Bir bayramı daha geride bıraktık, tatilden dönenler tartıya, aynaya ya da detoks listelerine yöneldi. Peki bu süreçte yalnızca ne yediğinize değil, nasıl hissettiğinize de dikkat etmeye ne dersiniz? Son zamanlarda özellikle sosyal medyada çok fazla popüler diyetle karşılaşıyoruz, bu diyetleri detaylı olarak ele alıyor ve sürdürülebilir olmadıklarının altını çiziyorum. Özellikle tatillerden sonra yapılan detokslar veya düşük kalorili beslenme programlarına da burada parantez açmakta fayda var.
Geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve 28 bin yetişkinin değerlendirildiği kapsamlı bir çalışmada aslında bu durumu çok güzel özetliyor, diyetinizin sizi mutsuz edebileceğine değiniyor. BMJ Nutrition Prevention&Health’ta yayımlanan araştırma, özellikle kalori veya belirli besin öğeleri ile kısıtlanan diyetlerde, depresif belirtilerin yükselebileceğini gösteriyor. Bu yüzden her yeni başlangıçta şu soruyu kendinize sormayı ihmal etmeyin: “Bu süreç bana iyi gelecek mi?”. Çünkü “Ne kadar kilo
Bir bayramı daha geride bırakırken hatırlatmak istiyorum ki, vücudunuzu yazın hafifliğine adapte etmenin yolları sağlıklı bir sindirim sisteminden geçiyor. Özetle mucizeye gerek yok; sadece vücudunuzla yeniden iletişime geçin ve küçük adımlarla başlayın
Bayram sofralarının bereketi, sevdiklerinizle geçirilen keyifli anlar ve geleneksel lezzetler… Bu bayramda da kalabalık sofralar, ikramlar, “bir lokma daha” derken midenizi biraz fazla yormuş olabilirsiniz. Ama güzel haber şu ki bu durumun önüne geçmek elinizde. Bu dönemde önemli olan bedeninizi suçlamak değil, ona yeniden denge kurması için destek vermek. Bilimsel araştırmalar da bunu doğruluyor. Özellikle bağırsak mikrobiyotasının desteklenmesi; enerji düzeyi, bağışıklık sistemi ve ruh hâli üzerinde olumlu etkiler yaratıyor.
Kurban bayramında sofraların zenginliği, özellikle kırmızı etin bolca yer aldığı öğünler, sindirim sistemi problemlerine yol açabiliyor. Bilhassa irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi mide ve bağırsak hassasiyetleri olan bireyler için bu
Bu yıl Kurban Bayramı, güneşin ışıl ışıl parladığı yaz mevsiminin kalbine denk geldi. Bir yanda sevdiklerimizle buluşmanın coşkusu, diğer yanda sofralarda artan kırmızı et tüketimi, kavurucu sıcaklarla birleşince metabolizma üzerinde etkisini gösterebiliyor. Yaz aylarında sindirim sistemi zaten artan hava sıcaklıklarından etkilenebilirken, ani ve aşırı protein alımı vücut ısısını artırabilir aman dikkat. Bu yüzden bayramda ‘denge’ kelimesi her zamankinden daha kıymetli hale geliyor, ben de bayram öncesi beş küçük hatırlatma ile geldim.
1- Etin yanına serinlik ve lif ekleyin
Bayram sofralarının baş tacı kırmızı et, yüksek kaliteli protein içeriğiyle elbette kıymetli. Ancak yanında lifli sebzeler veya bol yeşillikli salatalarla desteklenmezse sindirim yükü artabiliyor. Özellikle sıcak havalarda bu yük, hazımsızlık gibi mide şikayetleri, şişkinlik ve halsizlik gibi belirtilerle kendini gösterebiliyor. Yapılan araştırmalar, protein ağırlıklı beslenmenin sindirim sistemine olan yükünü azaltmak için posa yani lif ve probiyotik içeriği yüksek gıdaların
Güzel bir uyku çekmenin plastiklerle bir ilişkisi olabilir mi? Evet var! Doğayı kirletmekle kalmayıp uykumuza kadar sızan plastiklerdeki kimyasallar, kafein gibi uykumuzu bozarak bizi ‘alarm moduna’ geçiriyor. İyi bir uyku sonrası zinde bir sabah için, hayatımızdan plastiği nasıl azaltabileceğimize bakıyoruz bugün.
Haziran ayına merhaba! Bu ayın takviminde bizim için çok özel bir gün var: 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da doğa için düşünme, hissetme ve harekete geçme zamanı. Bu yılın teması: “Plastik kirliliğine son ver.” Ama mesele sadece çevreyle de sınırlı değil. Plastikler doğayı kirletmekle kalmıyor, artık uykumuza kadar sızıyor. Evet, yanlış duymadınız. Günlük hayatımızda kullandığımız plastik ürünler, su şişeleri, gıda ambalajları, tekstil ürünleri ve hatta makyaj malzemeleri küçük ama etkisi büyük mikroplastik içerebiliyor. Yeni yayımlanan bir araştırmaya göre bu plastiklerdeki bazı kimyasallar kafeinle benzer etki göstererek uykumuzu bozabiliyor.
Yaz mevsimine birkaç gün sonra merhaba diyeceğiz... Mevsimin ilkbahardan yaza geçişiyle birlikte güneş ışıldayan yüzünü daha fazla gösterecek. Bu da yalnızca ruh hali değil, bağışıklık sisteminden hücresel sağlığa pek çok faktörün ışıldaması için harika bir fırsat. Çünkü güneş demek, aynı zamanda D vitamini demek.
D vitamini yıllardır kemik sağlığıyla ilişkilendirilse de artık çok daha fazlasından, hatta kendisinin bir vitamin değil bir hormon gibi etki gösterdiğinden bahsetmek mümkün. Bu konuda yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bu vitamin yalnızca kemikleri değil, yaş alma sürecini, bağışıklığı, duygu durumunu, hatta hücrelerin dayanıklılığını da etkiliyor.
Yaz ayları, bu nedenle hem fiziksel hem ruhsal yenilenme için oldukça kıymetli bir zaman. Gün içinde kısa yürüyüşler, açık havada geçirilen vakit, egzersiz, yeterli ve dengeli beslenme gibi adımların tamamı D vitamini seviyelerinizi korumaya yardımcı olur.
Telomerleriniz ile ilişkili
Telomerler, hücrelerimizin
Türkiye, OECD ülkeleri arasında obezitede zirvede! Hâl böyle olunca Sağlık Bakanlığı ‘İdeal Kilonu Öğren Sağlıklı Yaşa’ uygulamasıyla kamusal alanlarda boy ve kilo ölçümleriyle tespitlerde bulunmaya başladı. Çünkü obezite artık bir halk sorunu. Peki, bu sorunun kaynağına baktık mı?
Konu vücut ağırlığı olduğunda çoğu zaman sadece tartıdaki rakamlar konuşur: Kaç kilosun, kaç kalori aldın, kaç kilo verdin? Ama karşımızda bu hesapların ötesinde giderek büyüyen bir tablo var: Obezite artık sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir kriz.
Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı ‘İdeal Kilonu Öğren Sağlıklı Yaşa’ uygulamasıyla vatandaşların boy-kilo ölçümleri bazı sokaklarda yapılmaya başlandı. Bu uygulama aslında sadece bir ölçüm değil, aynı zamanda toplumsal bir mesaj; öyle ki obezitenin ülkemizde artık sadece bireysel bir mesele değil, halk sağlığı sorunu olduğu vurgulanıyor. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de tıpkı bir pandemi gibi etkisi giderek artıyor. Evet, ölçüm önemli!
Dünya her gün biraz daha değişiyor ama değişmemesi gereken bazı temel dengeler var; toprak, su, hava... Her zaman söylediğim gibi toprak hasta, hava hasta, su hasta iken, sistem uyarı veriyor iken insan sağlığından bahsetmek mümkün değil. Bu sistemin görünmez kahramanları da şüphesiz ki arılar ve biyolojik çeşitlilik. Her yıl 20 Mayıs’ta kutlanan Dünya Arı Günü ve hemen ardından gelen 22 Mayıs Biyolojik Çeşitlilik Günü bu görünmeyen kahramanların aslında yaşamın tam merkezinde yer aldığını hatırlatıyor. Çünkü bir lokmamızın arkasında kocaman ekosistem var.
Tabağımızdaki üç gıdadan biri
Arı dendiğinde aklınıza sadece bal geliyorsa bir kez daha düşünün. Arılar yalnızca bal üretmiyor, bitkilerin yüzde 75’inin tozlaşmasını sağlıyor. Bu da aslında meyvenin, sebzenin, tohumların sürdürülebilirliği anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dünya genelindeki mahsul üretiminin üçte biri arıların polinasyonuna bağlı. Evet, her üç
Serinlemek isteyeceğimiz günler geldi çattı. Şekerli soğuk çaylar, hazır smoothieler, fit etiketi taşıyan sandviçler veya paketli gıdalar bize göz kırpıyor. Araştırmalar ise yaz aylarında hafif kaçamak gibi görünen atıştırmalıkların aslında uzun vadeli sağlık riskleri taşıdığını gösteriyor.
Yaz mevsimi yaklaşırken, havalar ısındıkça içimizi ferahlatan tatlara yönelmek neredeyse içgüdüsel hâle geliyor. Buz gibi içecekler, renkli kahvaltı kaseleri, atıştırmalıklar ve “hafifmiş gibi” görünen paketli ürünler market raflarında daha fazla yer buluyor. Ancak burada durup bir düşünmek gerekiyor: Tüm bu alternatifler içinizi serinletebilir, peki ya sağlığınıza olan etkileri?
Yaz aylarında sıkça tüketilen bazı ürünler, içeriklerine dikkat edilmediğinde farkında olmadan yüksek miktarda şeker, yapay aroma, katkı maddesi ve doymuş yağ alınmasına neden olabiliyor. Bunlardan bazılarına şekerli soğuk çaylar, hazır smoothieler, fit etiketi taşıyan sandviçler veya paketli gıdalar örnek