herkesi ilgilendiren altyapı yatırımları da...
Kentlerin geleceğini şekillendiren kurumların koordinasyon içinde olması güzel... Keşke bu çalışmaları geçmişte yapabilselerdi.
GEÇEN gün size Salim Kadıbeşegil’in “Şimdi Stratejik İletişim Zamanı” kitabını tavsiye etmiştim.
Bu kitapta şu sorulara cevaplar aranıyor.
Teorik bilgilerin altyapısını oluşturduğu, ancak uygulamaların zenginliğiyle iş hayatının içinde anlam bulan bazı kavramlar bu kitap içinde yan yana oturuyorlar.
Halkla ilişkiler ne idi, ne oldu? Neden kurumsal iletişim bugün halkla ilişkileri oturduğu yerden kaldırmaya çalışıyor?
Sosyal sorumluluk, kurum itibarı, etik anlayış, kurumsal yönetim gibi kavramlarla kurumsal iletişimin ne ilgisi var? Şirketin logosu, vizyonu, CEO’ların performansıyla kurumsal iletişim arasındaki bağlar ve hatta “düğümler” nerede? İş dünyası rekabeti artık “nerede” arıyor? Hayatımıza giren “sürdürülebilirlik” sadece bir pazarlama anlayışı mı? Ürünlerimizi “yeşile” boyayarak bir rekabet avantajı mı yaratmak istiyoruz?
Tarihe “Kara Eylül” olarak geçecek ve Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği kapitalist sistemin temelden sorgulanacağı gelişmeler, büyük finans kuruluşlarının birbiri arkasına batmasını gündeme getirdi. 1989 yılında Berlin Duvarı’yla 20. Yüzyıl’a damgasını vuran bir sistem tarihe gömülmüş idi. Şimdi de rakibi can çekişiyor...
Wall
BUGÜN biraz siyasetten uzaklaşalım. İzmirli turizmcilerin büyük sıkıntıları var.
Haklılar...
Kentin büyük potansiyeli olmasına rağmen gelen turist sayısı oldukça az.
Kruvaziyer turizm biraz hareket getirse de, bunun da İzmir ve çevre ekonomisine etkileri sınırlı.
İzmir’i yeniden, geçmişte olduğu gibi bir destinasyon haline getirmek, gelen turistin birkaç gün burada konaklamasını sağlamak çok önemli.
Elbette bu söylediklerim büyük ve planlı projelerle olabilecek şeyler...
Gelin İzmirli turizmcilerin uzun zamandır dile getirdikleri bir sorunu bugün sizlerle paylaşalım.
GAZETECİ olarak birçok seçimi izledim.
Ama inanın 29 Mart’taki kadar ilginç, bizleri hayrete düşüren olaylarla hiç karşılaşmadık.
Seçim aslında bir şölendir.
Demokrasi şölenidir.
Siyasi hava renklenir, toplum hareketlenir, vatandaşın ülke yönetime olan katkısı artar.
O yüzden atanmış olmakla, seçilmiş olmak arasında büyük fark vardır.
Rekabet de bir yere kadar anlaşılır.
SİYASET 29 Mart’-tan sonra yeniden şekillenir mi?
Elbette sandıktan çıkacak sonuçlara bağlı...
Örneğin, CHP için hangi gelişmeler parti içindeki dengeleri değiştirir?
Hatırlayın, geçtiğimiz yerel seçimlerde Deniz Baykal’ın memleketi Antalya’da AKP seçimleri kazanmıştı.
Aslında sosyal demokrat kökenli bir aileden gelen Menderes Türel, Antalya Ticaret Odası Başkanı olduğu dönemde CHP’den siyasete niyetlenmiş ancak teklif AKP’den gelince aday olmuştu.
Sonuçları biliyorsunuz.
Türel, AKP’den Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.
ADAYLARIMIZ, kentin önde gelenleri, sivil toplum liderleri, odalarımızın başkanları 29 Mart’ın getirdiği seçim atmosferiyle farklı şeyleri konuşuyor olabilirler.
Bu dönemler böyledir.
Ziyaretler, toplantılar, konuşmalar...
Sandığa gidilip, kesin sonuçlar çıkıncaya kadar kimsenin gündeminde bir ikinci konu yoktur.
Sonrasında da kentlerde bir heyecan başlar.
Kutlamalar, kabuller...
İlk yüz günün çok önemli olduğunu başkan da iyi bilir, o kentin önde gelenleri de...