SÜRPRİZ olmadı. Ne Türkiye’de, ne de İzmir’de... AKP’nin oylarının düşeceği, CHP’nin ise büyükşehirlerde oylarını artırması bekleniyordu.
MHP, geçen seçimde aldığı oyları korumuş oldu. Bir, iki üzerine koydu; sürprizler de yaptı.
Bu siyasi haritanın değişebilmesi için Demokrat Parti’nin, Anavatan Partisi’nin ve Demokratik Sol Parti’nin bir çıkış yakalaması gerekiyordu. Ya da en azından birinin...
Bu olmayınca 29 Mart seçimleri üç parti arasında geçmiş oldu.
2002’deki gibi Türk siyasetinde radikal değişimlere neden olabilecek gelişmeler yaşanmadı. İktidar partisi AKP’nin özellikle ikinci dönemiyle ilgili bir özeleşti yapması gerekiyor.
Aslında bunun ilk işaretleri de yok değil.
Seçimlerde oy kaybı olacağını hesap eden AKP’liler kampanyayı Erdoğan üzerine kurdu. Erdoğan, tek başına bir kampanya yürüttü. Meydanlarda da, televizyonlarda da Erdoğan vardı.
DAHA önce de yazmıştım. Merkezi New York’ta olan Endeavor Derneği, bütün dünyada maddi ve manevi sermayeyi bir arada girişimcilere sunmayı hedefleyen bir kurum.
Endeavor gelişmekte olan ülkelerde, etkin girişimcileri destekleyerek, ekonomik gelişime katkıda bulunmak istiyor.
Derneğin Türkiye Ofisi, 2006’nın Aralık ayında açıldı.
Citibank Türkiye’nin ve Akbank Murahhas Üyesi Suzan Sabancı Dinçer’in desteğiyle yapılan ilk organizasyon hızlı bir giriş yaptı.
Yönetim Kurulu’nda Ali Koç, Vuslat Doğan Sabancı, Murat Özyeğin, Suzan Sabancı Dinçer, Özcan Tahincioğlu, Mehmet Ali Babaoğlu, Emin Hitay, Fadi Nahas gibi önemli isimler yer aldı.
Her yıl, faaliyet gösterdiği ülkelerdeki etkin girişimcileri seçip destekleyen dernek, iş dünyasının önde gelen isimlerinden oluşan üye ağıyla girişimcilere risk sermayesine ulaşım, stratejik danışmanlık desteği sağlıyor.
Endeavor’ın ilk kez Anadolu’daki KOBİ’lere odaklandığı bu yılki seçimlerde İzmir’i gururlandıran bir gelişme de oldu.
TÜRKİYE genelinde hangi sonuç alınırsa alınsın; “İzmir’i kazanmak ya da kaybetmek” liderler için bir kriter olacak.
İyi güzel de İzmirliler geçmişte nasıl oy kullanmış, söylendiği gibi “hep solun kalesi mi olmuş” yoksa demokrat olmakla bu oy tercihleri açıklanabilir mi?
12 Eylül sonrası yapılan genel seçimlerde İzmir’de 1983’te Halkçı Parti, 1987’de Anavatan Partisi, 1991’de Doğru Yol Partisi, 1995’te Demokratik Sol Parti, 1999’da Demokratik Sol Parti ve 2002’de Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti çıktı.
Yerel seçimlerde ise İzmir’i 1984’te Anavatan, 1989’de Sosyal Demokrat Halkçı Parti, 1994’te Doğru Yol Partisi, 1999’da Demokratik Sol Parti, 2004’te Cumhuriyet Halk Partisi aldı.
Bu tablo bile bazı şeyleri çok daha net anlatıyor.
İzmir seçmeni...
Buna tüm Ege illerini de eklemek mümkün...
BİZ değil, liderler böyle istedi. 29 Mart’ı yerel değil, bir genel seçim havasına soktular.
O yüzden sayılı günler kala artık ben 30 Mart’ı ve sonrasını düşünüyorum.
Çok sayıda insanla konuşuyorum.
Sivil toplum liderleri, fikir adamları, sanatçılar, sporcular...
Okumuşu, okumamışı...
Sağcısı, solcusu, liberali, muhafazakarı...
Genci, yaşlısı...
DÜN kaldığım yerden devam edeyim. EGE TV’de canlı yayında CHP’nin Büyükşehir Adayı Aziz Kocaoğlu ile AKP’nin Adayı Taha Aksoy’a İzmirlilerin merak ettiği soruları sorduk.
Elbette iki buçuk saatlik bir programda tüm sorulara yanıt bulmak kolay değildi.
Her şeye rağmen önemli olan her iki adayın da Türkiye’ye örnek olabilecek bir şekilde televizyonda buluşabilmeleriydi.
Gazeteciler olarak adayları genelde geleceğe dönük projeleriyle konuşmaya teşvik etsek de; Aksoy tercihini geçmişin irdelenmesinden yana kullandı.
Böyle olunca da Kocaoğlu savunma yapmak, iddiaları yanıtlamak zorunda kaldı.
Neydi bu konular...
Arsenikli su, metro, barajlar ve altyapı yatırımları...
EGE TV ekranlarında AKP İzmir Büyükşehir adayı Taha Aksoy ve CHP’nin Büyükşehir adayı Aziz Kocaoğlu’yla beraberdik. Yaklaşık iki buçuk saat süren programı EGE TV İcra Kurulu Başkanı Erol Yaraş yönetti. Meslektaşlarım Münir Koçarslan ve Elif Demirci’yle de birlikte her iki başkan adayına da kamuoyunun merak ettiği soruları sorduk.
En başta şunu belirtmeliyim. 29 Mart seçimlerinde en fazla eleştirilen konu meydanların dili oldu. Ve elbette siyasetin üslubu... Başbakan Erdoğan, tek başına kampanyayı yürütünce; CHP lideri Deniz Baykal da, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de peşine takıldı. Böyle olunca da yerel değil, bir genel seçim atmosferi yaşandı. Kentlerimizin sorunlarından daha çok Türkiye’nin genel gidişatını konuştuk; karşılıklı atışmaları seyrettik, liderlerin zaman zaman hırçınlaşmasına tanıklık ettik.
Vatandaş bu siyaset anlayışından da, bu siyasi üsluptan da son derece rahatsız oldu.
Böyle bir ortamda İzmir’in siyasete bakışı çok daha önem kazandı. Başbakan kürsüde Baykal’a, Baykal ise
ALMANYA’NIN Bremen kentindeydik. Arkas, sipariş ettiği gemilerden bir tanesi daha teslim alacaktı.
Lucien Arkas ile sohbet ediyorduk.
Dedi ki...
“Bir hayal kurduk. Saint Joseph Arkas voleybol takımını, Arkasspor olarak devralıyoruz. Önce lig şampiyonluğunu ardından Avrupa Şampiyonluğu’nu hedefliyoruz...”
Bay Arkas’ı uzun yıllardır tanırım.
Başladığı bir işi sonuna kadar nasıl sürüklediğini, çıtayı her zaman en yukarıya koyduğunu, olaylara nasıl kurumsal baktığını iyi bilirim.
Daha da önemlisi Lucien Arkas, hep geleceğe bakar, geçmişle hiçbir zaman işi olmaz...
AKLIM hala Hasankeyf’teki minik Hasan’da...
365 gün yaşadıkları köylerinin tarihini anlatmaya hevesli bal gözlü Hasankeyf çocuklarından sadece biriydi Hasan...
Dünyanın başka bir yerinde böyle bir şey var mıdır?
Bir şehir düşünün ki; ev sahipliğini çocuklar yapıyor.
Yolun iki yakasına dizilmiş, avuçlarında sımsıkı tuttukları taşlarla bizleri bekleyen çocuklar...
İçlerinden Hasan’ı seçtim.
Minik Hasan, o kalabalığın içinden ilk fark ettiğim oydu.